HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan, Ermeni, Yahudi ve Rum Süryani halkının soykırımlar ile yok edildiğini iddia ederek Türk Milletini soykırım yapmakla suçlamıştır: “Bir zamanlar yüzde 40’tık, bugün binde biriz. Başımıza bir şey geldi ki, binde biriz. Ermeni halkı başına ne geldiğini biliyor. Ben atamın, babamın başına ne geldiğini biliyorum.” Kendisini kınıyorum.
Acaba Paylan, Osmanlı, Balkanlar ve Ortadoğu uzmanı, Müslümanlar ve Azınlıklar: Osmanlı Anadolu’nun Nüfusu ve İmparatorluğun Sonu, Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarının Etnik Temizliği, Osmanlı Halkları Nüfusu ve İmparatorluğun Sonu kitaplarının yazarı Amerikalı tarihçi Prof. Dr. Justin Mc Carthy’nin konu ile ilgili kitaplarını okumuş mudur? Mc Carthy’nin 17 Nisan 2014 tarihinde açıkladığı Ermeniler bu kadar yıl geçmesine rağmen neden hala bu iddiaları sürdürdüklerine ilişkin aşağıdaki görüşünden haberi var mıdır? “Bunun nedeni çok basit. Çocuklara nefret etmeyi öğretirseniz, onlar nefretle büyür ve nefret ne olursa olsun büyümeye devam eder. Diğer bir diğer sebep de yurt dışındaki Ermeni milliyetçi gruplar bundan fayda sağlayacaklarına, para alacaklarına, Kars, Erzurum, Bitlis, Van’da toprak kazanacaklarına inanıyorlar. Bunlar yanlış ama yine de inanıyorlar.”
Ermeni komitacılarının Hocalı’da yaptıkları gerçek soykırımını kendisine hatırlatıyorum.
Ermeni çeteleri Hocalı’da tarihin en vahşi katliamlarından birini yapmış, çocuk, yaşlı, kadın, bebek demeden birçok Azeri’yi vahşice katletmiştir. İnsanların kafa derilerini yüzmüş, sağ olarak ele geçirdiklerini işkenceye tabi tutmuş, testereler ile kol ve bacaklarını kesmiş, genç kızların kafa derilerini yüzmüş, babanın gözü önünde evladını, evladın gözü önünde babayı kurşuna dizmiş, kesik kafaları sepetlere doldurmuş, 56 hamile kadının karnını yarmışlardır.
Tüm bu gerçekleri görmek istemeyip sözde Ermeni soykırımını Türkiye’ye kabul ettirmek isteyenler, Ermeni isyanlarını konu alan ve Amerikalı yönetmen Philip M. Callaghan tarafından çekilen “Ermeni İsyanı 1894-1920” belgeselini izlemelidirler. (https://www.youtube.com/watch?v=zNCnSDjHGTg)
Ermeni güçleri 1992 yılının 25 Şubatı 26 Şubat’ta bağlayan gece Hocalı kasabasında 83 çocuk, 106 kadın ve 70’den fazla yaşlı dahil olmak üzere toplam 613 Azeri Türkünü öldürülmüş, 487 kişi bu saldırıda ağır yaralanmış, 1275 kişi rehin alınmış, 150 kişi kaybolmuştur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, başlarının kesildiği görülmüştür.
Eski ASALA eylemcilerinden Monte Melkonian, Hocalı’ya yakın bölgede Ermeni askeri birliklere komutanlık yapmış ve katliamdan bir gün sonra Hocalı çevresinde gördüklerini günlüğünde anlatmıştır. Melkonian’ın ölümünden sonra Markar Melkonian, kardeşinin günlüğünü Benim Kadeşimin Yolu (My Brother’s Road: An American’s Fateful Journey to Armenia, I. B. Tauris,2005) isimli kitapta toplamış ve Hocalı katliamı için şunları yazmıştır: “Hocalı stratejik bir amaç olmasından başka aynı zamanda bir öç alma eylemiydi.”
