İSRAİL’ DEN BAKIŞ

ABD, yoğun petrolüyle Irak ile Körfez Bölgesini kontrolü altında tutmaya çalışırken, Ortadoğu’da hegemonik gücünü sürekli arttırmayı isteyen bir politika izliyor.
Rusya’nın da doğalgaz konusunda liderliğini sürdürmesinin yolu Doğu Akdeniz enerji denklemindeki yerini sağlamlaştırmaktan geçiyor.
 
*
Bu bileşkedeki sağduyu; ABD ve Rusya politikalarının Ortadoğu’da birlikte hareket etmesi doğrultusundadır. 
Bu taktirde taraflar Ortadoğu Dörtlüsü içerisinde, BM aracılığıyla ve ikili ilişkilerle İsrail’in güvenliği, istikrarı ve siyonist itikadın geleceğine katkıda bulunabileceklerdir.
 
*
ABD’nin yeni başkanı D.Trump, başkanlık koltuğuna oturduğunda İsrail’in, Batı Yaka ve Gazze Şeridi’ni işgal etmesinin üzerinden yarım asır geçmiş olacaktır.
Şimdi Cumhuriyetçi Trump’ın döneminde, yarım asırlık Amerikan politikasının taktiksel ve stratejik olarak nasıl gelişeceği merak ediliyor…
 
*
D.Trump, Aralık 2015’te verdiği röportajda Filistin ve İsrail konusunda tarafsız olacağını, bölgede barışın sağlanması için İsrail’in ödün vermesi, 
Mart 2016’da ise yerleşim birimleri konusunda, bunun İsrail ile ihtilaf konusu olduğunu, İsrail’in Batı Yaka’da yerleşim birimlerini inşa etmeye devam etmesi gerektiğini söyledi.
 
*
D.Trump’ın bu söylemleri ve 2013’te İsrail’de yapılan seçimlerde Netanyahu’yu desteklemiş olması ve bu tutumunu sürdürmesi halinde;
Döneminde, yarım asırlık Amerikan politikasının taktiksel ve stratejik olarak nasıl gelişeceği tartışma konusu ediliyor…
 
*
Nitekim, İsrail Başbakanı B.Netenyahu’nun Arap Dünyası ile geliştirdiği ve yürüttüğü ilişkilere dayandırdığı yeni bir strateji çerçevesinde; 
1- Öncelikle İsrail’in gelecekte HAMAS’la, sonra İran’la doğrudan bir savaş yaşayabileceği  olasılığı dikkate alınıyor.
16 Kasım’da ABD Temsilciler Meclisi, İran’a yönelik düşmanlığını İran aleyhindeki yaptırımları 10 yıl uzatarak yeniden göstermiştir.
2- Ardından İsrail ve Suudi Arabistan işbirliğinin ürünü olarak, Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılmasi amaçlanıyor.
 
*
Kapsamlı bir Barış Anlaşması;
1-İsrail ve Suudi Arabistan önderliğini,
2-İsrail’in 1967 savaşında işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesini,
3-BM Güvenlik Konseyi’ne 194 sayılı karar çerçevesinde Filistinli mülteciler sorununa adil bir çözüm için çağrıda bulunulmasını,
4- İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yasa dışı yerleşimlere son vermesini, 
5-1967 sınırlarında kurulacak ve başkenti Doğu Kudüs olacak bağımsız bir Filistin devletiyle beraber “iki devletli çözüm”ü öngörüyor…
 
*
Filistin tarafı Yahudi bölgesinin ve Batı Duvarı’nın Ağlama Duvarı kısmının hâkimiyetini İsrail’e devredecek, eski şehrin kalan kısmındaki hâkimiyetini koruyacaktır.  
Kurulacak Filistin devleti savunma amaçlı olarak silahlanabilecek, kendi hava sahası ve karasuları olacaktır.
Karşılığında, Arap ülkeleri Arap-İsrail çatışmasını bitmiş kabul edecek ve İsrail ile kapsayıcı bir barış sürecine girilirken İsrail ile normal ilişkiler kurulacaktır.
 
*
Yeni strateji geliştiriliyor da;
1-İsrail’in kumandasında ve Arap Ligi himayesinde NATO uzantısı ortak bir Arap Savunma Ordusu,
2-Terörle mücadeleye yönelik Suudi Arabistan merkezli ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman ülkeler arasında savunma paktı benzeri bir koalisyon oluşturulmuştur.
 
Bu suretle;
1- İsrail’in çıkarlarına hizmet eden Sünni Arap ülkelerinin tutum ve politikalarında ortaklık sağlanması,
2- Suudi Arabistan’ın, İran’ın Şii hilâliyle yayılma stratejisine karşı Şiiliğin bulunduğu her yerde etki alanını arttırması ve Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturmasının önünün açılması,
3-Ortadoğu’daki güç merkezi Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtılırken, bölgede Sünni Arap ülkeleri ordusunun gerektiğinde doğrudan doğruya Şii İran ordusuyla karşı karşıya kalması öngörülüyor…
 
*
Ancak ne yapılırsa yapılsın, İsrail-Filistin sorununun barışcıl bir şekilde çözümlenmesinin yolu;Uluslararası Hukuk’un koruyucusu ve kollayıcısı BM’de düğümleniyor. 
Halbuki BM Güvenlik Konseyi, barındırdığı farklı görüşler yüzünden türlü çatışmalara siyasi çözüm bulamıyor. 
Çatışma konularında taraflar arasında kalıcı çözümlerin sağlanabilmesi için BM statüsünün değiştirilmesi şarttır.
Zaten başta Rusya olmak üzere kimi ülke, ABD’nin kendi lehine gelişen düzenin korunmasındaki gücünü başka devletlerle paylaşmak istemeyişinden de rahatsızdır…
 
*
Bu süreç yürüyedursun;
Başkanlık kampanyası sırasında siyasi bir oyunoynanmış, ABD derinleri ve Yahudi lobilerine;
“Başkan Cumhuriyetçi olsun, her halükârda çoğunlukta olduğumuz Temsilciler Meclisi ve Senato’da bu yasayı kolayca değiştiririz ” işareti verilerek;
Cumhuriyetçi liderler ABD Senatosu ve Temsilciler Meclisi’nde Başkan Obama’nın vetosunu geçersiz kılmış ve 11 Eylül saldırılarıyla ilgili “Terörün Destekçilerine Karşı Adalet ” yasasını çıkarmışlardır.
 
*
Yasa, hayatını kaybedenlerin ailelerinin saldırılarda rolü olan Suudi yöneticilere karşı ABD mahkemelerinde dava açmak imkânı tanıyor…
Suudi Arabistan çok yüksek tazminatlar ödemekle karşı karşıyadır ve o günden bu yana Washington, Riyad, Tel Aviv arasında gerilim yaşanıyor…
 
*
Yasa; İsrail’in, Ortadoğu’da güvenliğini sağlamak için oluşturduğu Sünni Arap ülkeleri arasında siyasi ve askeri pakt benzeri oluşuma, Suudi Arabistan’ın “Hayır” demesinin yolunu açıyor.
Bu yüzden İsrail-Filistin barış anlaşması donmuştur ve halâ İsrail’in bölgedeki güvenliği Tel Aviv’e büyük endişe veriyor.
 
*
23 Aralık’ta da, BM Güvenlik Konseyi İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’teki yasa dışı yerleşimlere son vermesini isteyen bir karar çıkarmıştır.
ABD veto hakkını kullanmamış, kabul oyu vermemiş ve çekimser kalmıştır.
BD’nin tüm müttefikleri arasında ayrıcalıklı bir konuma oturttuğu İsrail’in yanında durmamış olması mevcut gerginliği ziyadesiyle arttırmıştır…
 
*
BM Güvenlik Konseyi kararının yaptırım gücü bulunmuyor ve İsrail yerleşim politikalarına yönelik bir değişikliğe zorlanmıyor. 
Ama bu Karar’ın;
1- Gelecekte Barış görüşmelerinin başlamasıyla uluslararası meşruiyete yönelik bir referans kaynağı olacaktır.
2- İsrail’in uluslararası kamuoyu baskısını daha çok hissetmesine yol açacaktır.
Mesela; Kasım 2015’ten beri AB ülkeleri, İsrail’in yerleşimlerinde üretilen mallara özel bir etiketleme uygulamaktadır.
Avrupa’da Filistin halkının mücadelesinde şiddet kullanmadan, daha etkili yollarla ve uluslararası hukuk çerçevesinde destek vermek için İsrail’e karşı kurulan uluslararası “Boykot ve Yaptırım Hareketi”nin,
Şimdi bu ürünlerin boykot edilmesinde ve yerleşimlere yatırım yapılmaması konusunda etkisi daha artacaktır.
3- 2014’te İsrail-Filistin Barış görüşmeleri sürerken yürütülen diplomatik intifada önce Cenevre Konvansiyonuna katılınmış,
Cenevre Anlaşması’nın hükümleri işletilerek Batı Şeria’nın İsrail tarafından müstemleke statüsüne getirilmesine karşı uluslararası hukukî işlemleri başlatılmıştır.
Şimdi bu karar, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde İsrail’e karşı açılmış davalarda yasal dayanak olarak kullanılabilecek ve davalar İsrail aleyhine sonuçlanabilecektir…
 
