Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden ve Batı Dünyası’ndan kopmaması gerektiğine inanan biriyim. DPT AET Dairesi’ni (AB Genel Müdürlüğü) rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın oluru ile kuran bir öğretim üyesi olarak AB’yi PKK’lı teröristleri Türkiye’ye iade etmediği için şiddetle eleştirmekteyim.
Adalet Bakanlığı’nın 2007-2016 arasında iade talebinde bulunduğu 217 PKK’lıdan sadece 6’sı, 14 FETÖ mensubundan sadece 2’si için olumlu cevap vermiştir. 61 DHKP-C’liden ise hiçbiri iade edilmemiştir. AB ve Batı ülkeleri, 38 PKK’lı, 19 DHKP-C’li, 12 FETÖ’cü ile ilgili başvuruları henüz karara bağlamamış, 36 DHKP-C’li ve 150 PKK’lının iade talebi ise kabul edilmemiş, iadesi istenen terör suçluları için başta Belçika (20 PKK’lı için yapılan talebi reddetti, 2 başvuruyu sonuçlandırmadı) olmak üzere Almanya (67 başvuruyu reddetti, 8 başvuru sonuca bağlanmadı) Fransa (9 dosyayı reddetti, 13 başvuru sonuçlanmayı bekliyor), Avusturya, İtalya ve Birleşik Krallık (İngiltere) hiçbir başvuruya cevap bile vermemiştir.
AB ülkelerinin bu çifte standardını kabul etmemiz mümkün değildir. AB adayı Türkiye’ye yönelik bu tutum büyük bir haksızlıktır. Kuzey komşumuz ve neredeyse güney komşumuz da olan Rusya, PKK ve PYD’yi terör örgütü olarak tanımamaktadır. PKK ve PYD’nin Moskava’da büroları vardır.
Rus general Aleksandr Vladimirovich Dvornikov 23 Mart’ta Rus askeri danışmanlarının Suriye ordusu ile birlikte PYD militanlarını da eğittiğini açıklamıştır. Rus uçağı düşürüldüğünde Rus akademisyen Leonid Savin, (Chief editor of Katehon think tank, Journal of Eurasian Affairs and Geopolitica.ru) “Rusya’nın Türkiye’ye vermesi gereken en iyi cevap, Kürt militanları korumak, onları finanse etmek, siyasi, diplomatik ve silah desteği vermektir” demiştir. Savin, Rusya’nın Kıbrıs Büyükelçisi’nin “Kıbrıs sorununa Türkiye’nin dışardan müdahale etmemesi” gerektiği söylemini de öne çıkarmıştır. Savin, Türkiye aleyhine nerede ne varsa oradadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen hafta “Yaşadığımız bu dönem en az İstiklal harbi kadar zordur. Bugün adı konulmamış bir Sevr tehdidi ile karşı karşıyayız” diyerek Sevr (Sevres) Anlaşması’na atıfta bulunmuştur. Lozan’da Sevr çöpe atılınca İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon İsmet Paşa’ya, “Bakın Genç General, tüm isteklerimizi ret ettiniz. Ben bunların hepsini cebime koydum. Ülkeniz yoksul, yakılıp yıkılmış durumda. Kalkınmak için paraya ihtiyacınız var” der ve yanında bulunan Amerikan Delegesi Amiral Bristol’ü göstererek devam eder: Para ise ikimizde var. Yarın yardım için bize gelip diz çökerek avuç açacaksınız. O zaman cebimdekileri çıkarıp önünüze koyacağım ve hepsini alacağım.”
Sevr planını hazırlayan ABD Başkanı Woodrow Wilson’dur. ABD planının kabul edilmemesine çok bozulmuş, Lozan’ı onaylamamış ve “Biz büyük bir devletiz. Belleğimiz güçlüdür. Amaçlarımızı hiçbir zaman unutmaz, er veya geç gerçekleştiririz” demiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan Sevr tehdidini, AB’nin faaliyetlerine göz yumduğu PKK’nın terörist faaliyetleri sebebiyle söylemiş olabilir. Çünkü, HDP’nin Meclis’teki grup toplantısına Belçika, Avusturya ve Lüksemburg Büyükelçileri, Finlandiya, Avusturya ve İspanya Müsteşarları, Yunanistan ve Almanya Başkatipleri ile AB Türkiye delegasyonu dahil olmak üzere toplam 38 diplomatın katılması ve tutuklu milletvekillerinin sıralarına oturması, PKK’nın hamisi durumunda olan HDP’ye destek olarak algılanmıştır.
Soğuk savaş döneminde ABD Sovyetlere sıcak bakan Irak’ı parçalamak amacıyla Kuzey Irak Kürtlerini desteklemiş, Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani ölmeden önce ABD Başkanı’na bir mektup yazarak “Halkımı size emanet ediyorum” demiştir. ABD geçmişte, Kuzey Irak’ta bağımsızlığını kazanacak Kürtlerle bir federasyon oluşturarak Türkiye’nin büyümesini önermiş, fakat bu öneri kabul görmemiş, 1990’lı yıllarda Cengiz Çandar aracılığıyla “Türkiye ya büyüyecek ya da küçülecek” denilerek Turgut Özal’a da sunulmuştur. “Bir koyup üç alacağız” diye düşünen rahmetli Özal’ı dönemin Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay engellemiştir.
PKK’nın Kandil’deki yöneticilerinden Murat Karayılan “Özellikle Kobani ve Şengal’in başarısı ile Kürt halkının Ortadoğu’da temel bir aktör olduğu ortaya çıktı. Kürt halkı olmadan bölge yeniden dizayn edilemez. Kürt inkarı üzerinde şekillenen Lozan Anlaşması artık ortadan kalkıyor. Dolayısıyla, Davutoğlu daha bir yıl önce karar aldıklarını söylüyor ki bu doğrudur” diyerek Lozan üzerinden Sevr Anlaşması’na atıfta bulunmuştur.
Diyarbakır Silvan’da 13 şehidin verildiği günde Demokratik Toplum Kongresi demokratik özerklik ilan etmiştir. Kongre’de BDP’yi temsil eden Batman milletvekili Bengi Yıldız, Taraf Gazetesi’nden Neşe Düzel’e demokratik özerkliğin ne anlama geldiğini kendine göre açıklamıştır. Yıldız, Demokratik Özerklik (Sevr Anlaşması’ndaki ifadesiyle muhtariyet-i mahalliye) ilan edilen bölgenin Kürdistan olduğunu belirterek bu bölgenin Sivas Koçgiri, Maraş’ın bir kısmı, Erzincan, Malatya, Elazığ tarihsel olarak Erzurum, Van, Ağrı, Batman, Diyarbakır ve Doğu ve Güneydoğu’nun tamamı olduğunu söylemiştir.
Sevr Anlaşması’nda da bu iller Türkiye’nin sınırları dışında tutulmuştur.
Sevr Anlaşması, Birinci Dünya Savaşı sonrasında İtilaf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasında 10 Ağustos 1920 tarihinde Paris’in batı banliyösü Sevr kasabasındaki Seramik Müzesi’nde (Musée National de Céramique) imzalanmıştır. Seramik Müzesi, Türkiye için Anlaşma’nın imzalandığı yer olması bakımından önemlidir. Bir diğer önemi de, açılışı 8 Mart 2001 tarihinde yapılan Ermenilerin diktiği sözde Ermeni Soykırım Anıtı’nın bulunmasıdır.
Sevr Anlaşması’nda Kürdistan’ın kurulmasına ilişkin hükümler vardır.
Anlaşma’nın 62-64’ncü maddeleri Kürdistan ile ilgilidir. İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir Komisyon Fırat’ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak, bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti’ne bağımsızlık için başvurabilecektir.
Madde 64 şöyledir: “İşbu muahedenin mevki-i meriyete vaazından bir sene sonra 62 inci maddede zikredilen havalideki Kürtler, bu havali Kürtlerinin ekseriyeti Türkiye’den ayrılarak müstakil olmak arzu ettiğini ispat ederek Cemiyet-i Akvam Meclisine müracaat ederler ve Meclis de ahali-i mezkûreyi bu istiklâle lâyık görür ve onlara istiklâl bahşetmesini Türkiye’ye tavsiye eyler ise Türkiye işbu tavsiyeye muvafakat ve bu havali üzerindeki bilcümle hukukundan feragat etmeği şimdiden taahhüt eder.”
Kürdistan, Lozan Anlaşması ile tarih olmuştur. Şimdilerde Demokratik Özerklik adı altında bazıları Sevr’i geri getirmek istiyorlar. Demokrasi, özerklik, Avrupa Özerklik Şartı gibi kulağa hoş gelen ama altında gizli emellerin bulunduğu sözlere kanmayalım, bazı aydın geçinen ama bir türlü aydın olamayanların sözlerine de kanmayalım.
***
Kayseri’de askerlerimizin ve sivil vatandaşlarımızın içinde bulunduğu otobüse saldıran gözü dönmüş PKK’lı alçakları, onları destekleyen Batılı ve Batılı olmayan ve terörü haklı göstermeye çalışan tüm kuruluş ve güçleri şiddetle kınıyor, PKK saldırısında hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Bir yanıt yazın