Kıbrıs konusunda çözüm bulmak için iki toplum liderleri Ocak ayında yeniden bir araya gelecek. Çözüm için masaya oturacak olan taraflar Türk ve Rum toplumlarının eşit, insanca yaşayabileceği, huzur ve barış ortamının sağlanacağı bir anlaşmaya varmak için çalışacak. Bugüne kadar yapılan müzakerelerde bir sonuç elde edilemedi. Bundan sonra ortaya ne gibi bir tablo çıkar bunu müzakereler sonunda göreceğiz.
Geçenlerde Kıbrıs sorunu ile ilgili yazdığımız yazıda “Kıbrıs Türkiye’nin ön cephesidir” demiştik. “Kıbrıs Adası neden bu kadar önemli?) diye sorar. Aradığı cevabı yeterli bulmayan büyük önderimiz şunu söyler:(Kıbrıs Adası elimizde olduğu sürece biz uluslar arası kara sularına açılabiliriz. Kıbrıs Adası elimizde bulunduğu sürece Türkiye’nin güneyden kuşatılmasını önleyebiliriz. Onun için Kıbrıs Türkiye’nin ön cephesidir” şeklinde de konuyu özetlemiştik. Kıbrıs’ın Türkiye için ne kadar önemli olduğuna da vurgu yapmış ve bazı örnekler vermiştik. Bunları yinelemek istemiyoruz.
Bugün özetle söylemek istediklerimiz şunlar:
Türkiye hem stratejik hem de ekonomik nedenlerden dolayı Kıbrıs’tan hiçbir şekilde vaz geçmemelidir. Önceki yazılarımızda bu stratejilerin ve ekonomik nedenlerin neler olduğunu belirtmiştik.
1974 Kıbrıs harekâtının nedenlerini hepimiz biliyoruz. Burada yaşayan soydaşlarımızın can ve mal güvenliğinin sağlanması nedeni ile yapılan bu harekat başarılı olmuş, bugün adada yaşayan soydaşlarımız güven içinde yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Bunun, bundan sonra da sürmesi gerekiyor.
Bu nedenle Kıbrıs Türk’ünün can ve mal güvenliğini sağlamak, Anavatanın boynunun borcudur. Türkiye, Kıbrıs’taki soydaşlarının geleceğini ABD, AB ve Rumların insafına kesinlikle terk etmemelidir. Bizi yönetenlerin Kıbrıs konusunda yaptıkları açıklamalar yüreklerimize su serpiyor ama, müzakerelerdeki gidişatın da bizim aleyhimize işlediğini görüyoruz.
KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, konu ile ilgili yaptığı açıklamada “Biz Kıbrıs Türk taraf olarak eşitliğimizi, özgürlüğünüzü ve güvenliğimizi garanti altına alacak bir çözüm için canla başla çalışacağız. Rum tarafı da aynı şekilde olaylara yaklaşırsa bir çözüme ulaşmamak için neden yok” diyor.
Biz, Kıbrıs sorunun çözümünde 3 ana noktada ısrar etmekteyiz. Bu ana noktaları da “kırmızı çizgilerimiz” olarak değerlendiriyoruz. Ocak ayında iki toplum liderinin bir araya gelmesi ile yeniden başlayacak olan görüşmelerde bu ana noktalarımızın kesinlikle göz önünde bulundurulmasını kaçınılmaz görmekteyiz.
Bunlara kısaca bir göz atalım mı?
Bunlardan birincisi ve en önemlisi Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğüdür. Burada en küçük bir tereddüt Kıbrıs’ın yitirilmesi ile sonuçlanır.
İkinci ilke ise “siyasal eşitliktir.” Dikkat edilecek olursa Rum tarafı siyasi alanda da Türk toplumunu silecek önerileri masaya koyuyor. “Dönüşümlü Başkanlık” sistemine Rumların itirazı ve masayı terk etmesi önemli sayılmaz mı?
Üçüncüsü ise hem toprak hem de nüfus açısından mutlak “iki kesimliliktir.” Yine aynı şekilde Rum tarafı adada çok büyük toprak istemekte, Türk tarafını küçük bir alana sıkıştırıp azınlık durumda kalmasını istemektedir.
Türk askerinin adadan çekilmesi gibi hayati bir konunun gündeme gelmesi hiç kuşkusuz kafaları karıştırıyor. Kıbrıs’tan gelen bazı seslerin de “Güvenlik tabu değildir; tartışılabilir” demelerini tehlikeli buluyoruz.
Müzakere masasına oturduğunuz siz kalkıp en baştan “teslim bayrağı” çekerseniz, çok şeyler de kaybetmeye mahkûm olursunuz. Türk tarafının “siyasi eşitliğini” sağlayacak olan “dönüşümlü başkanlık” sisteminde de geri adım atılmaması gerektiği görüşündeyiz.
Bir önemli konu daha var:
Toprak ve nüfus düzenlemelerinde ortak bir nokta bulunmaz ise iki kesimlilik de fiilen ortadan kalkar. Böyle bir durumda Kıbrıs Türkleri çok şey kaybetmiş olur ki, bu da ileride onarılmayacak yıkıntılara neden olabilir.
Şurası hiçbir zaman unutulmasın:
Bugün adada barış varsa, Türk toplumumun can ve mal güvenliği sağlanabiliyorsa, müzakerelerde eşit koşullarda masaya oturulabiliyorsa bunda Türkiye’nin ve adada bulunan Türk askerlerinin etkisi vardır. Hala adada çözümden yana çalışması gereken bazılarının Türk askerinin adada bulunmasına karşı tutum içinde olmalarına da bir anlam veremiyoruz.
En önemli olanı da 1974 Kıbrıs Harekâtına neden olan olayların kesinlikle unutulmamasıdır.
Bazı gelişmelere ve yapılan açıklamalara baktığımızda Kıbrıs sorunun çözümünde Türkiye’nin ağırlığını ortaya koyması gerektiği gerçeği ile karşılaşıyoruz. KKTC Heyetinin masada gereken titizliği gösterememesi de bunun için bir gerekçedir.
Dikkat edilecek olursa bundan önceki müzakerelerde verilen onca tavizlere rağmen Rum tarafından masadan çekilmiş olması düşündürücü değil midir?
Özetle Amerika ve AB ülkelerini arkasına alan Rumlar, bir oldu-bittiyle adayı elde etmenin planlarını yapıyor. Bu tuzağa düşülmemeli. Taviz verilmemeli. Daha önce belirlenen “kırmızı çizgilerimiz” korunmalıdır.
[email protected]
www.facebook.com/necdet.buluz
Bir yanıt yazın