MUSUL, ORTADOĞU’NUN YAPILANDIRILMASI VE TÜRKİYE

<p>İsrail, Ortadoğu’yu Fas’tan Keşmir’e uzanan yatay ve Kafkasya’dan Afrika Boynuzu’na kadar uzanan dikey çizgide resmediyor.
Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan, ABD’nin bu bölgeyi yeniden yapılandırmasıyla ilgili Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanıdır.</p>
<p>*
O, Mısır’da Müslüman Kardeşlere bağlı pantürkist ve halifeliğin yeniden kurulmasını isteyen İslamcı Milli Görüş Hareketi kökenlidir.
Erdoğan, Nazi Aryanizmiyle çok örtüşen etnik ve üstelik din üstünlüğe dayalı bir ideolojiyi savunan dünyadaki tek devlet başkanıdır…
İslam ortak paydasında birleştiği MHP’li müttefiğiyle, Türklerin Orta Asya’lı Atilla’nın torunları ve dünyayı yönetme görevi verilmiş üstün bir ırkın çocukları olduklarına inanıyorlar…
*
Ve ABD; Asya-Pasifik bölgesinde “Pivot to Asia” politikası doğrultusunda askeri varlığını daha da arttırmak ve ekonomik yaptırımlar uygulayarak Çin ile yollarını ayırmaya yönelmiştir.
BM Güvenlik Konseyi’nde, Birleşmiş Milletlerin Rusya ve Çin’in fiili olarak içinde yer aldığı Şanghay İşbirliği Örgütü ile çalışmasını reddetmiş,
Temsilciler Meclisi’nde “İran Yaptırımlar Yasası”nın 10 yıl daha uzatılması kararını almış,
Temsilciler Meclisi’nde kabul ettiği, cihatçıların elindeki yerleri koruyacak şekilde Suriye topraklarında uçuşa yasak bölge oluşturulmasını öngören “Suriyeli Sivilleri Koruma Yasası”nı Senato’ya göndermiştir…</p>
<p>*
Bunlar ABD’nin dünyayı iki farklı alana böldüğünü, böylece küresel serbest ticarete, ekonomik küreselleşmeye “ara” verdiğini gösteriyor.
Bir tarafta yönettiği tek kutuplu bir dünya, diğer tarafta başeğmeyen Rusya ve Çin ile kendi aralarında işbirliği yapan devletlerin dünyasını oluşturuyor.
Bu plana Avrupa sermayesi, etkin olduğu bölgelerde mezhepçi bölünmeler yöntemiyle katılıyor.
Türkiye ise İslam dünyasının dini yönetiminde İran ile Suudi Arabistan arasında yaşanan rekabetin ötesinde, daha ön planda bir yer alıyor…</p>
<p>*
Nitekim Türkiye’de yaşanan rejim değiştirme çalışmaları ve faaliyetleri Avrasya ekonomilerine yönlendirmek için yeni bir ekonomi politikası oluşturma düşüncesi,
Avrupa Birliği’nden çıkıp Şangay İşbirliği Örgütüne girilmesi söylemleri kaygı yaratıyor.
Başlatılan döviz bozdurma kampanyası, kurlarda bir dalgalanma riski taşıyor ama vatandaşların tasarrufları, el konulan F.Gülen cemaatine ait şirketlerin, özerk kuruluşlar ve kamu bankalarının dolar varlıkları da doludizgin Türk Lirasına çevrilmeye yazıyor.</p>
<p>*
Erdoğan “Rusya, İran ve Çin’le görüştük. Yerel paralarımızla alışveriş yapalım. Rusya ile ruble, Çin’le yuan, İran’la tümenle alışveriş yapacağız ” diyor.
Türkiye’nin en büyük ticari partnerleri Rusya, Çin ve İran olması nedeniyle Erdoğan’ın işe “ruble, yuan ve tümen” üzerinden yapılacak ticaretle başlaması Avrasya’ya yönelme politikasına işaret ediyor…</p>
<p>*
Ama bizzat Erdoğan’ın Türkiye’deki sermayenin el değiştirmesine yönelik bir hamle mi yapmak üzere olduğu sorusu endişelendiriyor.
Yoksa AB ya da Türkiye, biri ötekini dışlamaya hazırlanırken ardından İstanbul Borsasının çöküşüne neden olunarak TÜSİAD sermayesinin MÜSİAD sermayesine çevrilmesi mi senaryolaştırılıyor?
Türkiye’nin bir merkezden kontrol edilen yeni sermayesiyle birlikte giderek Sünni İslam-Türk dünyasına dönmesi mi öngörülüyor?</p>
<p>*
Bu noktada 2014’de ABD ve İsrail’in; Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın mutabakatıyla Irak’ın bölünmesi girişiminde bulunduğu,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu girişime hem Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ile Kürtlerin, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından hareketle bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği düşüncesi,
Hem de İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız” politikasıyla katıldığı,
O günlerden bugüne gelişmelerin yaslandığı duruma şöyle bir bakmak gerekiyor…</p>
<p>*
Erdoğan, Kürt Barzani ve Sünni El Haşimi ortaklığının Irak hükümetini oluşturan koalisyon ortakları arasında bir krizi tetiklemesini: Şii Başbakan Maliki’yi devirmeyi: Irak toprak bütünlüğünü sarsmayı hedeflemişti.
Bunun için Irak’ta Şii yerleşim bölgelerine bombalı terör saldırıları planlamakla suçlanan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’nin örgütselliğinden,
M.Barzani’nin de merkezi hükümeti zayıflatmak için T.El Haşimi’ye bağlı Saddam’ın BAAS ordusundan bakiye Iraklı Sünnilerinin oluşturduğu güçlere olan ihtiyacından yararlandı.
*
T.El Haşimi’ye bağlı Saddam’ın BAAS ordusundan bakiye Iraklı Sünni güçlerle IŞİD; 2014’te ne Irak Ordusu ne de Kürtlerle çarpışmadan,
Musul’u ele geçirdiler.
İŞİD yakın zaman önce Washington’ın Irak birliklerine teslim ettiği silahlara da el koydu.
Peşmerge güçleri Kerkük’ü ele geçirdi.
Erdoğan ise Türk askerinin nezaretinde İŞİD terör örgütünün Irak’ta yasal sahiplerinden çaldığı petrolün ana tüketicisi oldu…</p>
<p>*
Bugün Kuzey Irak’ta Musul merkezli Neyneva ilinin; gelecekteki statüsü konusunda ilan edilmiş bir uzlaşma bulunmuyor.
O yüzden “Kadimun Ya Neyneva (Geliyoruz Ey Neyneva)” operasyonu, şimdilik sadece IŞİD’e karşı ABD yönetiminde bir askeri saldırı olarak devam ediyor.</p>
<p>*
Saldırıya, birbirine muhalif silahlı güçler topluluğu olarak Irak Ordusu, peşmerge güçleri, IŞİD karşıtı Sünni Arap ve Hristiyan savaşçılar, Türkiye’nin desteklediği Türkmen milisler ve Bağdat’taki ABD destekli hükümete egemen olan köktenci siyasi partilere bağlı Haşdi Şabi- Şii milis güçler topluluğu aynı safta katılıyor.
Erdoğan kendisini Iraklı Türkmenlerin savunucusu ilan etmiştir.
Türkmenlerin yoğun olduğu Telafer’de teröre yol açılması durumunda Türkiye; Irak’a gireceği ve çoğu Arap Şiilerden oluşan milislere saldıracağını deklere etmiştir.</p>
<p>*
IŞİD’e karşı zafer kazanılıp Musul kurtarıldıktan sonra Neyneva’nın yeni statüsü ise problemin esasını oluşturuyor.
Sorun, Türkiye’nin olası yeni sermayesiyle birlikte Sünni İslam-Türk dünyasına nasıl dönebileceği ve önderlik edeceğine ışık tutuyor.</p>
<p>*
Irak hükümeti, Şii siyasi gruplar, azınlıklar, federal bölgeye karşı olan Sünniler ve İran; Neyneva Bölgesinin 2014 öncesinde olduğu gibi Irak merkezi yönetimine bağlı kalmaya devam etmesini istiyor.
Bu duruma Federal bölge isteyen Sünniler, Kürtler, Suudi Arabistan ve Türkiye karşıdır..</p>
<p>*
Ya da daha önce Irak’ın bölünmesine neden olacağı kaydıyla federal bölgelere karşı çıkan Iraklı Sünnilerin bir bölümü, bugün Türkiye’nin müttefikidir.
Bunlar nufusun çoğunluğunu oluşturdukları Neyneva, Selahaddin ve el-Enbar’da tıpkı Kürdistan Bölgesi gibi yarı bağımsız bir federal bölge istiyor.
Türkiye, Suudi Arabistan ve ABD tarafından destekleniyor.
Ama Neyneva’da nufusun yüzde 55’ini oluşturan ve Sünni baskısından yılan Ezidiler, Ehl-i Haklar, Şebekler ve Hıristiyanlar bu senaryoya şiddetle karşı çıkıyor.</p>
<p>*
Ya da Neyneva’da nufusun çoğunluğunu oluşturan Ezidi Kürtler, Şebekler, Ehl-i Haklar, Sünni Kürtler ve Hıristiyanlar Sincar’ın bağımsız il olmasını,
Neyneva Ovasının da il yapılıp referandumla Kürdistan Bölgesi’ne bağlanmasını,
Musul, Şirkat, Hammam el-Alil, Kayyare ve el-Baac’ın ise federal bölgeye dönüştürülmesini istiyor…</p>
<p>*
Azınlıklar ise Sünnilerin baskısından şikayetçilerdir, bulundukları bölgelerde peşmerge güçlerinin kontrolündedirler,ya uluslararası koruma talep ediyor ya da
Neyneva’nın Kürdistan Bölgesine katılmasını öngörüyorlar.</p>
<p>*
Bütün bu alternatiflerden başka savaşın devam etmesi ve Irak’ın bölünmesi de bir diğer ihtimaldir.
Bu tıpkı Halep’te olduğu gibi uluslararası ve bölgesel müdahalelerin daha da artması, savaşın Irak’ın diğer bölgelerine de yayılmasına,
Hem Iraklı hem de uluslararası tarafların tek çözüm olarak Irak’ın tamamen bölünmesi olduğunu kabul etmeleri zorunda kalmalarına neden olacaktır.</p>
<p>*
Kürtler ise fiilen ele geçirdikleri tartışmalı bölgelerin tekrar elden çıkacağını düşündüğü için Neyneva Bölgesinin Irak merkezi yönetime bağlı kalmasını istemiyor.
Irak’ın bölünmesini ve Kürdistan’ın bağımsızlığını hızlandıracağı düşüncesiyle sünni federal bölge kurulmasını ya da bölgenin üçe bölünmesi destekleniyor.
Ne ki, Neyneva’nın federal bölge olması senaryosu Kürtlerin 140. Madde konusundaki stratejileriyle çelişiyor.
Çünkü tartışmalı bölgeler meselesi henüz çözülmemiştir ve bugün Neyneva’daki tartışmalı bölgelerin büyük bir çoğunluğunu elinde bulunduran Kürtler ile anlaşmaya varılamaması halinde Neyneva federal bölgesi ile Kürdistan bölgesi arasında ciddi toprak anlaşmazlıkları söz konusu olacaktır…</p>
<p>*
Irak’a ABD,Suudi Arabistan,Türkiye, Kürdistan ya da Şii, Sünni ezberine dayalı olarak yeni sınırlar çizmenin hiç de kolay olmayacağı görülüyor.
Ama Erdoğan hem Başkan olmak hem de Türkiye’nin sermayesini tekleme yolunda kolları sıvamış;
2023 hedefi olarak Sünni İslam-Türk dünyasına koşarken, Kemalizm’e mezar taşını dikmek üzeredir.
*
Kemalist,Lâik CHP’nin önünde “Halk’a dönmekten” başka yol yoktur.
11.112.2016</p> - africa 60570 640

İsrail, Ortadoğu’yu Fas’tan Keşmir’e uzanan yatay ve Kafkasya’dan Afrika Boynuzu’na kadar uzanan dikey çizgide resmediyor.
Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan, ABD’nin bu bölgeyi yeniden yapılandırmasıyla ilgili Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanıdır.

*
O, Mısır’da Müslüman Kardeşlere bağlı pantürkist ve halifeliğin yeniden kurulmasını isteyen İslamcı Milli Görüş Hareketi kökenlidir.
Erdoğan, Nazi Aryanizmiyle çok örtüşen etnik ve üstelik din üstünlüğe dayalı bir ideolojiyi savunan dünyadaki tek devlet başkanıdır…
İslam ortak paydasında birleştiği MHP’li müttefiğiyle, Türklerin Orta Asya’lı Atilla’nın torunları ve dünyayı yönetme görevi verilmiş üstün bir ırkın çocukları olduklarına inanıyorlar…
*
Ve ABD; Asya-Pasifik bölgesinde “Pivot to Asia” politikası doğrultusunda askeri varlığını daha da arttırmak ve ekonomik yaptırımlar uygulayarak Çin ile yollarını ayırmaya yönelmiştir.
BM Güvenlik Konseyi’nde, Birleşmiş Milletlerin Rusya ve Çin’in fiili olarak içinde yer aldığı Şanghay İşbirliği Örgütü ile çalışmasını reddetmiş,
Temsilciler Meclisi’nde “İran Yaptırımlar Yasası”nın 10 yıl daha uzatılması kararını almış,
Temsilciler Meclisi’nde kabul ettiği, cihatçıların elindeki yerleri koruyacak şekilde Suriye topraklarında uçuşa yasak bölge oluşturulmasını öngören “Suriyeli Sivilleri Koruma Yasası”nı Senato’ya göndermiştir…

