“Uluslararası hukukta büyükelçinin öldürülmesi, medeni ilişkilerin ötesine geçen ağır bir suçtur. Ve Rusya bunun cezasız bırakılmasına izin vermeyecektir.”
Bu sözler Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev’e ait. Dün, 20 Aralık öğleden önce Rus hükümetinin resmi Twitter ve Facebook hesaplarından kendi adıyla yayınlandı.
Bu sözlerle bir gün önce Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un bir Türk polisi tarafından öldürülmesini kast ediyordu.
Türk polisi tarafından öldürülmesi diye yazınca insan irkiliyor, değil mi?
Ama maalesef gerçek bu. Siz şimdi ona hain de deseniz, terörist de deseniz, büyükelçinin katili Mevlüt Mert Altıntaş, Ankara Emniyeti Çevik Kuvvetinde görevli bir polis memurudur; hukuka göre acı gerçek budur.
Medvedev bu acı gerçeği yüzümüze vurduğu sıralarda biri Ankara, diğeri Moskova’da iki önemli gelişme vardı.
Ankara’ya 18 kişilik bir Rus güvenlik ekibi iniyordu.
Bir gece önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in suikast sonrası Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan talebi uyarınca cinayet soruşturmasını Türk güvenlik birimleriyle birlikte yürütmek üzere gelmişlerdi.
Bir açıdan bakıldığında Türkiye’nin egemenlik haklarından kısmen feragat etmesi olarak da görülebilecek bu talebi Erdoğan anlayışla karşılamak zorunda kalmıştı.
Çünkü Putin, bir üyeleri Büyükelçisini öldüren Türk polisine güvenmiyordu. Bu suikast sonrası Türk yetkililerin enselerinde nefeslerini hissettikleri koruma polislerine ne kadar güven duyduğunu ise bilmek mümkün değil.
Putin’in “Rusya katilin arkasında kimlerin olduğunu bilmek istiyor” sözleri, ertesi sabah Medvedev’inkilerle birlikte olunduğunda Türkiye üzerinde ne kadar ağır bir baskı kurulduğu anlaşılıyor.
Rusya, katilin arkasındaki soyut kimliklerle ilgilenmeyecek ve yetinmeyecek gibi görünüyor.
Putin’in Erdoğan’dan talebinin, somut isimler ve ucu ister hükümet içine ister ABD’ye gitsin kanıtlara dayalı somut bağlantılar içerdiği anlaşılıyor.
Başka türlü her soyut suçlama işin dönüp dolaşıp bir Türk polisinin Rus büyükelçiyi öldürdüğü gerçeğine dayanacak çünkü, altında kalacak gibi değil.
Rus uzmanlar Moskova’dan Ankara’ya iner inmez Adli Tıp’a gidip Karlov’un otopsi çalışmasına katıldılar.
Aynı sıralarda Moskova’da ise, Türkiye, Rusya ve İran heyetleri arasında Suriye’nin geleceği üzerine yapılacak ilk üçlü görüşme öncesinde, Türk ve Rus heyetleri toplanmıştı.
Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov terörizme karşı birlikte tavizsiz mücadele gereğini vurgularken Mevlüt Çavuşoğlu bütün konuşmasını suikaste ayırdı ve dört defa Rus halkına başsağlığı ve üzüntü bildirdi.
Çavuşoğlu cinayeti bir gece önce Moskova’ya doğru yola çıktıktan sonra havada öğrenmişti.
Ve bu toplantının Rusya’nın caymaması sayesinde yapıldığını biliyordu.
Çünkü bir gece önce Putin, Erdoğan’a, ‘Bu koşullar altında görüşemeyiz’ dese Türk tarafının verecek cevap bulmakta zorlanacağı ortadaydı.
Nitekim biraz sonra İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in de katılımıyla yapılan üçlü toplantı, tamamen Rusya, büyükelçisi öldürülmüş olmasına rağmen yapılmasını uygun bulduğu için başlayabilecekti.
Toplantının sonucu ise, terörizmle ortak mücadeleyi öngörüyordu ama \”rejim değişikliği\” bunun dışındaydı.
Yani 5 yıl önce 6 ay içinde Beşar Esad’ın devrileceği hesabıyla çıkılan ve Türkiye’ye sorundan başka bir şey getirmeyen Suriye siyaseti, sessizce Moskova’da terkedilmiş oluyordu.
Üç dışişleri bakanı Moskova’da bunu açıkladığı sırada Ankara’da Rus uzmanları getiren uçak Karlov’un cenazesini alarak dönmek üzereydi.
Aynı sırada İstanbul’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım, \”Türkiye’nin terörizme teslim olmadığını göstermek için\” değiştirmedikleri Avrasya Tüneli açış programı ardından zırhlı aracın şoför mahallinde yan yana Avrupa’dan Asya’ya gidiş yolundaydılar.
Sanki bir gün önce Türkiye tarihinin en küçültücü olaylarından birisini yaşamamış, açık tehdide maruz kalmamış gibiydi her şey.
Meclis’te ise başkanlık anayasası tartışılmaya devam ediyordu.
Bir hatırlatmayla bitirelim.
AK Parti hükümetleri Dışişlerinin değerli diplomatlarını Fethullah Gülen okullarının yayılması için seferber ederken Rusya bu okulları hem de Amerikan istihbaratına çalıştığı iddiasıyla yasaklıyordu.
Putin’in Gülen okullarını tamamen yasakladığı 2008 yılında Gülen, ABD dışişleri ve istihbarat camiasından etkili isimlerin kefaletiyle oturma izni almıştı.
Dolayısıyla sırlarıyla öldürülerek sorgulanma imkanı ortadan kaldırılan katilin Fethullahçı olduğu kanıtlanırsa, hükümet içinde ve/veya ABD’deki Fethullahçılarla bağı kanıtlanırsa, hem Türk hem Amerikan hükümetlerini yeni zorluklar bekliyor olabilir.
Bir şey yokmuş gibi davranılacak bir şey yok yani ortada.
Kaynak: Murat Yetkin/Hürriyet
Bir yanıt yazın