Son günlerde sorulan soru şu:
“Suriye’de ne işimiz var? Neden Suriye’deyiz?”
Suriye’nin bugünkü duruma nasıl geldiği konusunu bir kenara bırakıp, bu sorunun yanıtını arayalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan, konu ile ilgili yaptığı açıklamalarda “Türkiye’nin güvenliği Bab’dan geçiyor. Güney Suriye’de yeni bir devlet kurdurmayacağız. Şehitlerimiz canımızı yakıyor ama bir toprağın vatan olması için şehide gaziye ihtiyaç var. Bu PKK denilen ahlaksızlar değil miydi Güneydoğu’da operasyon yaparken orada kendilerine göre devlet kurmak isteyenler? Kime yutturacaksınız?” diyerek Suriye’de neden bulunmamız gerektiğini söylüyor.
Başbakan Yıldırım da yaptığı açıklamada “Tehditleri önlemek için oradayız” diyor ve operasyonların başarıya ulaşıncaya kadar süreceğini vurguluyor.
Bilindiği gibi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Fırat Kalkanı”na destek veriyor. Bahçeli, son yaptığı açıklamada da “El Bab’ı başlarına geçirin, operasyonlar da hız kesmeden devam etsin” diyor.
Ana muhalefet Partisi Lideri Kılıçdaroğlu ise “Neden Suriye’deyiz?” diyen muhalefet olarak dikkatleri çekiyor. Kılıçdaroğlu “Bugün Suriye’nin bu duruma gelmesine neden olanlar şimdi bu sıkıntının ortasına ülkeyi sürüklediler” şeklinde görüşlerini yansıtıyor.
“Fırat Kalkanı Harekâtı”nın Türkiye için önemli olduğunu daha önceki yazılarımızda vurgulamıştık. Bizim için önemli olan sınırlarımız güvenliği, ülkemizin bölünmez bütünlüğüdür. Bunu koruyabilmek için ne yapılması gerekiyorsa hiç kuşkusuz yapılmalıdır.
“Neden Suriye’deyiz?” konusuna bazı kaynaklardan yanıtlar var. Örneğin emekli Orgeneral
Necati Özgen Paşa bakınız neler diyor, kendisini dinleyelim:
“TSK’nin ne pahasına olursa olsun Suriye’nin ve Türkiye’nin toprak bütünlüğü için güvenli bölge oluşturmadan Suriye’den çıkmaması gerekiyor. Türk Silahlı Kuvvetleri Fırat Kalkanı Harekâtı’nın en kritik aşaması olan El Bab’da terör örgütüne karşı başarılı operasyonlarını sürdürmeye devam ediyor. Terör örgütü IŞİD’e yönelik devam eden operasyonda geçtiğimiz günlerde 16 şehit verilmesinin ardından ‘Suriye’de ne işimiz var?’ şeklinde bir propaganda başlatıldı. TSK’ya karşı başlatılan bu psikolojik savaşa ve Fırat Kalkanı Harekâtı’nda tereddüt yaratılmak isteniliyor. “Fırat Kalkanı Harekâtı’nda başarılı olmak zorundayız. İki ülkenin toprak bütünlüğü için bölgeden çekilmemeliyiz. Fırat Kalkanı, Türkiye’nin ulusal güvenliğinin, hatta toprak bütünlüğünün korunmasına yönelik bir harekâttır. Eğer biz orada güvenli bölge oluşturmasaydık, şimdi o Amerikan koridorunu teşkil edeceklerdi. Bu ABD’nin projesidir. ABD’nin petrol olayıdır. Suriye’nin kuzeyinde, Irak’ta olduğu gibi bir otonom, özerk Suriye Kürt devleti kurulacaktı. Bu Kürt devleti kurulduğunda güneyimiz kopma durumuna gelecekti. Devletimizin parçalanması söz konusu olacaktı. İşte bunun için Fırat Kalkanı Harekâtı’nda mutlak başarılı olmak zorundayız. Buradan netice almadan çıkmamalıyız.”
Konuya askeri açıdan baktığımızda atılan adımların doğruluğunu da görüyoruz. Eğer burada Türkiye’nin sınır güvenliği, terörist grupların imhası ve yanı başımızda bir Kürt devletinin oluşumunu engellemek varsa “Suriye’de ne işimiz var?” diyebilir miyiz?
Sınır güvenliğini mutlak şekilde sağlamamız gerekiyor. O sınırlardan teröristlerin geçmesinin önünü kesebilmemiz için bu güvenliği sağlamaktan başka bir çözüm var mı? El Bab koridorunun da Türkiye’nin lehine açılması gerektiği görüşündeyiz. Çünkü Suriye’nin kuzeyindeki koridor terörist grupların elinde olursa bu da hiç kuşkusuz Türkiye’de terör tehlikesi doğuracaktır. Bizim için stratejik önemi olan bölgelerin güvende olması Türkiye’nin güvende olması anlamına geliyor.
Şunu da anımsatalım:
Suriye’de Rakka IŞİD’ın merkezi olarak biliniyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan açıklamasında “20 Ocak’ta Amerika yeni yönetimi görevi devir alacak. Onlarla oturup konuşacağız. Anlaşabilirsek Rakka’ya kadar gideriz. Terörden arındırılmış tezimiz var. Güvenliğimizi gerektiren neresi varsa oraya kadar girmekte tereddüt etmeyiz” diyor.
Düşündürücü olan bütün bu olup bitenler karşısında Amerika’nın tutumudur.
IŞİD ile mücadele eden Amerika’nın El Bab operasyonunda Türkiye’ye havadan destek vermemesi ve Irak’ın Musul kentinde de IŞİD karşıtı operasyonlarına ara vermesi müttefikimizin az çok tutumunu gösteriyor. Bu tutum, IŞİD’ın toparlanması ve TSK’nin operasyonlarda başarısız olmasına yönelik olabilir mi?
Kaldı ki, bölgede Amerika’nın silahlandırdığı desteklediği PKK’nın uzantısı PYD/YPG güçleri de bulunuyor. Bunların ne yapacağı da şu an için bilinmiyor? Amerika ile ortak mücadele içine gireceksek PYD/YPG güçlerine karşı nasıl bir tutum izlenecek bunu da bilemiyoruz?
Her ne kadar Suriye ve bölgede Rusya ile işbirliği yapıyorsak da Amerika ve Batı’nın da bölgede bir ağırlığının varlığını unutmamak gerekiyor. İran’ın ne yapacağını da bilemiyoruz. Amerika ile Rusya arasında baştan bu yana yürütülen anlaşmanın hangi noktalara kadar sürükleneceğini ve sonucun nasıl şekilleneceğini de şu an için soru işareti olarak karşımızda duruyor.
Bütün bu ihtimalleri göz önünde bulunduracak olursak gerek Suriye’de gerekse bölgede dengelerin her an değişebileceğini de düşünmek ve A planımız dışında (B-C) planlarımızı da oluşturmamız kaçınılmaz olacaktır.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın