Yazar: Cem Gürdeniz
Yayınevi : Kırmızı Kedi
İnce Kapak: Sayfa Sayısı: 416 Baskı Yılı: 2013
e-Kitap: Sayfa Sayısı: 419 Baskı Yılı: 2013
Dili: Türkçe Yayınevi: Kırmızı Kedi ISBN: 9786054764105
Yakup MUSA 15.01.2017
Deniz Kuvvetlerinde önemli, kritik görevlerde 163 Amiral, Subay ve Astsubay aynı kısa dakikalar diyebileceğimiz zaman içinde 11 ŞUBAT 2011 gecesi tutuklanmıştır.
Anılan tarihten yaklaşık bir buçuk yıl sonra 21 EYLÜL 2012 tarihinde Deniz Kuvvetleri K.lığı’na mensup 36 amiral, 115 subay, 5 astsubay Balyoz Davası kararlarıyla 13 ile 20 yıl arasında değişen ağır cezalara haklarında verilmişti.
Amirallere Suikast, Poyrazköy, Kafes, Casusluk Davaları eklendiğinde sanık ve tutuklu durumunda bulunan yaklaşık 250 Kuvvet personeli de bu listeye eklendiğinde 400 denizci personelin tasfiyesi söz konusu olmaktadır.
O dönem Balyoz Davası’ndan tutuklu, Deniz Kuvvetlerinin en uzun süre Plan ve Prensipler Başkanlığı görevini yürüten Tümamiral Cem GÜRDENİZ gönderdiği mektupta, yaklaşık bu özetten sonra şu tespitte bulunmakta:
“Yaşanan durum Fransız İhtilali sonrasında Fransa Donanmasının düştüğü duruma benziyor. (“FRANSA’da 1789 tarihinde yaşanan ihtilali planlayan ve yaptıranların Yahudiler olduğunu ve dünyadaki tüm darbelerin TÜRKİYE dahil hepsinin Siyonist Yahudiler tarafından planlanıp yaptırıldığını bu arada bir kez daha hatırlatmak isteriz. Y.M.”) Böylesine acımasız ve gözü kara tasfiyeler ancak ihtilallerde yaşanabilir. (…) Söz konusu sahte davalar ile tasfiye edilenlerin yüzde doksanı kurmay, yurtdışı görevlerde bulunmuş, yüksek lisans eğitimi yapmış, Deniz Kuvvetleri’nin vurucu gücünü temsil eden Harp Filosu, Hücumbot Filosu, SAT, Deniz Hava ve Amfibi birliklerinde kritik kadrolarda görev yapan, beheri yarım milyar dolara yakın donanmanın en güçlü savaş gemilerinin komutan ya da komodorları arasında bulunuyordu. (…) Yaşanan tasfiyeler sonunda net hedef, TÜRKİYE’nin ve Cumhuriyet Donanmasının bölgesel güç olmasının önlenmesidir”.
Kitabında Tümamiral GÜRDENİZ, dava sürecini hukuk açısından eleştirirken ama asıl amaçlananın donanmayı verdiği zararları çok güzel açıklamaktadır. Bunları hapishanede yazdığı kitabında ayrıntısıyla incelemekte, “Hedefteki Donanma” kitabı Deniz Kuvvetleri, Türk Donanması açısından çok önemli bilgiler, tarihsel gelişmeler, Deniz Kuvvetleri kara birliklerinin ve gemi/yüzer birliklerin harekat ve teknik durumlarının özetlenmesi açısından bir denizci için başucu kitabı olma hakkını çoktan kazanmış bulunmakta, her bakımdan tarihsel belgelerle dolu olup, “Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve bağlısı birliklerin kütüphanelerinde bulundurulması gereken önemli bir kaynak niteliğinde.”
Yine yazar kitabında; donanmanın yükselişi ve sonrasında, mektubundaki ifadeyle, “Avrupa-Atlantik cephesinde yarattığı rahatsızlık sonucu karşı karşıya kaldığı linç kampanyasını” tespitiyle çok güzel irdelemekte.
O dönem, TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerine düzenlenen operasyonları destekleyen gazetelere çıkan haberler mektubun içeriğinin doğru olduğunu bize kanıtlamakta:
“Deniz Yıldızı Tatbikatını yönetecek komutanın yurtdışına çıkış yasağı bulunduğu için, tatbikat bir başka tatbikat kapsamına alınarak, yurtiçinde yapılacak”. Tatbikatı yönetecek komutan kalmıyor. Bugün tatbikat, yarın savaş ya da benzeri bir fiili durumda, savaşı yönetecek komutan yok.
Bir Gemi Komutanının, Komodorun, Filo Komutanının yetişmesi için geçirdiği safhaları, eğitimleri ve geçirdiği tecrübeleri incelediğimizde Tümamiral GÜRDENİZ’in tespitlerinde katılmamak mümkün değildir. “Çok uzun eğitim ve tecrübeler sonucu bu makam ve rütbelere ulaşılabileceğini sanırım hatırlatmamıza gerek yoktur.”
Benzer tespit yönetici siyasilerce de yapılmış olup, nedense yapılan Atlantik, Tel Aviv ötesi, kaynaklı operasyonlara değil ses çıkarmak, o dönem bizzat destek bile verildiğini olayları yakından inceleyen bizler olarak görmüş bulunmaktayız. Yönetici konumundaki siyasiler:
“Bizim bu kadar gemimiz var, oralara gönderecek komutanımız kalmıyor. Olmaz böyle şey”.
