KIBRIS’TA ÇOK ÖNEMLİ ŞEYLER OLUYOR
Hüseyin MÜMTAZ
Anastasiadis Cenevre’den ayrılmadan son derece önemli konulara dokundu:
Kıbrıs Türk tarafının, 1974`ten sonra ilk defa, işgal altında bulunan önemli bir bölümün Kıbrıs Rum yönetimine verileceğini belirten bir harita sunduğunu kaydetti. ‘Haritanın, tüm beklentilerimizi karşılamadığını vurgulamak istiyorum. Buna rağmen, hedeflenen sonuca ulaşabilmek amacıyla, bizim sunduğumuz toprak ayarlamasıyla ilgili haritaların, müzakere temelini oluşturduğunu söyleyebiliriz’ dedikten sonra ‘BM eşliğinde, Kıbrıs konusunda ilk defa gerçekleştirilen, en üst seviyede, çok taraflı bu Konferansta, Türkiye`nin ilk defa, garantilerin iptali ve işgal askerlerinin adadan çekilmesiyle ilgili olarak, Kıbrıs Cumhuriyeti ile diyaloğa girdiğine’ dikkat çekti.
1.”Kıbrıs Türk tarafı” ilk defa “ önemli toprak iadesi sundu; 2.”Türkiye” ilk defa garanti iptali ve asker çekme ile ilgili olarak “tanımadığı” Kıbrıs Cumhuriyeti ile diyaloğa girdi.
Demek bir önceki yazımızda boşuna sormamışız;
“Efendim Cenevre’de haritalar kasaya konmuş.
Bizimkiler Rum’un haritasını beğenmemiş.
Rumlar %28.2’lik harita sunmuş, bizimkiler %29.2’lik.
Herkesin dilinde Rumların ‘istediği’ köy ve kasabalar. Bizim ‘verdiğimiz’ köy ve kasabaları kimse söylemiyor.
Mutlaka bir yerleri verdiler çünkü halen elimizdeki toprak %36 küsur.
Nereleri verdiniz efendiler?
Niye verdiniz? Nasıl verdiniz?
Kim hangi bilgi, yetki ve görgüyle verdi % 7’yi?
Ve emin olun Rum bir sonraki görüşmeye ‘verdiğiniz’ %29’u cebine koyarak başlayacaktır”.
https://www.turkishnews.com/tr/content/2017/01/13/devlet-kuran-son-turk-denktas-huseyin-mumtaz/
Yoksa Guterres’in OSCAR ödülleri benzetmesinde gerçek payı mı var?
Artistlik yapan kim? Artist kılığında maskeyle görev yapan kim?
“Kötü kokuları” aslında erken duymaya başlamıştık.
Önce, Cenevre’de bulunan koalisyon ortakları UBP ile DP’nin Genel Başkanları ortak bir açıklamayla Cumhurbaşkanı Akıncı’nın harita sunmasına tepki göstererek “Halkın sosyo-ekonomik yapısı üzerinde yaratacağı olumsuzluklara rağmen harita verilmesi, gerek mevcut mutabakata, gerekse çözüm parametrelerine ters” dediler.
Arkadan, “Görüşmelerin daha ilk günden bu noktaya geleceği belliydi” diyen Başbakan Özgürgün, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın bu aşamada harita sunmasını yanlış olarak niteledi ve “stratejik bir hata yaptık” açıklamasını yaptı.
Derken bizzat Akıncı pek alışık olmadığımız, hâttâ beklemediğimiz bir çıkışta bulundu ve gündeme bomba gibi düştü.
“Sayın Anastasiadis haritaları incelemeye geldiğinde bir mektupla beraber geldi. Bizim haritamızı görmeden bile mektubunu hazırladı, işin gerçeği budur. O anda biz de Sayın Eide’ye bunun kabul edilemez olduğunu, Sayın Anastasiadis’e de bunun kabul edilemez olduğunu söyledik. Gerçekten kabul edilecek bir harita değil, bunu kabul edecek bir tek Kıbrıslı Türk de çıkmaz. Ertesi sabah biz mektubumuzu Genel Sekreter’e Espen Eide aracılığıyla mektubumuzu verdik. İtiraz filan değil bu, kabul etmemedir, benimsememedir. Bu kadarını söyleyebilirim, daha ayrıntıya da girmek gerekmez.”
Yukarıdaki lâfın; “Gerçekten kabul edilecek bir harita değil, bunu kabul edecek bir tek Kıbrıslı Türk de çıkmaz” bölümü olabildiğince açık, kısa, net ve tartışılmaz bir hüküm içermektedir.
Bunu, Erdoğan’ın aynı netlikte dün söylediği şu sözleri, tarihe not düşmek ve ileride lüzumu halinde tekrar kullanılması bakımından bir defa daha tekrarlayarak tamamlayalım;
“Bir defa garantiler noktasında, güvenlik noktasında Türkiye’nin olmadığı bir garantörlüğü asla beklemeyin. Biz ilanihaye oradayız. İki, güvenlikte de biz daha önce de belirlendiği gibi Güney Kıbrıs’la, Kuzey Kıbrıs Türk Yönetimi burada eşit oranda, eşit derken daha önce onlar 950 orada asker bulunduracak, biz 650 bulunduracaktık. Aynen bu devam eder. Oradan tamamen Türk askerinin çekilmesi diye bir şey söz konusu olamaz.”