Büyük Ermenistan idealistlerinden ve İnterpol tarafından (1994 Bakü metro bombalaması suçu) tüm dünyada aranan Zori Balayan 1995 yılında yayınlanan Ruhumuzun Canlanması (Heaven and Hell, Los Angeles 1997, Yerevan 1995) kitabında (s. 260-262) Hocalı’da soykırımın yapıldığını şöyle itiraf etmiştir:
“Arkadaşımız Haçatur’la ele geçirdiğimiz eve girerken askerlerimiz 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilemişlerdi. Türk çocuğunun bağırışları çok duyulmasın diye, Haçatur çocuğun annesinin kesilmiş memesini çocuğun ağzına soktu. Daha sonra 13 yaşındaki Türk’e onların atalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım.
Başından ve karnından derisini soydum. Saate baktım, Türk çocuğu yedi dakika sonra kan kaybından öldü. İlk mesleğim hekimlik olduğu için hümanist idim, bunun için de Türk çocuğuna yaptığım bu işkencelerden dolayı kendimi rahatsız hissetmedim. Ama ruhum halkımın yüzde birinin bile intikamını aldığım için sevinçten gururlanırdı.
Haçatur daha sonra ölmüş Türk çocuğunun cesedini parça parça doğradı ve bu Türk’le aynı kökten olan köpeklere attı.
Akşam aynı şeyi üç Türk çocuğuna daha yaptık. Ben bir Ermeni vatansever olarak görevimi yerine getirdim. Haçatur da çok terlemişti, ama ben onun gözlerinde ve diğer askerlerimizin gözlerinde intikam ve güçlü hümanizmin mücadelesini gördüm. Ertesi gün biz kiliseye giderek 1915’te ölenlerimiz ve ruhumuzun dün gördüğü kirden temizlenmesi için dua ettik. Ancak biz Hocalı’yı ve vatanımızın bir parçasını işgal eden 30 bin kişilik pislikten temizlemeyi başardık.”
HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan’dan başka bir diğer HDP Milletvekili de Avrupa Parlamentosu’nun “sözde” Ermeni Soykırımı’nı Türkiye’nin tanıması doğrultusunda 28 Şubat 2002 tarihinde almış olduğu karara olumlu oy vermiştir. AP Genel Kurulu’ndaki oylamalara katılan 626 milletvekili arasında Almanya Sosyal Demokrat Parti üyesi Ozan Ceyhun, (AKP’den adaydı seçilemedi) sözde soykırım için uzlaşma çağrısına “ret” oyu verirken, bir zamanlar şu anda Birleşik Avrupa Solu/Kuzeyli Yeşil Solu olarak bilinen Demokratik Sosyalizm Partisi’nden (PDS) Avrupa Parlamentosu milletvekili seçilen Feleknas Uca ise sözde soykırım konusundaki uzlaşma çağrısı için “kabul” oyu kullanmıştır.
HDP Diyarbakır Milletvekili Uca, 17 Eylül 1976’da aşağı Saksonya Eyaleti’nin Celle kentinde Batmanlı Yezidi Kürt bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Uca, 1999’da 22 yaşında iken Avrupa Parlamentosu’na seçilmiştir. 2009 yılına kadar AP milletvekili olan Uca, Avrupa Birliği-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu üyeliği de yapmıştır. TBMM’deki ilk Yezidi milletvekilidir.
TBMM üyesi bu iki Parlamenter, Türk Halkının ödediği vergilerden oluşan bütçeden maaş almaktadırlar ama Türk Milletini soykırım yapmakla suçlamaktadırlar.
Paylan’a üç oturuma katılmama ile konuşmasına tutanaktan çıkarma cezası verilmiştir. Kendisini savunurken “Kürsü dokunulmazlığından artık bahsedilemeyeceğini gösteriyor” demektedir. Acaba Ermenistan Meclisinde bir Ermeni milletvekili Ermenilerin Hocalı’da soykırım yaptığını söyleyebilir mi? Söylerse nasıl bir tepki alır? Bunu Garo Paylan ile Feleknas Uca’ya sormak gerekir.
1948 tarihli BM Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme ile tanımlanan Ermenilere yönelik soykırım söz konusu değildir. Osmanlı Devleti, 1915 yılında ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir grubu toptan ya da onun bir bölümünü yok etmek niyetiyle Hitlerin Yahudilere yaptığı gibi bir katliam yapmamış, Hitler’in Yahudileri fırınlarda yaktığı gibi Ermenileri yok etmemiş, devlet politikası haline gelmiş eylemlerde bulunmamıştır.