*
Bunlar ABD’nin dünyayı iki farklı alana böldüğünü, böylece küresel serbest ticarete, ekonomik küreselleşmeye “ara” verdiğini gösteriyor.
Bir tarafta yönettiği tek kutuplu bir dünya, diğer tarafta başeğmeyen Rusya ve Çin ile kendi aralarında işbirliği yapan devletlerin dünyasını oluşturuyor.
Bu plana Avrupa sermayesi, etkin olduğu bölgelerde mezhepçi bölünmeler yöntemiyle katılıyor.
Türkiye ise İslam dünyasının dini yönetiminde İran ile Suudi Arabistan arasında yaşanan rekabetin ötesinde, daha ön planda bir yer alıyor…

*
Nitekim Türkiye’de yaşanan rejim değiştirme çalışmaları ve faaliyetleri Avrasya ekonomilerine yönlendirmek için yeni bir ekonomi politikası oluşturma düşüncesi,
Avrupa Birliği’nden çıkıp Şangay İşbirliği Örgütüne girilmesi söylemleri kaygı yaratıyor.
Başlatılan döviz bozdurma kampanyası, kurlarda bir dalgalanma riski taşıyor ama vatandaşların tasarrufları, el konulan F.Gülen cemaatine ait şirketlerin, özerk kuruluşlar ve kamu bankalarının dolar varlıkları da doludizgin Türk Lirasına çevrilmeye yazıyor.

*
Erdoğan “Rusya, İran ve Çin’le görüştük. Yerel paralarımızla alışveriş yapalım. Rusya ile ruble, Çin’le yuan, İran’la tümenle alışveriş yapacağız ” diyor.
Türkiye’nin en büyük ticari partnerleri Rusya, Çin ve İran olması nedeniyle Erdoğan’ın işe “ruble, yuan ve tümen” üzerinden yapılacak ticaretle başlaması Avrasya’ya yönelme politikasına işaret ediyor…

*
Ama bizzat Erdoğan’ın Türkiye’deki sermayenin el değiştirmesine yönelik bir hamle mi yapmak üzere olduğu sorusu endişelendiriyor.
Yoksa AB ya da Türkiye, biri ötekini dışlamaya hazırlanırken ardından İstanbul Borsasının çöküşüne neden olunarak TÜSİAD sermayesinin MÜSİAD sermayesine çevrilmesi mi senaryolaştırılıyor?
Türkiye’nin bir merkezden kontrol edilen yeni sermayesiyle birlikte giderek Sünni İslam-Türk dünyasına dönmesi mi öngörülüyor?

*
Bu noktada 2014’de ABD ve İsrail’in; Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın mutabakatıyla Irak’ın bölünmesi girişiminde bulunduğu,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu girişime hem Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ile Kürtlerin, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından hareketle bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği düşüncesi,
Hem de İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız” politikasıyla katıldığı,
O günlerden bugüne gelişmelerin yaslandığı duruma şöyle bir bakmak gerekiyor…

*
Erdoğan, Kürt Barzani ve Sünni El Haşimi ortaklığının Irak hükümetini oluşturan koalisyon ortakları arasında bir krizi tetiklemesini: Şii Başbakan Maliki’yi devirmeyi: Irak toprak bütünlüğünü sarsmayı hedeflemişti.
Bunun için Irak’ta Şii yerleşim bölgelerine bombalı terör saldırıları planlamakla suçlanan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’nin örgütselliğinden,
M.Barzani’nin de merkezi hükümeti zayıflatmak için T.El Haşimi’ye bağlı Saddam’ın BAAS ordusundan bakiye Iraklı Sünnilerinin oluşturduğu güçlere olan ihtiyacından yararlandı.
*
T.El Haşimi’ye bağlı Saddam’ın BAAS ordusundan bakiye Iraklı Sünni güçlerle IŞİD; 2014’te ne Irak Ordusu ne de Kürtlerle çarpışmadan,
Musul’u ele geçirdiler.
İŞİD yakın zaman önce Washington’ın Irak birliklerine teslim ettiği silahlara da el koydu.
Peşmerge güçleri Kerkük’ü ele geçirdi.
Erdoğan ise Türk askerinin nezaretinde İŞİD terör örgütünün Irak’ta yasal sahiplerinden çaldığı petrolün ana tüketicisi oldu…