“Tespitler doğru, fakat bu kaynağı dışarıda olan yine yabancı servis kaynaklı/destekli operasyonlara engelleme gibi hiçbir girişimlerinin olmadığını”, yetişmesi, doldurulması çok zaman alan, eğitim, bilgi, beceri, tecrübe gerektiren önemli, kritik mevkideki komutanlar tasfiye edilmiş, ‘Deniz Kuvvetleri harekattan sakıt bir duruma göz göre göre getirilmiştir’(!)
‘Sefer/seyir konumu durumunda yeterli bilgi, beceri, teknik, harekat, tecrübe konusunda önemli zafiyetleri olan komutan/komutanların’ uluslararası sulara çıkması mümkün olmayıp, gemiler limanlarda liman vaziyetinde kalmaya devam edeceklerdir. Ne yazık ki Deniz Kuvvetlerinin mevcut durumunu açıklayan gerçekler bunlardır. (Halen mevcut durum Sultan Abdülhamit Han döneminde Haliç’e çekilen, çürümeye terk edilen donamanın durumu ile ne kadar büyük benzerlikler taşıdığı gözlerden kaçmamaktadır. Y.M.)
Yine Deniz Kuvvetlerine yöneltilen esas hedefin kendisi olması, uğradığı önemli kritik, personel zafiyeti/oryantasyonu nedeniyle Doğu Akdeniz Mühhasır Ekonomik Bölge (MEB) hak ve korumaları son bulmuş, Doğu Akdeniz, Yunan ve İsrail’e terk edilmiş, zengin doğal kaynaklarını sömürmelerinin önlerinde hiçbir engel kalmamıştır.
TÜRKİYE’nin uzun süredir Kıbrıs Rum kesimi ve İsrail ile Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz ile ilgili rekabet yaşadığını ve mevcut son Deniz Kuvvetlerinde gerçekleştirilen tasfiye sonucu denetleyemeyen, serbest kalan İsrail doğalgaz bulmuş, sahiplenmiştir. Aynı durum Yunanlılar için de geçerlidir. Artık Doğu Akdeniz’de MEB haklarımızı koruyacak güçlü bir donanmamızdan söz etmemiz mümkün değildir.
TÜRKİYE o bölgede hakları olduğundan söz etmiş ve bir sondaj gemisi göndermek istemiş ama sonradan nedense hiçbir girişim olmamış, ulusal petrol şirketi TPAO’nun arama ruhsatları iptal edilmiştir. Zaten sondaj gemisi gönderilse bile(!) sondaj gemisinin güvenliğini sağlamak üzere oraya gönderilecek gemilere gerekli niteliklere sahip gemi komutanı bulunduğundan son operasyonlardan sonra söz etmek biraz zordur.
Yapılan Atlantik öteki operasyonların ülkemize çok önemli menfi bir neticesinden biri de, TÜRKİYE, Mühhasır Ekonomik Bölge (MEB) haklarını koruyamaz durumdadır.
(E) Tümamiral Cem GÜRDENİZ kitabında konuları çok güzel bir şekilde özetlemiş, okumamız, esas hedefin Deniz Kuvvetleri olmak üzere düzenlenen operasyonların başta Milli güvenliğimiz olmak açısından verdiği zararları çok güzel özetlemekte!
(Tüm yapmış olduğumuz konu incelemelerinden çıkarılan sonuç; davaların amacına ulaştığı, Türk Donanması (TSK) ABD/İsrail’in istediği çizgiye çekilmiş, bunun ispatı olarak haçlıların safında Müslüman LİBYA’ya işgalinde haçlı donanmasının yanında yer almasıdır(!) Y.M.)
Türk Deniz Kuvvetlerine yönetilen operasyonların asıl nedeninin,
1. MİLGEM, ARMERKOM, Milli Kripto Sistemi vs. Milli projelerde başarılı çalışmalar ve neticesi müspet sonuçlar alması,
2. Açık denizlerde bağımsız NATO (ABD/İsrail)ya bağlı kalmaksızın Milli, bağımsız durumunu kanıtlayan, ispatlayan gücünün neticesi donanma bulundurması,
3. Özellikle Doğu Akdeniz’de TÜRKİYE’nin Münhasır Ekonomik Bölge Haklarını başarıyla savunması, donanmanın uyguladığı gambot projesi neticesi, önemli ölçüde bölgede başarılı olması, caydırıcılığı, gücünün ispatlanması,
Bu üç önemli girişim Türk Deniz Kuvvetlerine operasyonu kaçınılmaz kılmış(!) başarıyla sonuçlanmış, neticesi önümüzdeki günlerde personel zafiyeti, oryantasyonu konusunda karşımıza önemli bir menfi sorun olarak çıkacak, telafisi de askeri okulların lav edilmesi neticesiyle de karşılanamayacağı, asla eski komutan niteliklerine haiz mevcut komutan ve yetiştirilmesine ulaşılamayacağı acı gerçeklerden biridir.
Not: Yukarıda yazım halen yazım aşamasında bulunan teferruatlı “Hedefteki Donanma” konulu yazımda geçen bir bölümden alıntılanmıştır. Selam ve saygılarımla.
Ömer Fikret Kalaycıoğlu
“Pis Çarkçı”
www.denizaltici.com