“Eğer, Maraş’ı tamamen halkın istifadesine sunmak istiyorsanız, bizim size bir teklifimiz var. Nedir? Erenköy, Erenköy’le Güzelyurt arası birleştirilmek suretiyle burası Kuzey Kıbrıs Türk Yönetimi’ne bırakılır. Aynı şekilde açık Maraş, kapalı Maraş, o bölge de tamamıyla Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne bırakılır. ‘Yok Karpaz’ın belli bir bölümü bize bırakılsın, şurada şöyle bir yer var, orası bize bırakılsın, böyle bir şey söz konusu olamaz’ dedik. Bunu da zaten temsilci arkadaşlarımız orada açık ve net söylediler. Sahil şeridinde şu kadar olsun, bu kadar olsun… Bunların hepsi bitmiş şeyler. ‘Annan’da şöyleydi, burada böyleydi.’ Annan Planı’nın artık geçerliliği yok. Şimdi yeni bir müzakere sürecidir…”
“Bire dört, yani bir dönem Kuzey Kıbrıs Türk Yönetimi başkanlık yapacak, 4 dönem Güney Kıbrıs Rum Yönetimi başkanlık yapacak, böyle bir şey de olamaz. Bunu daha önce de konuşmuştuk; 1’e 2. Bir dönem Kuzey Kıbrıs Türk Yönetimi liderliği alacak, iki dönem Güney Kıbrıs Rum Yönetimi alacak. Adil olan budur”…
Kıbrıs’ta “satışa red” cephesine, dünkü Anayasa görüşmeleri sırasında Başbakan Yıldırım da katıldı.
“Ne demek satmak? Çok ayıp bir şey! Yani bu en azından; hakikaten haddini bilmemektir. Yani gitmeyince satmış mı oluyoruz? Böyle bir şey olur mu? Gitmemizi gerektiren bir durum yok. Kıbrıs ile ilgili görüşmeler uzun yıllardan beri devam ediyor. Kıbrıs için bizim şartlarımız bellidir, kırmızıçizgilerimiz bellidir.
Kıbrıs’ta güvenlik ve garanti konusu; Türkiye’nin etkin garantisi ve güvenliği hiçbir şart altında vazgeçilemez, ortadan kaldırılamaz; madde 1.
Madde 2 eğer iki toplumlu bir devlet kurulacaksa, bu devletteki yönetim adil paylaşımla olmalıdır.
Madde 3 toprak ve mülkiyet konularında Türk tarafının herhangi bir mağduriyeti, kazanılmış haklarının ortadan kaldırılması söz konusu olamaz.
Kısacası, kurulacak ortak bir devlette her şey iki tarafı da mutlu ve memnun edecek şekilde olmalıdır. Bütün bunlar olduktan sonra da Türkiye’nin etkin garantisi ve güvenlik ile ilgili tedbirleri aynen devam etmelidir”.
Akıncı, Erdoğan ve Yıldırım’ın konuyla ilgili olarak yukarıya aldığımız son sözleri ileride karşı tarafın önüne konulmak üzere mutlaka altı çizilerek kayıt altına alınmalıdır.
Yine de Anastasiadis’in sözlerinde midemizi bulandıran yerler var.
“Türkiye işbirliğinde bulunmak istemeseydi, müzakere masasında olmazdı” diyor; .”Türkiye ilk defa garanti iptali ve asker çekme ile ilgili olarak ‘tanımadığı’ Kıbrıs Cumhuriyeti ile diyaloğa girdi” diyor ve ”Kıbrıs Türk tarafı ilk defa önemli toprak iadesi sundu” diyor.
“Önemli toprak iadesi”…
Doğrudur. % 36’dan %29’a inmek yâni %7 topraktan vaz geçmek çok önemlidir.
Peki, “bu kadar şehit kanı varken” KKTC’nin neredeyse dörtte birini nasıl veriyorsunuz?
Nereleri, nasıl, kime sorarak veriyorsunuz?
Neye göre, hangi ölçüye göre veriyorsunuz?
Nüfus oranıymış… Dünyanın neresinde hangi ülkenin yüzölçümü, nüfusu ile orantılıdır? Böyle bir standart mı vardır?
Kıyı şeridimiz de fazla uzunmuş… Bu kadar mı meraklısınız uzayıp giden sivri uçlu Karpaz’ın sahillerine? Bilmediğimiz başka bir şey mi var?
Akıncı diyor ki; “Gerçekten kabul edilecek bir harita değil, bunu kabul edecek bir tek Kıbrıslı Türk de çıkmaz”…
%36’dan vaz geçip %29’a inildiğine göre ve o harita çelik kasaya kitlendiğine göre;
…kavga, bütün itiraz ve koparılan bütün o fırtına…
…Rum’un aynı kasaya kilitlenen %28’lik haritasıyla arasındaki sadece %1 midir?
%7’yi kabul etmiş midir, haberi var mıdır Kıbrıs Türkü’nün de %1 için masa devrilmektedir?
Sonuçta hanımefendiler, beyefendiler…
% 29’luk harita hem BM’nin çelik kasasına, hem Rum’un cebine inmiştir.
Bir sonraki oturumda; ister Yeni Zelanda’da, ister Tanganika’da kurulsun o masa; Rum masaya “o %29’dan başka, daha nereleri vereceksin?” diye oturacaktır.
Neyse…
“Biz ilânihaye oradayız”.
Ve artık “Erenköy-Güzelyurt birleşmesi” kıyısından köşesinden konuşuluyor hâle geldiyse bizim “Dillirga/Monarga Kantonları” da ete/kemiğe bürünmüştür efendiler…
https://www.turkishnews.com/tr/content/2015/12/22/dillirga-kantonu/
Kolay gelsin. 15 Ocak 2017
Bir yanıt yazın