*
Bugün Kuzey Irak’ta Musul merkezli Neyneva ilinin; gelecekteki statüsü konusunda ilan edilmiş bir uzlaşma bulunmuyor.
O yüzden “Kadimun Ya Neyneva (Geliyoruz Ey Neyneva)” operasyonu, şimdilik sadece IŞİD’e karşı ABD yönetiminde bir askeri saldırı olarak devam ediyor.

*
Saldırıya, birbirine muhalif silahlı güçler topluluğu olarak Irak Ordusu, peşmerge güçleri, IŞİD karşıtı Sünni Arap ve Hristiyan savaşçılar, Türkiye’nin desteklediği Türkmen milisler ve Bağdat’taki ABD destekli hükümete egemen olan köktenci siyasi partilere bağlı Haşdi Şabi- Şii milis güçler topluluğu aynı safta katılıyor.
Erdoğan kendisini Iraklı Türkmenlerin savunucusu ilan etmiştir.
Türkmenlerin yoğun olduğu Telafer’de teröre yol açılması durumunda Türkiye; Irak’a gireceği ve çoğu Arap Şiilerden oluşan milislere saldıracağını deklere etmiştir.

*
IŞİD’e karşı zafer kazanılıp Musul kurtarıldıktan sonra Neyneva’nın yeni statüsü ise problemin esasını oluşturuyor.
Sorun, Türkiye’nin olası yeni sermayesiyle birlikte Sünni İslam-Türk dünyasına nasıl dönebileceği ve önderlik edeceğine ışık tutuyor.

*
Irak hükümeti, Şii siyasi gruplar, azınlıklar, federal bölgeye karşı olan Sünniler ve İran; Neyneva Bölgesinin 2014 öncesinde olduğu gibi Irak merkezi yönetimine bağlı kalmaya devam etmesini istiyor.
Bu duruma Federal bölge isteyen Sünniler, Kürtler, Suudi Arabistan ve Türkiye karşıdır..

*
Ya da daha önce Irak’ın bölünmesine neden olacağı kaydıyla federal bölgelere karşı çıkan Iraklı Sünnilerin bir bölümü, bugün Türkiye’nin müttefikidir.
Bunlar nufusun çoğunluğunu oluşturdukları Neyneva, Selahaddin ve el-Enbar’da tıpkı Kürdistan Bölgesi gibi yarı bağımsız bir federal bölge istiyor.
Türkiye, Suudi Arabistan ve ABD tarafından destekleniyor.
Ama Neyneva’da nufusun yüzde 55’ini oluşturan ve Sünni baskısından yılan Ezidiler, Ehl-i Haklar, Şebekler ve Hıristiyanlar bu senaryoya şiddetle karşı çıkıyor.

*
Ya da Neyneva’da nufusun çoğunluğunu oluşturan Ezidi Kürtler, Şebekler, Ehl-i Haklar, Sünni Kürtler ve Hıristiyanlar Sincar’ın bağımsız il olmasını,
Neyneva Ovasının da il yapılıp referandumla Kürdistan Bölgesi’ne bağlanmasını,
Musul, Şirkat, Hammam el-Alil, Kayyare ve el-Baac’ın ise federal bölgeye dönüştürülmesini istiyor…

*
Azınlıklar ise Sünnilerin baskısından şikayetçilerdir, bulundukları bölgelerde peşmerge güçlerinin kontrolündedirler,ya uluslararası koruma talep ediyor ya da
Neyneva’nın Kürdistan Bölgesine katılmasını öngörüyorlar.

*
Bütün bu alternatiflerden başka savaşın devam etmesi ve Irak’ın bölünmesi de bir diğer ihtimaldir.
Bu tıpkı Halep’te olduğu gibi uluslararası ve bölgesel müdahalelerin daha da artması, savaşın Irak’ın diğer bölgelerine de yayılmasına,
Hem Iraklı hem de uluslararası tarafların tek çözüm olarak Irak’ın tamamen bölünmesi olduğunu kabul etmeleri zorunda kalmalarına neden olacaktır.

*
Kürtler ise fiilen ele geçirdikleri tartışmalı bölgelerin tekrar elden çıkacağını düşündüğü için Neyneva Bölgesinin Irak merkezi yönetime bağlı kalmasını istemiyor.
Irak’ın bölünmesini ve Kürdistan’ın bağımsızlığını hızlandıracağı düşüncesiyle sünni federal bölge kurulmasını ya da bölgenin üçe bölünmesi destekleniyor.
Ne ki, Neyneva’nın federal bölge olması senaryosu Kürtlerin 140. Madde konusundaki stratejileriyle çelişiyor.
Çünkü tartışmalı bölgeler meselesi henüz çözülmemiştir ve bugün Neyneva’daki tartışmalı bölgelerin büyük bir çoğunluğunu elinde bulunduran Kürtler ile anlaşmaya varılamaması halinde Neyneva federal bölgesi ile Kürdistan bölgesi arasında ciddi toprak anlaşmazlıkları söz konusu olacaktır…

*
Irak’a ABD,Suudi Arabistan,Türkiye, Kürdistan ya da Şii, Sünni ezberine dayalı olarak yeni sınırlar çizmenin hiç de kolay olmayacağı görülüyor.
Ama Erdoğan hem Başkan olmak hem de Türkiye’nin sermayesini tekleme yolunda kolları sıvamış;
2023 hedefi olarak Sünni İslam-Türk dünyasına koşarken, Kemalizm’e mezar taşını dikmek üzeredir.
*
Kemalist,Lâik CHP’nin önünde “Halk’a dönmekten” başka yol yoktur.
11.112.2016

