Hitler’in tanklarının donduğu Stalingrad, -38 ile tanıştığım Sibirya, uydu parçalarının dikenli tellerin arasından (ç)alınabildiği Baykonur uzay üssü, Kadıköy’den Pendik’e gidermişcesine minibüse atlanan Moskova. Henüz o zamanlar şehirler arasında vize ile gidilebiliyor.
Moskova metrosunda yürüyen merdivenlerin insanı yere çarparcasına süratli ve dik inişi dikkatimi çekmişti. Bu ülkede herşey savaş üzerine. Metro insanları taşımak için yapılmamış, halka sığınak olarak yapılmış; o yüzden inişler çok dik ve derin.
O zamanlar ne cep telefonu ne dijital hayat. Paralize olup kalabilirsiniz. Sibirya rüzgarlarının altında kürk mantosunu satmaya çalışan neredeyse asırlık kadının “bir bin beş yüz” liralık Türkçe teklifi aylardır duyacağınız tek tanıdık kelimeler olabilir. Haftalarca tanıdık yazı hatta tek bir harf aradım da sonunda bir gün gördüğüm Marlboro reklamına gözlerim yaşarmıştı.
Avrupa’lıların neden Rusları da Türkler gibi kendilerinden görmediklerini anlamak başta zor gelebilir. Fiziksel olarak Avrupalılara benziyorlar, Avrupa ile aynı dini kültüre sahipler. Ama bu ülkede vakit harcadıkca daha çok Türklere benzer yönlerinin farkına varıyorsunuz.
Bir kere çekirdek çıtlıyorlar, minibüse biniyorlar. Genel ortam bir yabancıyı tedirgin edici, ürkütücü. İnsana dokunma çizgisine gelmeyen Avrupa’lı ayyaşların ayarı bunlarda pek yok. Ama aralarına girdikçe Türkiye gibi keyifli ev buluşmaları, sohbet, muhabbet.
Sek votkanı tek atıp masaya tak vurduğun buluşmalar, ayağa kalkıp söylev veren her Rus’un bir şekilde devlet görevlisi olması, kahramanlığa bağlaması, ülkenin düşmanlarca sarılması, asker doğması, saldırması, savunması, tekrar saldırması, kimsenin onları sevmemesi ve votka bardağının masaya tekrar tak vurulması.
Ağır sanayi yapılara, köprülere, borulara, uçaklara, uydulara bakıyorum, hani bizim Türk takımlarında hiç bir strateji, altyapı, düzen, plan olmaz da bazen bir ara bi imana kuvvet güç gelir 3-0’dan 3-3 yaparlar ya öyle bir hisse kapılıyorum burada. İnsan istedikten sonra, azmettikten sonra her şeyi yapabilir geliyor. Sanki bir orak bir çekiçle uzay gemisi yapabilirmişsin gibi. Vay be diyorum biz de zorlasak Mars’a gideriz.
Peki güzel kadınlarından başka bu ülkeyi süper güç yapan ne? Amerika kendi standartlarının oldukça altında yaşayan bu ülkeden, neredeyse ortadoğu tipi demokrasisinden neden rahatsız? Yıllardır komunizm ihraç etmesi mi? Amerika’nın korktuğu ne? Bu sorunun cevabını arıyorum aylarca. Amerika’da da Rusya’da da bir süre yaşadıktan sonra bu cevabı kolaylıkla buluyorum: Atom Bombası!