*
O yüzden İsrail Başbakanı B.Netanyahu, BM kararını tanımadıklarını ve karara uymayacaklarını açıklamış,
Karara katılan 12 ülkeye diplomatik yaptırımlar uygulanacağını ve iş ilişkilerinin de askıya alınacağını duyurmuştur.
Netanyahu, BM kararının arkasında bizzat Başkan Obama’nın olduğunu ortaya çıkartacağını söylüyor…
BM kararının yankıları sürerken, seçilmiş Başkan D.Trump, tweetlerle tartışmaya katılmış ve “20 Ocak’tan sonra her şey bambaşka olacak” diyerek, İsraillileri teskin etmeye çalışmaktadır.
“BM büyük potansiyeline rağmen insanların sohbet ettiği, iyi vakit geçirdikleri bir kulübe benziyor”diyor…
 
*
Ama öncelikle Başkan Trump’ın,  BM kararını tersine çevirebilmek için  yerleşim birimlerinin yasal olduğunu, barışa engel olmadığını belirten bir tasarıyı hazırlatması,
Sonra bu tasarının, BM Güvenlik Konseyi’nin ABD hariç en az sekiz üyesinin desteğini alması,
Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere’nin de veto etmemesi  gerekiyor…
 
*
Nihayet Çarşamba günü, Dışişleri Bakanı J. Kerry, İsrail-Filistin çatışmasına yönelik “iki devletli çözüm”e ABD desteğini yeniden teyit ediyor.
Bu politikadan vazgeçilmesi halinde, bunun ABD ve İsrail için Ortadoğu’da patlayıcı sonuçları olacağı yönünde uyarıda bulunuyor…
 
*
J.Kerry, ABD’nin kararı, Filistin halkının geleceğine ilişkin kaygıdan dolayı almadığını,
Ama bu kararı bölgedeki ABD çıkarlarını ilerletmenin parçası olarak iki devletli çözümü sürdürme gerekliliğiyle aldığını söylüyor.
ABD’nin konumunun, Suriye’deki rejim değişikliği operasyonunun uğradığı bozgun nedeniyle önemli ölçüde zayıfladığı koşullar altında iki devletli çözümün resmi olarak terk edilmesi halinde başka büyük başarısızlıklara uğrayacağına ilişkin kaygıları  dile getiriyor.
 
*
Obama yönetimi;
1-Arap rejimlerindeki ABD müttefiklerine toplumsal ve siyasi muhalefeti bastırma olanağı sağlaması,
2-Petrol zengini Ortadoğu üzerinde ABD egemenliğini garantiye almak için bu rejimlerden yararlanmayı kolaylaştıracağı için,
Filistinlilerin kendi devletlerini kurması yoluyla barışın sağlanması gerektiğinden yanadır.
 
*
J.Kerry, halbuki iki devletli çözüme alternatifin yani İsrail’in Batı Şeria’daki tam egemenliğinin sahada hızla gerçeklik kazandığını ileri sürerek;
“Eğer yaşamsal çıkarlarımızın olduğu bir bölgeye daha büyük çatışmalar ve istikrarsızlık getirecek tehlikeli bir dinamiğin kök salmasına izin verdiğimizi bilerek kayıtsız kalırsak, sorumluluklarımızdan vazgeçmiş oluruz” uyarısında bulundu.
Başbakan Netenyahu hükümetinden, ABD’nin çekimser kaldığı, hiçbir uygulama mekanizmasına sahip olmayan, onlarca yıl geriye uzanan benzeri kararlarla büyük ölçüde aynı yönde olan ve yaptırım gücü olmayan bu BM kararını basitçe görmezden gelmesi gerektiğini belirtiyor.
 
*
İsrail hükümeti ise iki devletli çözüm politikasından vazgeçebilecek bir potansiyel gösteren Trump yönetiminden beklediği siyaset değişikliği nedeniyle BM kararını görmezden gelmemiştir.
Netenyahu bir şehir efsanesinin ardından gidiyor gibidir;
Ona göre Trump, avukatı David Friedman’ı İsrail büyükelçisi olarak atayarak yönetiminin yönünü belirtmiştir.
Friedman, Batı Şeria’daki Musevi yerleşim alanları için uzun süredir bağış topluyor ve ABD büyükelçiliğinin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınmasını destekliyor ki;
Bu iki devletli çözüm politikasından fiili bir vazgeçiştir…
 
*
Kerry, böyle bir hamlenin yalnızca ABD çıkarlarını değil, ama bizzat İsrail devletini tehlikeye atacağı uyarısında bulunurken aslında Başkan Trump yönetiminin de aynı hedefte çalışacağının sinyalini veriyor.
“Eğer işgal resmen kalıcılaşırsa, o zaman Filistin Yönetimi kolayca dağılır. İsrail’in geniş çaplı protestolara ve sivil itaatsizliğe nasıl karşılık vereceği sorunu gündeme gelir. Filistinliler arasındaki aşırılıkçılar için çok verimli bir zemin yaratacak olan ve giderek artan bir şiddet ve umutsuzluk söz konusu olur” diyor.
 
*
Sözün kısası; Siyonist bir devletin kurulması Musevi Halkı için kanlı bir tuzaktır.
En iyisi iki devletli çözümü sürdürme gerekliliğidir.
 
5.1.2017
Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir