Allahları var; Cumhurbaşkanı ve hükümet, daralan piyasalara ve ekonomiye canlılık vermek için her türlü çabayı gösteriyorlar.
Yastık altındaki altın ve dövizi bozdurup ekonomiye kazandırma konusunda yaptıkları çağrıdan sonra, şimdi de esnafa sicil affı getirerek bankalarca kara listeye alınmış esnafı rahatlatmayı düşünüyorlar.
Böylece piyasaya nakit akışı sağlayarak ekonominin canlanmasını temin ile ödeme güçlüğünü ve nakit sıkışıklığını gidermeye çalışıyorlar.
Cumhurbaşkanının, oldukça düşük olan faizi, daha da aşağı çekme çabaları zaten malum.
Öyle ki; bir önceki Merkez Bankası Başkanı’nın görev süresinin uzatılmamasını ve bir önceki ekonomi bakanının kabine dışı kalmasını sırf bu sebebe bağlayanlar da var.
Bu çabalar, bazen abartılı söylemlerle ortaya konulsa da gerçekten takdire şayan çabalardır.
Dolayısıyla hükümetin bu tür çabalarını destekliyoruz.
Getirilen sicil affından kötü niyetli esnaf da istifade eder mi bilmiyoruz.
Kimdir kötü niyetli esnaf?
Daha önce bankalardan almış olduğu kredileri, amacı doğrultusunda kullanmayıp, başka amaçlarla kullandığı için zor duruma düşen, işleri bozulan esnaftır.
İşini büyütmek için kredi kurumlarından almış olduğu kredileri, işi için değil, zevk-i sefası için kullanan, orada burada çarçur eden, almış olduğu kredileri yabancısı olduğu sektörlere yatırdığı için muhtemel risklerini yeteri kadar göremeyen, işine gereği gibi sahip çıkmayan, ayağını yorganına göre uzatmayan esnaftır.
Almış olduğu krediyi sefahat alemlerinde, pavyonda, meyhanede, kerhanede yiyen esnaftır.
Hükümet bu konuda esnafa karşı görevini yapmıştır.
Bundan sonrası bankalara kalmıştır.
Kredi vereceği adamın durumunu ve geçmişte kullanmış olduğu kredileri nerelerde kullandığını ve dolayısıyla kredi vermeye değer olup olmadığını ortaya çıkarmak onların görevidir.
*
Bar, pavyon, kerhane, meyhane dedik de aklımıza geldi:
Bektaşi erenler, bütün parasını harcama pahasına sabaha kadar meyhanede kafayı çekmiş ve zil zurna serhoş olmuş.
Eşinin bu durumda kendisini eve almayacağını düşünerek, eve gitmeden önce hamama girip bir güzel yıkanmayı ve ayıkmayı düşünmüş.
Neyse hamama girip foşur foşur bir güzel yıkanmış, göbek taşı, tellak, natır, kese, berber, manikür, pedikür derken epeyce bir adama benzemiş.
Bu durumda evde eşiyle belki bir şeyler yaşayıp daha da mutlu olmayı hayal etmiş ve arkasından muzip muzip gülümsemiş.
O keyifle, sıcak havlulara sarılıp, gelsin çaylar, gitsin meşrubatlar; bir süre daha kalmış hamamda.
Sonra kalkmış partal elbiselerini giydikten sonra eve gitmek için kapıya yöneldiğinde, hamamcı önünü kesmiş.
-“Baba Erenler, hamam parasını vermediniz!”
Bektaşi, bütün ceplerini dışarı sarkıtarak boynunu büküp, hamamcıya demiş ki;
-“Beş kuruşum bile yok!”
Hamamcı;
-“Olmaz” demiş, “hamam parasını ödemeden şurdan şuraya gidemezsin!”
Bir nevi hamamda rehin almış Bektaşi Erenleri.
Bu durumda Bektaşi Erenler, başlamış para göndermesi veya bir hal çaresi bulması için Tanrı’ya yalvarmaya!
İşte tam o sırada Richter ölçeğine göre 5 şiddetinde bir deprem olmuş ve hamamın bir duvarı yıkılmış.
Bektaşi, hamamcının deprem şokunu atlatmasına fırsat vermeden hemen yıkılan duvarda açılan delikten dışarı fırlayıp, evine doğru koşmaya başlamış.
Tam eve yaklaştığı sırada, önüne bir dilenci çıkmış ve “Allah rızası için bir sadaka” diye elini uzatmış.
Telaş içinde ve hamamcının kendisini yakalamasından korktuğu için can havliyle koşarken Bektaşi şöyle demiş dilenciye:
-“Yukarıda nakit darlığı ve ödeme sıkışıklığı varmış. Küçük bir kredi istedim, sinirlendi ve hamamı başıma yıka yazdı. Aklın varsa sen de durma baralarda!”(*)
İyi pazarlar ola….
_____________
Fıkra Yaşar Naci Uğur’un facebook sayfasından istifade ile yeniden düzenlenerek aktarılmıştır.