Geleneksel yıl sonu basın toplantısında Vladimir Putin, Kürt Halkı’nın bağımsızlık talebine ilişkin soruyu şöyle cevaplamıştır: “Rusya’nın Kürt halkıyla her zaman özel ve sıcak ilişkileri oldu. Kürt Peşmerge güçleri terörizmle mücadelede olağanüstü derecede cesur ve etkili davrandı. Egemenliğe gelince, uluslararası hukuk çerçevesinde hareket edilmesi gerekiyor. Kürt halkının hakları korunacak fakat spesifik meseleler Irak ve Kürt halkı tarafından belirlenecek. Irak’ın iç işlerine karışmayacağız.”
Putin, Türklerden çok Kürtlere sıcak bakan bir liderdir. Çünkü, Türkiye’nin ısrarlı taleplerine rağmen Moskova’daki PKK ve PYD temsilciliklerini kapatmamış, Batı dünyası PKK’yı terör örgütü olarak tanımasına rağmen Rusya bu konuda adım atmamıştır.
Rusya tarafından kapatılan Kırım Tatar Milli Meclisi Ankara’da resmi bir temsilcilik açsa acaba Rusya’nın tutumu ne olurdu?
Rusya Adalet Bakanlığı 18 Nisan 2016 tarihinde, Kırım Tatar Milli Meclisi’ni aşırı faaliyetler sebebiyle çalışmaları durdurulan dini ve sivil toplum örgütleri listesine almıştır. Bunun üzerine Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland 26 Nisan da, Dışişleri Bakanlığı ise 27 Nisan’da Rus mahkemesinin Kırım Tatar Milli Meclisi’ni aşırıcı örgüt kapsamına alarak faaliyetlerini yasaklama kararını kınamıştır.
Rusya, Kırım Tatar Türklerinin lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun Rusya’ya girişini yasaklamıştır. Türkiye’deki Tatar kökenli büyük nüfus sebebiyle Kırım, Türkiye için büyük önem taşımaktadır. Çünkü Kırım, Kırım Tatar Türklerinin anavatanıdır, Rusların değil.
Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması her iki tarafında lehinedir. Fakat bu yakınlaşma, Türkiye’nin geçmişten buyana izlediği temel politikalar ile çelişmemeli, Kırım bu sürece feda edilmemelidir.
ABD’nin Ankara Büyükelçisi John Bass, Türkiye Rusya yakınlaşması konusunda çok önemli bir uyarıda bulunmuştur: “Türkiye’nin Rus hükümetinin diğer bir takım politikaları ve bölgedeki davranışlarıyla ilgili temkinli davranmasını da beklerim” görüşünü savunarak, “Rusya hükümeti ise uluslararası sınırları değiştirmek ve başka bir ülkenin bir kısmını ilhak etmek amacıyla son yıllarda askeri güç kullanmış olan tek Avrupa hükümetidir.”
Büyükelçi Bass’ın ifadesiyle başka ülke, Ukrayna ve Kırım’dır.
Eski Sovyet topraklarını doğal sınırları olarak görüp kendi etrafında bir savunma alanı yaratmak isteyen Putin, Ukrayna’nın bağımsızlığını içine sindirememiştir. Yarımada 1954 yılında Sovyet lider Nikita Kruşçev tarafından Ukrayna’ya bağlanmış, 1991 yılında “özerk cumhuriyet” statüsünü almıştır.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra da Ukrayna’ya bağlı özerk yapı olarak varlığını sürdürmüştür. 16 Mart 2014 tarihinde yapılan ve uluslararası hukuka aykırı bir şekilde yapılan, Kırım Türklerinin katılmadığı referandum sonucunda Rusya’ya bağlanma kararı çıkmış, bir gün sonra Kırım Parlamentosu Rusya’ya bağlanma talebini açıklamıştır.
17 Mart 2014’de Putin Rusya’nın Kırım’ı ilhakını onaylamış ve Kırım Rusya’ya katılmıştır. 27 Mart’ta BM Güvenli Konseyi Kırım referandumunun yasal olmadığını belirten karar almıştır. Oysa 1994 Budapeşte Memorandumu ile ABD, Birleşik Krallık ve Rusya Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü taahhüt etmişlerdi.
Kırım Tatar Türkleri, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana olduklarından referandumu boykot etmiştir. Kırım’ın Rusya’ya bağlanması sonrasında Tatarca Kırım’daki üç resmi dilinden biri sayılmış ve Tatarlara parlamento, hükümet ve yerel yönetimlerde belli oranda temsil hakkı sağlanması öngörülmüştür. Fakat buna rağmen gelişmeler bu yönde olmamıştır. Rusya Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun Rusya’ya girişini yasaklamış ve Kırımoğlu anavatanı Kırım’a sokulmamıştır.
Türkiye ve Rusya arasında 500 yılı aşkın ilişkilerde onlarca savaş gerçekleşmiştir. İki ülke arasında bu anlamda tarihsel bir karşıtlık olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Rusya ve Anadolu’nun jeopolitik etki alanı karşı karşıya gelmiştir ama son on yılda ilişkiler olumlu yönde gelişmiştir. Rusya Türkiye’nin ikinci büyük ticaret ortağı olmuş, Rus turistler Türkiye gelen ikinci büyük grup haline gelmiş, iki ülke arasındaki yatırım hacmi 15 milyar dolara ulaşmıştır.
Rusya, Türkiye’nin en büyük enerji tedarikçisidir, Türkiye’nin ilk nükleer santralinin yapımcısıdır. Türk-Rus ilişkilerinde dostluk ve işbirliğinin yaşandığı dönemler de vardır. Kurtuluş Savaşı sırasında Rusya’nın egemen olduğu Sovyetler Birliği’nin Anadolu’ya sağladığı siyasi ve ekonomik destek bunlardan biridir. Türkiye’nin Batı’nın Rusya’ya yönelik yaptırım kararlarına katılmama yönünde bir tutum benimsediğini de unutmamak gerekir.
Türkiye ve Rusya bölgelerinde barış ve istikrarın sağlanması ve ekonomik hayatın güçlendirilmesi konusunda ortak çıkarlara sahiptir. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü ve Karadeniz’de Askeri İşbirliği (Blackseafor) gibi önemli kuruşlarda ortak çıkarlara sahiptir. Bununla beraber her iki ülkenin ulusal çıkarları rekabet halindedir.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçisi olan Albert Çernişev, Ankara’da benim Başbakanlık Başmüşavirliği’nde hazırladığım bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye arasında ekonomik entegrasyonunu öngören “Türk Ödemeler Birliği” anlaşma taslağı hakkında bir resepsiyonda benden bilgi istemişti. Talep olumlu karşılanmamıştır ama ben Rusya’yı rahatsız etmemek için taslağın ismini Türk kelimesini çıkararak “Avrasya Ödemeler Birliği” olarak değiştirmiştim.
Çernişev Hürriyet’ten Nuriye Akman’a verdiği demeçte, “Biz Türkiye ile Türk Cumhuriyetler arasındaki ilişkilerin bir an önce devletlerarası ilişkilere özgü normal ve uygar düzeye ulaşmasını dileriz. Bu ilişkiler ilkel düzeyde, yani ‘Biz Türküz’ açıklaması ile sınırlı kalmasın” demişti.
Türkiye ve Rusya’nın dünyaya bakışları her zaman örtüşmemektedir.
Türkiye ve Rusya arasında PKK ve PYD, Kafkaslarda Yukarı Karabağ, Balkanlarda Kosova, Orta Doğu’da Suriye, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs konularında temel görüş ayrılıklarını yok sayarsak, büyük hata işleriz. Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür ama Halep’te ateş kes için BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan oylamada Rusya ve Çin’in veto kullandığını da unutmamak gerekir.
Kırım Tatar Türkleri günümüzde 1944 sürgününden sonra İkinci Sürgünü yaşamaktadır. Kırım’daki gelişmeleri göz ardı etmeden ve Kırım’daki soydaşlarımız üzerindeki baskıyı Rusya’ya hatırlatarak ilişkilerin dengeli ve karşılıklı çıkarlar kapsamında geliştirilmesi, taraflar için çok önemlidir.
Uçak kazasında hayatlarını kaybeden Rus vatandaşları için üzgünüm. Yakınlarını kaybedenlere ve Rus halkına başsağlığı dilerim.
Bir yanıt yazın