Hakki Keskin [mailto:[email protected]]
Prof. Dr. Hakkı Keskin, Aydinlik 14.1.2017
Deniz Baykal`ın tarihe geçecek Meclis konuşması
“Kişiye özel başkanlık sistemi” yazımda (17.12.2016), öngörülen anayasa değişikliğinin, “hiçbir denetim mekanizması olmaksızın, bir kişinin ülkeyi istediği gibi yönetmesi demektir. Bu da makyajlı dikta rejimidir.” diye yazmıştım. Bu durum o denli açık ki, bu nedenle bilerek maskeli bile olmayan, makyajlı kavramını kullanmıştım.
Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, anayasa değişiklik teklifine ilişkin 9 Ocak günü tarihe geçecek bir konuşma yaptı. Herkesin özenle okumasını önereceğim bu konuşmanın en önemli cümlelerini, köşemde yayınlamayı gerekli görüyorum.
“Günlük siyaset için değil Türkiye’ye sahip çıkmak için geldim. Bu sana mı düşer derseniz, hepimize düşer, evet bana da düşer. Buraya, seçilerek gelmiş siz milletvekilleri gibi ben de bütün siyasi ömrümü geçirmiş bir kişi olarak milletime karşı bu noktada konuşmak zorunda olduğumu düşünüyorum. Ayrıca TBMM’nin İstiklal madalyası ile onurlandırılmış bir İstiklal gazisinin oğlu olarak, babamın helalliğini kazanmak için burada konuşmak zorunda olduğumu düşünüyorum. Belki böyle bir şans bir daha nasip olmayacaktır.
Bu proje acele, telaşla hazırlanmış hukuki ve siyasi olgunlaşmaktan uzak bir sipariş projedir. Milletin egemenliğini temel alan bir asırlık siyasi geleneğini tahrip edecek, milli siyasi kültürümüzü çökertecek egemenliğin yerine şahıs hegemonyasını inşa edecek. (…)
Üniversitelerin, hukuk fakültelerinin, baroların, esnaf kuruluşlarının, milletin haberi yoktur. Milleti haberdar etmeden, uyarmadan işi olup bittiye getirme çabası vardır. Daha önce, iktidar, çözüm süreci diye PKK ile anlaşmanın halka izah edilip kabul edilmesi için çırpınıyordu. Akil adamları seferber etmişti. Söyler misiniz anayasa değişikliğini millete anlatmak için en ufak çaba sergiliyor musunuz? Bizim anlatmamıza niye izin vermiyorsunuz? Meclis TV kapatılmış, böylesine önemli bir konu konuşulurken milletin haber alma hakkında müdahale anlamına gelmez mi? (…) Milletvekillerini boş kağıda imza attırıp, milletin öğrenmesine izin vermeden anayasayı değiştiremezsiniz. Bu işler böyle olmaz. Olmaması gerektiğini siz de bilirsiniz çünkü. Öyle yapmak zorunda kaldıysanız bu işte bir çapan oğlu var. Gümrükten mal mı kaçıyorsunuz? Birileri size “bitirin bu işi” dediği için yapıyorsanız, “Size saygı duyarız, millete ve Meclis’e daha çok saygı duyarız” demeniz gerekiyordu. Bunu söylemenizi beklerdik. Milletin arkasından talimatla oyun çevirmek kimseye yakışmaz. (…)
OHAL ALTINDA ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ
Milletin haberi yok, OHAL altında anayasa değiştiriyoruz ve ilk kez Türkiye’de uzlaşma olmadan hayata geçirilmek isteniyor. 18’inci anayasa değişikliği paketini görüşüyoruz. 17’si de uzlaşma ile geçmiştir. 17’si de mutabakatla geçmiştir. Ama şimdi ilk kez milleti ikiye bölecek bir temelli anayasa zorlamasına davetiye çıkarıyorlar. Bugün her zamankinden çok daha fazla uzlaşmaya ihtiyacımız var. Türkiye’nin bir milli devlet olarak yönelik olarak dış kaynaklı komplolar, öte yanda iktidarın izlediği yanlış iç ve dış politikaların oluşturduğu bir tehdit ortamıyla karşı karşıyayız. Bu ortamda yeni bir rejim değişikliğini tahrik etmenin, Türkiye’yi kamplaştıracak değişikliği akıl ve sağduyu ile açıklamak mümkün olabilir mi? (…)
Türkiye’de anayasanın temelinde milli egemenlik anlayışı ve Meclis’in üstünlüğü var. Bu tasarı milli egemenliği tahrip edecek. Meclis’in üstünlüğünü ortadan kaldıracak. Eşit bile olmayacak. Milli egemenlik ortadan kaldırılacak. Meclis olarak çalışıyoruz burada, buranın arkasında millet var. Milli irade var. Her siyasi görüşten parti varız, her kimlikten her inançtan, her mezhepten insanlarız. Türkiye’de böyle. Onun için bütün organların üzerinde olmak durumunda. İlk kez bir seçim yapacağız, yüzde 51 ile bir Cumhurbaşkanı seçeceğiz, seçeceğimiz cumhurbaşkanı bu milleti temsil eden organı elinden alacak. Bunun bir benzeri var mı? (…)
Herkesin pek üzerinde durmadığı en temel yanlış, cumhurbaşkanının Meclis’teki iktidar partisinin aynı zamanda genel başkanı olması. Bundan daha büyük bir hata olamaz. Yasama ile yürütmeyi iç içe geçirmek demektir. (…) Cumhurbaşkanı AKP genel başkanı olacak, AKP genel başkanı da yargıyı belirleyecek. AYM’yi belirleyecek, HSYK’yı belirleyecek. Sağduyumuzu mu kaybettik? Bir siyasi parti genel başkanına AYM üyelerini belirleme hakkı verilebilir mi? (…)
MECLİSİ FESİH ETME YETKİSİ
Cumhurbaşkanı Meclis’i fesih yetkisine sahip. Esad sahip değildir. Biz, hiç gerekçe bile göstermeden feshedeceğiz. Kim kimi feshediyor? Yüzde 51, yüzde 100’ü feshediyor. (…)
Güven oyu yok. Cumhurbaşkanı kimseden güven oyu almadan kabine kuracak. Kabine yüzde 50 ile başkanın iradesiyle oluşacak. Yüzde 50 ile oluşan irade, yüzde 100 ile oluşan Meclis’i feshedebilecek. OHAL KHK’sı çıkarma yetkisine sahip. OHAL ilan etme hakkına sahip. Anayasayı değiştirme yetkisini veriyoruz. Farkında mısınız Allah aşkına? (…)
Peki bu kadar büyük yetkiler kullanan birisi denetlenebilir mi? Gensoru yok, güven oyu yok, Meclis soruşturması yok. Denetleme mantığı Cumhurbaşkanı dahil, bakanlar dahil, Cumhurbaşkanı yardımcıları dahil ortada bir suç varsa verirsiniz mahkemeye anlayışıdır.(…) Suç varsa ver mahkemeye diyor. Nasıl vereceğiz? Suçun olduğunu iddia edenlerin yapması gereken şey önce 300 üyeyi bulup teklif etmek. Daha sonra komisyona sevk kararı çıkarmak, 400 oyu bulup sevk etmek. Peki mahkemeye veririz bizi kim yargılar? Benim tayin ettiğim AYM üyeleri.”
Bir yanıt yazın