Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki din semavi bir öğretidir ve herkesin yaratıcı ile kalben bağlantı kurduğu özel bir bütünleşme şeklidir. İnanıyoruz ki tüm dinlerin amacı ( Kutsal kitaplara sahip olan veya olmayan) insanlığa gerçek anlamda iyiliği, dürüstlüğü, insan olmayı, sevgiyi ve saygıyı öğretip kabul görmüş olmasıdır. Dinler aynı zamanda kendi zamanlarında oluşan sapkınlık, hırs, kötülük, üstün ego ve cehaletin düzeltilmesi amacıyla insanlığa sunulan bir öğretidir. Hangi din olursa olsun insanoğluna yaratıcı ile arasında bir ruhani bir yol oluşturmuştur. Çünkü insanoğlu sadece et ve kemikten oluşmamış içlerinde aşk, sevgi, şefkat, istek ve arzular gibi iyi olguların yanı sıra kin, nefret, korku ve kıskançlık gibi kötü olguları da taşıyan bir ruh da bulundurmakta. Kutsal kitaplar da nur, ışık veya nefis diye de adlandırılmakta.
Peki ahlak olmadan din tek başına yeterli gelir mi insanlığın yaratıcısı ile bağ kurmasında?
Aslında bu iki kavram birbirinden ayrılmayan ve ayrı tutulmaması gereken iki önemli unsurdur. Eskiden okullar da Din ve Ahlak diye bir ders vardı. Aslında 1990 öncesi orta ve lise öğrenimi görenler bunu daha iyi bilir. Bu dersin amacı hem ahlaklı hem de İnançlı iyi insanlar ve dürüst bir toplum anlayışına sahip olmaktı. Bizler şanslı bir nesildik çünkü her iki öğretiyi de aldık. Hatta gayri müslim arkadaşlar bu derslerden muaf olmalarına rağmen ders de kalıp büyük bir zevkle dinlerlerdi o dersi. Ama ne yazık ki “ Ahlak “ kısmı çıktı ve sadece tek başına din olarak ders verilmeye başlandı. Aslında ahlakın özü dine dinin özü de ahlak’a bağlıdır.
Din nedir diye tabii ki sormayacağız ama ahlakın belki de sözlük anlamını bilmek gerekir.
Ahlak; Bir kişinin iyi ve kötü olarak nitelenmesine sebep olan manevi değerleri, huyları ve bunların tesiri ile ortaya koyduğu davranışların bütününe denir. Yani iyi, sevgi dolu ve saygın bir insan olabilmek için ruhani olguyu ahlakı değerlerle birleştirmek de diyebiliriz.
Hatta yurt dışında örneğin Japonya da İlkokul öğrencilerine ilk üç yıl sadece ahlak ile ilgili olguların öğretildiğini okumuştum bir yazı da. Bunun sonucu olarak herkes şunu bilir ki Japonlar son derece ahlaklı ve dürüst insanlardır. Ayrıca gelenek ve göreneklerine bağlı yüksek inanış gücü olan insanlardır. Örneğin bir işi iyi yapmadığına inanan bunun sonucun da başkasına zarar verdiğini veya birine bir haksızlık yaptığını düşünen bir Japon’un onuru daha önemlidir. Bunun için kendilerine harakiri bile yaparlar. Tabii ki bizim istediğimiz bize haksızlık yapanın da harakiri yapması değil ama yaptığı haksızlık karşısında daha fazla yüzsüz olmaması. En azından özür dilemeyi bilmesi.
Peki bizde ne oldu ? Ahlak kısmını kaldırdılar. Ve ahlaksızlık diz boyu olmaya başlandı. Din ise bu ahlaksızlıklarını ört pas eden bir kılıf oldu onlar için. İşin daha kötüsü bu ahlaksızlıkları yapanların din adına ahkam kesen kendi kafalarından fetva çıkarıp bunu kutsal kitaplara dayandıran bir takım şarlatan diye tabir edebileceğimiz dine şekil vermeye çalışan tarikat gruplarının başının altından çıkıyor olması. Ve en inanılmazı da arkalarına binlerce kitle toplayabilmeleri. İşin en kötü tarafı ise bu yanlış eğitim almış insanların kendilerini yaratanın cellatları zannedecek kadar içlerinin öfke ile dolu olması. Din hoşgörü ise bu öfke niye peki?
Dokuz yaşında bir çocuk ile evlenmeyi mi buyurur din ? Veya dine hizmet eden bir kurumun çocuklara tecavüz eden din adamlarını barındırmasını mı? Bu sapkınlıkları dine bağlayan hiçbir kişinin gerçek anlamda inançlı ve haysiyetli bir insan olduğunu düşünemeyiz.