<p>İsrail, Ortadoğu’yu Fas’tan Keşmir’e uzanan yatay ve Kafkasya’dan Afrika Boynuzu’na kadar uzanan dikey çizgide resmediyor.
Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan, ABD’nin bu bölgeyi yeniden yapılandırmasıyla ilgili Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanıdır.</p>
<p>*
O, Mısır’da Müslüman Kardeşlere bağlı pantürkist ve halifeliğin yeniden kurulmasını isteyen İslamcı Milli Görüş Hareketi kökenlidir.
Erdoğan, Nazi Aryanizmiyle çok örtüşen etnik ve üstelik din üstünlüğe dayalı bir ideolojiyi savunan dünyadaki tek devlet başkanıdır…
İslam ortak paydasında birleştiği MHP’li müttefiğiyle, Türklerin Orta Asya’lı Atilla’nın torunları ve dünyayı yönetme görevi verilmiş üstün bir ırkın çocukları olduklarına inanıyorlar…
*
Ve ABD; Asya-Pasifik bölgesinde “Pivot to Asia” politikası doğrultusunda askeri varlığını daha da arttırmak ve ekonomik yaptırımlar uygulayarak Çin ile yollarını ayırmaya yönelmiştir.
BM Güvenlik Konseyi’nde, Birleşmiş Milletlerin Rusya ve Çin’in fiili olarak içinde yer aldığı Şanghay İşbirliği Örgütü ile çalışmasını reddetmiş,
Temsilciler Meclisi’nde “İran Yaptırımlar Yasası”nın 10 yıl daha uzatılması kararını almış,
Temsilciler Meclisi’nde kabul ettiği, cihatçıların elindeki yerleri koruyacak şekilde Suriye topraklarında uçuşa yasak bölge oluşturulmasını öngören “Suriyeli Sivilleri Koruma Yasası”nı Senato’ya göndermiştir…</p>
<p>*
Bunlar ABD’nin dünyayı iki farklı alana böldüğünü, böylece küresel serbest ticarete, ekonomik küreselleşmeye “ara” verdiğini gösteriyor.
Bir tarafta yönettiği tek kutuplu bir dünya, diğer tarafta başeğmeyen Rusya ve Çin ile kendi aralarında işbirliği yapan devletlerin dünyasını oluşturuyor.
Bu plana Avrupa sermayesi, etkin olduğu bölgelerde mezhepçi bölünmeler yöntemiyle katılıyor.
Türkiye ise İslam dünyasının dini yönetiminde İran ile Suudi Arabistan arasında yaşanan rekabetin ötesinde, daha ön planda bir yer alıyor…</p>
<p>*
Nitekim Türkiye’de yaşanan rejim değiştirme çalışmaları ve faaliyetleri Avrasya ekonomilerine yönlendirmek için yeni bir ekonomi politikası oluşturma düşüncesi,
Avrupa Birliği’nden çıkıp Şangay İşbirliği Örgütüne girilmesi söylemleri kaygı yaratıyor.
Başlatılan döviz bozdurma kampanyası, kurlarda bir dalgalanma riski taşıyor ama vatandaşların tasarrufları, el konulan F.Gülen cemaatine ait şirketlerin, özerk kuruluşlar ve kamu bankalarının dolar varlıkları da doludizgin Türk Lirasına çevrilmeye yazıyor.</p>
<p>*
Erdoğan “Rusya, İran ve Çin’le görüştük. Yerel paralarımızla alışveriş yapalım. Rusya ile ruble, Çin’le yuan, İran’la tümenle alışveriş yapacağız ” diyor.
Türkiye’nin en büyük ticari partnerleri Rusya, Çin ve İran olması nedeniyle Erdoğan’ın işe “ruble, yuan ve tümen” üzerinden yapılacak ticaretle başlaması Avrasya’ya yönelme politikasına işaret ediyor…</p>
<p>*
Ama bizzat Erdoğan’ın Türkiye’deki sermayenin el değiştirmesine yönelik bir hamle mi yapmak üzere olduğu sorusu endişelendiriyor.
Yoksa AB ya da Türkiye, biri ötekini dışlamaya hazırlanırken ardından İstanbul Borsasının çöküşüne neden olunarak TÜSİAD sermayesinin MÜSİAD sermayesine çevrilmesi mi senaryolaştırılıyor?
Türkiye’nin bir merkezden kontrol edilen yeni sermayesiyle birlikte giderek Sünni İslam-Türk dünyasına dönmesi mi öngörülüyor?</p>
<p>*
Bu noktada 2014’de ABD ve İsrail’in; Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın mutabakatıyla Irak’ın bölünmesi girişiminde bulunduğu,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu girişime hem Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ile Kürtlerin, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından hareketle bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği düşüncesi,
Hem de İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız” politikasıyla katıldığı,
O günlerden bugüne gelişmelerin yaslandığı duruma şöyle bir bakmak gerekiyor…</p>
<p>*
Erdoğan, Kürt Barzani ve Sünni El Haşimi ortaklığının Irak hükümetini oluşturan koalisyon ortakları arasında bir krizi tetiklemesini: Şii Başbakan Maliki’yi devirmeyi: Irak toprak bütünlüğünü sarsmayı hedeflemişti.
Bunun için Irak’ta Şii yerleşim bölgelerine bombalı terör saldırıları planlamakla suçlanan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’nin örgütselliğinden,
M.Barzani’nin de merkezi hükümeti zayıflatmak için T.El Haşimi’ye bağlı Saddam’ın BAAS ordusundan bakiye Iraklı Sünnilerinin oluşturduğu güçlere olan ihtiyacından yararlandı.
*
T.El Haşimi’ye bağlı Saddam’ın BAAS ordusundan bakiye Iraklı Sünni güçlerle IŞİD; 2014’te ne Irak Ordusu ne de Kürtlerle çarpışmadan,
Musul’u ele geçirdiler.
İŞİD yakın zaman önce Washington’ın Irak birliklerine teslim ettiği silahlara da el koydu.
Peşmerge güçleri Kerkük’ü ele geçirdi.
Erdoğan ise Türk askerinin nezaretinde İŞİD terör örgütünün Irak’ta yasal sahiplerinden çaldığı petrolün ana tüketicisi oldu…</p>
<p>*
Bugün Kuzey Irak’ta Musul merkezli Neyneva ilinin; gelecekteki statüsü konusunda ilan edilmiş bir uzlaşma bulunmuyor.
O yüzden “Kadimun Ya Neyneva (Geliyoruz Ey Neyneva)” operasyonu, şimdilik sadece IŞİD’e karşı ABD yönetiminde bir askeri saldırı olarak devam ediyor.</p>
<p>*
Saldırıya, birbirine muhalif silahlı güçler topluluğu olarak Irak Ordusu, peşmerge güçleri, IŞİD karşıtı Sünni Arap ve Hristiyan savaşçılar, Türkiye’nin desteklediği Türkmen milisler ve Bağdat’taki ABD destekli hükümete egemen olan köktenci siyasi partilere bağlı Haşdi Şabi- Şii milis güçler topluluğu aynı safta katılıyor.
Erdoğan kendisini Iraklı Türkmenlerin savunucusu ilan etmiştir.
Türkmenlerin yoğun olduğu Telafer’de teröre yol açılması durumunda Türkiye; Irak’a gireceği ve çoğu Arap Şiilerden oluşan milislere saldıracağını deklere etmiştir.</p>
<p>*
IŞİD’e karşı zafer kazanılıp Musul kurtarıldıktan sonra Neyneva’nın yeni statüsü ise problemin esasını oluşturuyor.
Sorun, Türkiye’nin olası yeni sermayesiyle birlikte Sünni İslam-Türk dünyasına nasıl dönebileceği ve önderlik edeceğine ışık tutuyor.</p>
<p>*
Irak hükümeti, Şii siyasi gruplar, azınlıklar, federal bölgeye karşı olan Sünniler ve İran; Neyneva Bölgesinin 2014 öncesinde olduğu gibi Irak merkezi yönetimine bağlı kalmaya devam etmesini istiyor.
Bu duruma Federal bölge isteyen Sünniler, Kürtler, Suudi Arabistan ve Türkiye karşıdır..</p>
<p>*
Ya da daha önce Irak’ın bölünmesine neden olacağı kaydıyla federal bölgelere karşı çıkan Iraklı Sünnilerin bir bölümü, bugün Türkiye’nin müttefikidir.
Bunlar nufusun çoğunluğunu oluşturdukları Neyneva, Selahaddin ve el-Enbar’da tıpkı Kürdistan Bölgesi gibi yarı bağımsız bir federal bölge istiyor.
Türkiye, Suudi Arabistan ve ABD tarafından destekleniyor.
Ama Neyneva’da nufusun yüzde 55’ini oluşturan ve Sünni baskısından yılan Ezidiler, Ehl-i Haklar, Şebekler ve Hıristiyanlar bu senaryoya şiddetle karşı çıkıyor.</p>
<p>*
Ya da Neyneva’da nufusun çoğunluğunu oluşturan Ezidi Kürtler, Şebekler, Ehl-i Haklar, Sünni Kürtler ve Hıristiyanlar Sincar’ın bağımsız il olmasını,
Neyneva Ovasının da il yapılıp referandumla Kürdistan Bölgesi’ne bağlanmasını,
Musul, Şirkat, Hammam el-Alil, Kayyare ve el-Baac’ın ise federal bölgeye dönüştürülmesini istiyor…</p>
<p>*
Azınlıklar ise Sünnilerin baskısından şikayetçilerdir, bulundukları bölgelerde peşmerge güçlerinin kontrolündedirler,ya uluslararası koruma talep ediyor ya da
Neyneva’nın Kürdistan Bölgesine katılmasını öngörüyorlar.</p>
<p>*
Bütün bu alternatiflerden başka savaşın devam etmesi ve Irak’ın bölünmesi de bir diğer ihtimaldir.
Bu tıpkı Halep’te olduğu gibi uluslararası ve bölgesel müdahalelerin daha da artması, savaşın Irak’ın diğer bölgelerine de yayılmasına,
Hem Iraklı hem de uluslararası tarafların tek çözüm olarak Irak’ın tamamen bölünmesi olduğunu kabul etmeleri zorunda kalmalarına neden olacaktır.</p>
<p>*
Kürtler ise fiilen ele geçirdikleri tartışmalı bölgelerin tekrar elden çıkacağını düşündüğü için Neyneva Bölgesinin Irak merkezi yönetime bağlı kalmasını istemiyor.
Irak’ın bölünmesini ve Kürdistan’ın bağımsızlığını hızlandıracağı düşüncesiyle sünni federal bölge kurulmasını ya da bölgenin üçe bölünmesi destekleniyor.
Ne ki, Neyneva’nın federal bölge olması senaryosu Kürtlerin 140. Madde konusundaki stratejileriyle çelişiyor.
Çünkü tartışmalı bölgeler meselesi henüz çözülmemiştir ve bugün Neyneva’daki tartışmalı bölgelerin büyük bir çoğunluğunu elinde bulunduran Kürtler ile anlaşmaya varılamaması halinde Neyneva federal bölgesi ile Kürdistan bölgesi arasında ciddi toprak anlaşmazlıkları söz konusu olacaktır…</p>
<p>*
Irak’a ABD,Suudi Arabistan,Türkiye, Kürdistan ya da Şii, Sünni ezberine dayalı olarak yeni sınırlar çizmenin hiç de kolay olmayacağı görülüyor.
Ama Erdoğan hem Başkan olmak hem de Türkiye’nin sermayesini tekleme yolunda kolları sıvamış;
2023 hedefi olarak Sünni İslam-Türk dünyasına koşarken, Kemalizm’e mezar taşını dikmek üzeredir.
*
Kemalist,Lâik CHP’nin önünde “Halk’a dönmekten” başka yol yoktur.
11.112.2016</p> - africa 60570 640

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir