Gerek Suriye’de gerekse bölgemizde Rusya ve İran ile olan işbirliğimiz nedeni ile bir bahar havası esiyor. Böyle bir işbirliğinin Türkiye açısından son derece önemli olduğunu görmekteyiz. Ancak, en büyük müttefikimiz Amerika ve AB ile ilişkilerimiz bu işbirliğinden nasıl etkilenecek? Şimdi kafalardaki soru böyle şekilleniyor.
Rusya ve İran ile olan işbirliğimizi sürdürürken, Amerika ve Batı’dan kopacak mıyız? Bu konuda Hükümetin planı ne? Çünkü Moskova’da bir araya gelen 3 ülkenin Dışişleri Bakanları tarafından alınan kararlarda Amerika ve AB’den hiçbir ülkenin temsilcisinin bulunmaması adı geçen ülkelerce “Suriye’den dışlanmış” olarak yorumlandı. Amerika’dan yapılan açıklamada da “Suriye üzerinden yürütülmekte olan oldu-bittiler izin vermeyeceği” şeklinde mesajlar yayınlandı.
Rusya ve İran ile olan işbirliğimizde kafalardaki soru bu kadarla da sınırlı değil.
Örneğin Moskova bildirisinde tarafların Suriye’nin toprak bütünlüğüne önem verecekleri belirtiliyor. Ancak sürecin ilerleyen dönemlerinde -ki, Cenevre sürecinde öyle olmuştu- Rusya barış sürecine Suriyeli Kürtlerin de dahil edilmesini isterse ne olacak?
Dikkat edilecek olursa anlaşmada İŞİD, el Nusra, PKK gibi terör unsurları ile birlikte mücadele edileceğine vurgu yapılırken, İran destekli Hizbullah, Şii ve Amerika’nın desteklediği PYD/YPG gibi gruplarla mücadeleden söz edilmiyor?
Körfez ülkeleri, başta Suudi Arabistan ve Katar Hizbullah ve Şii gruplardan son derece rahatsız ve bu konuda özellikle Suriye’den İran’ın elini çekmesini istiyor. Böyle bir durum karşısında Suudi Arabistan, Katar ve diğer Körfez ülkelerinin bakış açısında bir değişiklik olmayacak mı? Kaldı ki, Moskova’daki üşlü zirveye Suudi Arabistan da davet edilmemişti.
El Bab, IŞİD’tan alınmak istenirken, bir yandan da terör örgütü PKK’nın uzantısı YPG’nin o bölgeye hakim olmasının engellenmesi hedefleniyor. Bugün için bölge IŞİD’den temizlense bile sonrası daha önemli değil mi?
Amerika’nın bölgede oluşturmak istediği koridor önlenebilecek mi? Yoksa Amerika başka oyunlar içine girecek mi? Bu gelişmeler, belki de ilerleyen süreçte TSK ile terör örgütü PYD/YPG’yi karşı karşıya getirebilecektir.
Rusya da İran’da bölgedeki dengeleri kendi lehlerine çevirmek için bugün için Türkiye ile işbirliği içindeler. Yarın bu adı geçen ülkelere güvenmek mümkün olabilir mi? Bölge o kadar hassas ve dengeler öylesine değişiyor ki, bir anda dostluklar düşmanlığa dönebiliyor.
Rusya ile olan bahar havası üzerine Amerika Büyükelçisi John Bass ilginç bir açıklama yaptı. Büyükelçi açıklamasında “Türkiye’nin Rusya ile yapıcı ilişki kurmasını destekliyoruz. Türkiye, Rusya ile saygı çerçevesi içinde, iyi bir ilişki sürdürebilir ancak bununla beraber Rus hükümetinin diğer birtakım politikaları ve bölgedeki davranışlarıyla ilgili temkinli davranmasını da beklerim. Türk basınında rahatsız edici bulduğun şeylerden biri de, ABD’nin Türkiye’yi parçalamak istediği ya da Türkiye’nin başarısız olduğunu görmek istediği için Türkiye ve Rusya arasındaki yakınlaşmayı baltalamak istediğine dair iddialar. Hiç kimse Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ABD kadar bağlı olmamıştır. Buna karşın, Rusya hükümeti ise uluslararası sınırları değiştirmek ve başka bir ülkenin bir kısmını ilhak etmek amacıyla son yıllarda askeri güç kullanmış olan tek Avrupa hükümetidir. Türkiye’nin Rusya’yla ilişkisini ilerletirken bu gerçekleri de göz önünde bulundurmayı sürdürmesini umuyoruz” diyor.
Amerika ile Rusya’nın Suriye politikalarında anlaştıklarını biliyoruz. Bu anlaşma çerçevesinde de hareket ediliyor. Bölgede oynanan oyunun büyüklüğünü görmek, bu oyunda sağlam bir yer edinmek bu saatten sonra öyle kolay olmayacaktır. Her an dengelerin değiştiği Suriye’de iki süper gücün karşı karşıya gelmeyecekleri de biliniyor. Çok dikkat edilmesi gereken bir dönemdeyiz.
Putin’in PYD/YPG gruplarına karşı herhangi bir mücadele içine girilmemesi konusundaki tutumu kafalarda oluşan sorulara bir yenisini eklemiyor mu?
Bilindiği gibi Moskova’da PYD’nin de bürosu bulunuyor.
PKK’nın yerini PYD’nin aldığı düşünülüyor. PKK ile mücadele edilirken, PYD’nin ve silahlı gücü YPG’nin korunması, silahlarla donatılması, Suriye ve Kuzey Irak’ta yer edinmesi kafaları karıştırıyor. Daha da önemlisi PYD, terör örgütü PKK’nın devamı ise neden bu örgütün de üzerine gidilmiyor?
Moskova’dan sonra Astana’da başlayacak olan toplantının daha da önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu toplantının da Moskova’daki gibi kolay geçmeyeceği görülüyor.
Yazımızın başında bölgedeki Rusya ve İran ile olan ilişkileri desteklediğimizi vurguladık. Ancak, her şey bir yana Amerika ve AB ile olan ilişkilerimizi de koparmadan sürdürmenin yararlı olacağını düşünüyoruz.
Amerika’nın yeni Başkanı Donald Trump ve ekibinin Suriye ve Ortadoğu politikalarını da görmek gerekiyor. Belki de hiç beklenilmeyen kararlar ve olaylarla karşı karşıya gelebiliriz. Trump ve ekibinin iş başına gelmeden yaptıkları açıklamalara bakacak olursak, bölgedeki sıkıntıların daha da artabileceğini görmekteyiz.
Her ne kadar Amerika ve AB ülkeleri ile ilişkilerimiz son yıllarda gerginleşti ama iletişim yollarını da kopartmamak gerekiyor. Rusya uçağının düşürülmesinden sonra Rusya ile iletişim bağlarının koparılmasının sıkıntılarını halen çekmiyor muyuz?
Dış politikada “kazan-kazan” politikaları önemlidir. Kazanmak ve dost edinmek istiyorsak bu politikaları da göz ardı etmememiz gerekiyor.
necdetbuluz@gmail.com
www.facebook.com/necdet.buluz