Yoksa kadına şiddet uygulanmasını mı buyuruyor din? Semavi olan veya olmayan tüm dinler de kadın hep en değerli varlık olarak tanımlanırken özellikle Müslüman toplumlar da bunun aksi neden yaşanıyor?
Dinler insanlık için barış ve mutluluk getirmesi gerekirken ortalıkta tekbir getirip kolayca can alan din kılıfı altında kafa kesen bu caniler nereden türedi? İnsan öldürmek bu kadar kolay mı her dakika Allah adını ağzından düşürmeyenler için. Evet onlar için kolay çünkü çocukların beyinleri daha ilkokul çağında din dışı saçmalıklarla yıkanıyor. Altı yaşında bir çocuğun eline silah verip kafasına da siyah bir bant takıp tekbir getirtiyorsanız siz ona hoşgörüyü değil nefreti öğretiyorsunuz.
Din bir maneviyat ise neden maddi ve siyasi amaçlar için kullanılır hale geldi? Onuru ve gerçek inancı olmayan bu insanlar ruhlarınızı sömürdüler. Sizler de buna izin verdiniz. Sizin şükretmenizi sağlayıp mazlum edebiyatı ile ceplerini doldurdular. Nasıl olur da inançlı bir insanın başı secdeye giderken eli cebinize gider?
Peki bu kimin suçu? Elbette ki sizin suçunuz. Çünkü dindar diye inandınız ama hiç ahlaklı mı diye sorgulamadınız. Gerçek kaynaktan öğrenme yerine şarlatanlara sordunuz din nedir diye. Araştırmak ve öğrenmek yerine sabahtan akşama kadar televizyonlara hipnotize oldunuz.
Her Müslümanın evinde illaki Kur-an ı Kerim vardır. Acaba kaç kişi düz Arapçasını ezber yapmaktan başka anlamını öğrenmeye çalıştı ? Ya da hafta da kaç kitap okudunuz? Hadi onu bırakın ayda kaç kitap okudunuz ? Bir tane bile okusanız aslında büyük bir bilgiye sahip olursunuz. Ama ayda yaklaşık 100 e yakın dizi seyrediyorsunuz televizyonlar da. Size bu diziler de pompalanan tüm kötülükleri aldınız. Ahlak açısından uygun mu diye sormadınız.
Din ve Ahlak bir bütündür ve ayrılmaz iki olgudur. Her dindarım diyenin ahlaklı her ahlaksızın da dindar olduğunu düşünmemek gerekir. Bunun için de aslında tüm dini kitapların buyurduğu ilk öğretiyi almak gerekir. OKU
Eğitim ve ahlakın olmadığı bir ülkede tabii ki de saygı ve sevgiden bahsetmek yanlış olur. İnsana sevgi ,doğaya sevgi, hayvana sevgi bitmiştir. Bunun sebebi de aşırı egolu davranışlar. Bu size aşılanıyor her gün medya tarafından. Sizi besleyen medyanın size söylediğini referans alıp doğru o zannediyorsunuz. Aksi var mıdır diye başka kitaplar veya kaynaklar araştırmak size o kadar zor geliyor ki sonun da siz de hipnotik koyunlar oluyorsunuz.
Peki bunun topluma zararı nedir?
Çoğul bir yapıda olmadıkları sürece bir zararı yok ama yönetim işleyiş sistemin de söz hakkı olacaksa bu kalben gerçek inancı olmayan, yanlış din ve ahlak bilgisine sahip eğitimsiz insanlar kolay güdülenebilir ve nereye sürsen gider. Doğru ve yanlış sorgulamaz ya biat ederler ya da çıkarı uğruna hareket eder. Çünkü bazı yapıda ki yönetimler idare ettikleri insanların bilgi ve akıl sahibi olmasını istemez. Cahil ve eğitimsiz insanlar dini kullanan ahlaksız bir takım insanların işine gelir. Ama yüzyıllardır görünen bir gerçek vardır ki eğitimsizlik toplum düzenine aynı zamanda insanlığa zarar vermiştir. Beyinleri yıkanan insanlar akli balansta bulunamaz ve sonuçları şu an yaşadığımız insanlığı kör olmuş toplumlar olur. Sonrası şiddet ve kıskançlık duyguları besleyen bir toplumun oluşumu.
Ahlaklı olmayan bir toplum da dindarlıktan bahsetmek anlamsız olur. Bir Mevlana bir Yunus bir Bektaşi öğretisine baktığınız da sadece din değil ahlaki değerlerin de ne kadar önemli olduğunu da görürsünüz.
Bu evren de bir yağmur tanesi kadar olduğumuzu asla unutmamamız gerekiyor. Ve bu yağmur tanesinin içinde beyin denilen çok değerli bir organ var. Ve size verilen bir armağandır beyin ve lütfen kullanmaktan kaçınmayın. Çünkü bedava…