Batı dünyasında Türklere ve Müslümanlara Batı’nın bakış açısı olumsuzdur. Katoliklerin ruhani lideri Papa Francesco, 12 Nisan 2015 tarihinde 1915 olaylarını anmak için Vatikan´ın Aziz Petrus Bazilikası´nda düzenlediği ayinde 20’nci yüzyılın ilk soykırımının “Ermeni toplumuna karşı yapıldığını” söyleyerek modern dünyada artık unutulmuş olan Haçlı zihniyetinin temsilcisi olduğunu kanıtlamıştır. Francesco, Papa olmadan önce Arjantin’de Ermeni diasporasına çok yakındı ve de onların etkisi altındaydı. Ayine Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, dünya Ermenileri ruhani lideri ve Ermeni Apostolik Kilisesi Katolikosu İkinci Karekin ve Kilikya Katolikosu Birinci Aram da katılmıştı.
Vatikan’da, 27 Eylül 2000 tarihinde dönemin Papası İkinci Jean Paul’ün Ermeni Baş Patriği İkinci Karekin ile imzaladığı ortak bildiride de 1915 olaylarından soykırım olarak söz edilmişti. Papa Francesco bu ifadeye atıfta bulunmuştur. Francesco’dan önce Papalık koltuğunda oturan ve ilk dönemlerinde gerek Türkiye gerekse İslam alemiyle ilişkileri iyi olmayan Papa Benediktus ise soykırım ifadesini kullanmamıştı.
Papa, Francesko Kapriel Serape Papazyan tarafından İngilizce kaleme alınmış olan Patriotism Perverted (Boston, Baker Press, 1934) adlı kitabını okumuş olsaydı, bu açıklamayı yapmazdı. Papazyan; Taşnakların Ermenileri nasıl Türkler ve Ruslara karşı kullanıp ölüme sürüklediklerini, nasıl Kürt köylerini yaktıklarını ve sorunu 1800’lerden başlayarak 1934’e kadar ayrıntıları ile anlatmaktadır. 1934 yılından sonra neler olduğu, Ermenilerin 10 bin kişilik taburla Nazi saflarında Yahudileri nasıl yok ettiği ve Türk diplomatlarına yapılan saldırılar da kitaba eklenmelidir.
Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın resmi internet sayfasından yaptığı kısa açıklamadaki, ”Ermenistan için Papa’nın açıklamaları şans ve ümit verici” açıklamasını unutmamak gerekir. NTV’de 13 Nisan 2015 tarihindeki Papa’nın açıklamalarını yorumlayanlar; Ermenilerin yaptığı Hocalı soykırımından, Holokost’tan, Ruanda ve Bosna soykırımlarından, 18 Mayıs 1944 tarihinde Kırım Türklerinin Stalin tarafından bir gecede trenlere binilerek vatanlarından sürgüne gönderilmelerinden ve 150 bin Kırım Türkünün yollarda öldüğünden nedense söz etmemişlerdir. HDP o dönemde TBMM’nin AP’nun kararını eleştiren kararına da katılmamıştır.
Kurtuluş savaşında Mustafa Kemal’in yanında yer alan ve birinci Mecliste Milletvekili olan Ahmet Rüstem Bey, sözde Ermeni soykırımı suçlamalarına karşı 1918’de Bern’de Fransızca olarak yayınladığı La Guerre Mondiale et la Question Turco- Armenienne (Dünya Savaşı ve Türk Ermeni Sorunu) adlı kitabının önsözünde şu tespitte bulunmuştur: “Ermeni sorununda dünya kamuoyuna karşı Türkiye’yi savunmayı amaçlayan bu kitabı yazarken, her şeyden önce doğduğum, pek çok iyiliğini ve nimetlerini gördüğüm bu ülkeye bağlılık duygularını sürdürmeyi düşündüm.”
Bugün “Canım Batılılar öyle söylüyorsa öyledir, demek ki Ermeni soykırımı yapmışız kabul edelim, ne var bunda özür dileyelim olsun bitsin” diyen başta Nobel Edebiyat ödüllü yazar Ferit Orhan Pamuk olmak üzere bazı Türk aydınlarının, ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un (Gün Uzar Yüzyıl Olur, 1980) ifadesiyle mankurtların sayısının hızla çoğaldığını gördükçe, Türkleri aşağılayanları düelloya davet edecek kadar gözü pek bir Türk sever olan Polonya kökenli Ahmet Rüstem Bey’i acaba kaçımız biliyor? Bence, bilen sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Sözde soykırım iddiaları Türkiye’nin dış politikasını sürekli baskı altında tutmakta, Türkiye’ye yönelik psikolojik baskı yapılması için bazı ülkelere fırsatlar vermekte ve Türkiye’nin AB üyeliği önünde bir engel oluşturmaktadır. Nitekim Ermeni diasporasının iddiaları 17 Aralık 2004 tarihinde Brüksel’de Türkiye’nin önüne çok büyük bir engel olarak çıkmıştır. Avrupa Birliği Ermeni sorunu konusunda Türkiye’ye iki dayatmada bulunmuş ve Türkiye’nin AB’ye girmesi için Türkiye’nin sözde Ermeni soykırımını tanıması ve Türkiye’nin Ermenistan’la sınır kapısını açmasını istemiştir. Karabağ konusunda uzlaşmaz bir politika izleyen ve Hocalı’da gerçek anlamda soykırım yapan Ermenistan’a atıf bile yapılmamıştır.
Türkiye-Ermenistan yakınlaşması, aşağıdaki peşin yargılı hükümler hukuki düzenlemeler yapılarak ortadan kaldırılmadığı, söylemler düzeltilmediği ve sözde Ermeni soykırımı yalanı gündemden düşmediği sürece Türkiye Ermenistan ilişkileri gelişemez ve bundan Feleknas Uca ve Garo Paylan dahil tüm taraflar zarar görür.
- Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Yüksek Sovyeti’nin 23 Ağustos 1990tarihli Bağımsızlık Bildirisi’nin 12’nci maddesinde “Ermenistan Cumhuriyeti, 1915 Osmanlı Türkiye’si ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen soykırımın uluslararası alanda kabulünün sağlanması yönündeki çabaları destekleyecektir”
- Ermenistan Parlamentosu, 23 Eylül 1991tarihinde aldığı bağımsızlık kararında “Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi’ne sadık kalacağını”açıklamış ve taahhüt etmiştir.
- 1995 yılında kabul edilen Ermeni Anayasası’nda “Ermenistan’ın Bağımsızlık Bildirisi’ndeki ulusal hedeflere bağlı kalacağı” bir anayasa hükmü olmuştur. Soykırım yalanının uluslararası alanda tanınmasının Ermenistan’ın dış politika hedefi olduğu belirtilmiştir.
- Erivan´da yapılan Gelişen Ermenistan Partisi’nin 4’ncü Kurultayına katılan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan, “Bağımsızlık Karabağ halkının seçimidir. Uluslararası hukuk dahi bu konuda farklı yaklaşım ortaya koyamaz”demiştir.
- Ermenistan’daki okul duvarlarında asılan haritalarda Türkiye’nin 12 ili yer almıştır.
- Ermenistan Milli Marşı’nda ”Topraklarımız işgal altında, bu toprakları azat etmek için ölün, öldürün”yazılıdır.
- Karabağ’da katliam yapan Ermeni kuvvetlere komutanlık yapan bugünkü Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’dır.
- Sarkisyan İngiliz yazar Thomas De Waal’a, “Hocalı’dan önce Azeriler bizim şaka yaptığımızı sanıyordu, Ermenilerin sivil topluma karşı el kaldırmayacaklarını sanıyorlardı. Biz bunu- stereotipi- ( zeka geriliği) kırmayı başardık” demiştir.
1933’de Nazilerin yakmaya başladıkları kitapların yazarı Yahudi kökenli Stefan Zweig’ın “Akıl ve siyaset nadiren aynı yolda buluşur” sözü günümüzde Ermeniler için geçerliliğini koruduğu sürece, sözde Ermeni soykırımı gündemden düşmeyecek, Türkiye ve Türk Milleti bundan zarar görmeye devam edecektir.
Bir yanıt yazın