“DEVLET KURAN SON TÜRK: DENKTAŞ”
Hüseyin MÜMTAZ
Lefke Avrupa Üniversitesi tarafından, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın 5’inci ölüm yıldönümü nedeniyle “Devlet Kuran Son Türk: Denktaş” konulu bir fotoğraf sergisi açılmış.
Rauf Bey için bundan daha güzel, daha yakışıklı, daha yaraşan bir unvan olamazdı.
Sadece onun için değil, başka herhangi bir fâni için de zaten daha iyisi düşünülemezdi.
Hemen hemen aynı dakikalarda, birkaç saat sonra 789’uncu defa akamete uğrayacak olan Kıbrıs görüşmeleri için geldiği Cenevre’de Akıncı ve Anastasiadis’i iki yanına alarak bir basın açıklaması yapan BM’nin yeni Genel Sekreteri Antonio Guterres müzakerelere ilişkin olarak, “Eğer bu bir sinema yarışması olsaydı Oscar’ı hak edenler, sağımda ve solumda görmüş olduğunuz beyefendiler bunu kazanırdı” diyecekti.
“Neden NOBEL değil de Oscar?” sorusu aklınıza gelmesin.
İki günlük Genel Sekreteri, dünyada hiç başka problem kalmamış gibi ayağının tozuyla Kıbrıs meselesine hangi üst akıl dahil etti bilmiyorum ama kendisini yaptığı bu benzetmeden dolayı tebrik etmek istiyorum. 1995-2002 yılları arasında Portekiz Başbakanı olan Guterres Kıbrıs’la ilgili olarak bence üniversite, belki lise yıllarından beri şuur altına yerleşmiş olan bir kavramı ifade ederek olayı bir film senaryosu ile özdeşleştirmiş, “artistlere” de en büyük oyunculuk ödülünü uygun görmüş.
Yine de gönlü zengin adammış, ben olsam AHUDUDU ödülünü tercih ederdim.
İsviçre’de bunlar olurken dünyanın öteki ucunda, Güney Kore’de de BM Genel Sekreterlik görevini iki gün önce Guterres’e devreden Ban Ki-moon’un ülkesinde karşılanış töreni varmış.
Kendisini karşılayan gruba seslenen Ban Ki-moon, Kore yarımadasındaki bölünmüşlüğü ortadan kaldırmak için mücadele sözü vermiş.
Bir varmış, bir yokmuş.
Güçlü bir alkış da Moon’a gelsin.
Genel Sekreter iken; “dili/dini/tarihi aynı” tek milleti, hem de memleketi KORE’yi birleştirmek için neden parmağını oynatmamış da; “dili/dini/tarihi tamamen farklı” iki ayrı milletin yaşadığı Kıbrıs’ı birleştirmek için bunca çaba/gayret göstermiş?
Yeni mi aklına gelmiş Kore’yi birleştirmek?
Efendim Cenevre’de haritalar kasaya konmuş.
Bizimkiler Rum’un haritasını beğenmemiş.
Rumlar %28.2’lik harita sunmuş, bizimkiler %29.2’lik.
Herkesin dilinde Rumların “istediği” köy ve kasabalar. Bizim “verdiğimiz” köy ve kasabaları kimse söylemiyor.
Mutlaka bir yerleri verdiler çünkü halen elimizdeki toprak %36 küsur.
Nereleri verdiniz efendiler?
Niye verdiniz? Nasıl verdiniz?
Kim hangi bilgi, yetki ve görgüyle verdi % 7’yi?
Ve emin olun Rum bir sonraki görüşmeye “verdiğiniz” %29’u cebine koyarak başlayacaktır.
Çavuşoğlu’nun dün Cenevre’de söylediklerini duydunuz mu?
“1- Garantörlük kalacak: Bölgemizin içinde bulunduğu ortam da dikkate alındığında, 43 yıldır adadaki güvenlik ve istikrarın temel dayanağı olan ‘Güvenlik ve Garanti’ düzenlemesinin devam etmesi bir gerekliliktir.
2 – Anlaşma AB hukuku olacak: Varılacak kapsamlı çözümün temel unsurlarının AB birincil hukuku haline getirilmesi, çözüm anlaşmasının hukuki güvenilirliği ve kesinliği açısından vazgeçilmezdir. (AB ülkeleri parlamentolarında onaylanıp değişmez AB hukuku olarak kabul edilmesi.)
3 – Türklere AB vatandaşı hakkı: Çözümün AB boyutuna ilişkin bir diğer önceliğimiz, ülkemizin AB üyeliğine kadar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, adada dört özgürlükten AB vatandaşlarıyla eşit şekilde faydalanmasıdır. (AB vatandaşlarının 4 özgürlüğü: Serbest dolaşım, yerleşim, işyeri kurma ve mülk edinme.)”
Asıl son dakika bomba haberi İstanbul’dan.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün (13 Ocak) Cuma çıkışı, bir soru üzerine;
“Türkiye’nin olmadığı bir garantörlüğü asla beklemeyin.— Biz ilanihaye oradayız.— Kıbrıs’tan tamamen Türk askerinin çekilmesi diye bir şey söz konusu olamaz. Böyle bir şey isteniyorsa oradan her iki tarafın da askerlerini çekmesi gerekir.— Eğer Maraş’ı tamamen halkın istifadesine sunmak istiyorsanız Erenköy-Güzelyurt birleştirilip KKTC’ye bırakılır, açık-kapalı Maraş Güney Kıbrıs’a bırakılır.— Karpaz’ın bir bölümü bize bırakılsın derlerse böyle bir şey söz konusu olamaz.— Sahil şeridinde şu kadar olsun bu kadar olsun diyorlar, Annan planının artık geçerliliği yok.— Bir dönem KKTC başkanlık yapıp dört dönem Rumlar yapacak diyorlar, böyle bir şey de söz konusu olamaz.— Bir dönem Türk tarafı yönetimi alacak iki dönem Rum yönetimi alacak, adil olan budur dedik.— Çözümde adil, kapsayıcı olan dışında bizden bir şey beklemeyin dedik” demiş…
Hadi bakalım, kolay gelsin.
Üstelik Erdoğan 2016’nın sonunda Mont Pellerin görüşmeleri başladığından beri aynı noktadadır;
“Aylardır, yıllardır orada da yapılmakta olan görüşmeler var. Hep, sürekli oyalama, oyalama, oyalama… Taktik bu. Ne biliyor musun? ‘Siz Kıbrıs’ı tamamen bize verin, hiç bir şeye karışmayın.’ diyor. Hedef bu. Dur bakalım, orada bu kadar şehit kanı var. Neyi veriyorsun? Daha da ileri gidiyor. Utanmadan, sıkılmadan, Avrupa Birliği toplantılarına Kıbrıs adasının tamamının içinde yer aldığı bayrakla geliyorlar. Bir defa sizin böyle bir bayrağınız olamaz ki. Burada bir KKTC var. Sen, Güney Kıbrıs Rum Yönetimisin. Kuzeyde de Türk Cumhuriyeti var. Bunu göreceksin. Bu da bir saygısızlıktır. Öyle veya böyle bunu anlayacaklar, öğrenecekler” demişti.
Erdoğan, “Başkanlık referandumu”na “ver kurtul” değil, “vur kurtul”la girmek istemektedir.
Denktaş’sız 5 koca yıl olmuş.
“DEVLET KURAN SON TÜRK”e Allah’tan Rahmet diliyorum. 13 Ocak 2017
Bir yanıt yazın