Ölüm kapıya dayanınca…

Necdet BuluzBazen öylesine ölüm haberleri ile karşılaşıyoruz ki, adeta donup kalıyor ve “olamaz” diyebiliyoruz. Ancak, oluyor ve bunu önlemek de mümkün olmuyor. Özellikle de her zamansız telefon çalmalarında içimize düşen ürperti ve endişenin bir ölüm habercisi olabileceği kuşkusunu da üzerimizden atamıyoruz nedense.
Çoğu zaman çok sevdiğimiz insanların ölümü üzerine “Ölümü kendisine yakıştıramadık” diyebiliyoruz. “Erken gitti” diye yakınıyoruz. Yakıştırsak da yakıştırmasak da yaşamın gerçeği bu değil mi? Önemli olan bu gerçekleri göz önünde bulundurmak, bunlardan ders çıkarmak değil mi?

Hangi yaşta olursa olsun “her ölüm erken” derler.
Ölüm kapıyı çalmadan önce yapılması gereken şeylerin var olduğunu unutmamak gerekiyor. Ölüm korkusu ile de yaşamak doğru değil. Ama, insanların da bazı şeylerden korkması gerekmiyor mu?

Sevdiğini kaybedeceksin. Kötü anılmaktan korkacaksın. İnsan sevgisinden uzaklaşacaksın. Bunlar ölümden korkmayı gerektirmez mi?

Eğer sağlığında kalp kırmışsan bunu onarmak, üstüne bastığın insanları kazanmak, sevgiyi ve saygıyı elde etmek artık mümkün olmayacaktır. Paranın, malın, mülkün hiçbir şey ifade etmeyecektir. Çıplak geldiğin gibi çıplak gideceksin.
Sıralı ölümlerde de bu geçerlidir.

Ölen, insan sevgisi ile yoğrulmuş, çevresinde sevilen ve sayılan bir kişi olunca, beyefendiliği ile örnek gösteriliyorsa, eydim yerindeyse “karıncayı bile ezmekten kaçınıyorsa” o ölüm insanlarda çok daha derin izler bırakıyor.

Geçenlerde ailemizin çınarı annemizin kaybından sonra ard arda gelen ölüm haberleri “yaprak dökümü” nünün devam edeceğini gösterdi. Nitekim 50 yıla yakın dostluğumuz ve kardeşliğimiz olan Bodrum’da da birlikte olduğumuz Prof. Dr. Öner Samanlı’nın ani ölümü “Ölüm kapıyı çalınca çaresizliğin en büyüğünü yaşamak durumundayız” görüşünü iyice pekiştirdi.

Öner Hoca, Bodrum’da sosyal yaşamda iz bırakmış, özellikle de medyaya olan düşkünlüğünü “Siyaset Gündemi”, “Halkses” gibi internet gazeteciliğini geliştirerek bu alanda gür sesini duyurmayı başarmıştı. Haksızlıklara karşı duruşu, Atatürk ve Cumhuriyet sevgisi, Öner Hoca’nın her zaman dik duruşunu sergilediği konuların başında geliyordu.

Hoca eğer yaşasaydı, çok daha ses getirecek, toplumsal yaşamımıza renk getirecek yazılara imza atabilecek görüş ve cesarete sahip birisiydi. Çünkü inanmışlığını yazılarına ve ortaya dökmekten hiçbir zaman kaçınmadı. Özetle “Tam bir mücadele adamı” diyebiliriz. Bu konuda çevresine de örnek oluyordu.
Sevdiği, inandığı kişileri internet sitesindeki yayınlarında bir araya getirme başarısı da ayrıca bir başka övgü konusudur. İsteği üzerine ben de hem “Siyaset Gündemi”nde, hem de “Halkses”de köşe yazılarımı zevkle yazdım.

Sayfaları hazırlayan öğrencileri beni aradıklarında “Öner Hocam sizi hiçbir şekilde kırmamız gerektiğini bize tembihledi. Siz olan sevgisi ve hayranlığını bize de aşıladı” dediklerinde Öner Samanlı’nın sevgi ve saygıda kusur etmeyen bir yapıya sahip olduğunu bir kez daha anlamıştım.

Son görüşmemizde Bodrum Kent Konseyi’nde Başkanlığa aday olabileceğini söylemişti. Ben de kendisine “Hamdi Topcuoğlu belki ikna edilirse yeniden göreve gelebilir” dediğimde “Hamdi Hoca’nın önüne geçmek gibi bir niyetim olamaz, ancak ona yardımcı olabilmek için bir nefer olarak çalışabilirim” demişti.

Nezaket ve saygıdaki derinliğini görebiliyor musunuz?
Gazeteciliğe yeni başladığımız 1970’li yıllarda Rüzgârlı Sokak’ta Başkent ve Hür Anadolu Gazeteleri’nde çalışıyordum. Başkent Gazetesi’nde her hafta Çarşamba günleri “sanat sayfası” düzenler, bu sayfada şair ve yazarların yazılarını yayınlardım. Çok okunan, çok sevilen ve dağıtımı da iyi yapılan Başkent Gazetesi’ndeki bu sanat sayfasında o dönemlerde Öner Samanlı’nın şiirlerini bulmak ve okumak mümkündür.

Hoca ile tanışıklığımız o gençlik yıllarımızda başlamıştır. Bana yazdığı şiirleri getirir, şiirler üzerinde görüş alış-verişleri yapar ve sanat sayfasında yayınlanacak olanları seçer yayınlardım.
O nedenle Prof. Dr. Öner Samanlı için “50 yıllık dostum ve kardeşim” deyimini kullanıyorum.

Bu dostluk ve kardeşlik bağları Bodrum’da da sürdü.
Ne var ki yoğun çalışma temposu ve sağlık sorunları nedeniyle kısa zaman içinde bir araya gelme fırsatımız olmadı. İçimi acıtan da bu olmuştur. Çok istememize rağmen bir gün kahvaltıda, ya da bir akşam yemeğinde bir araya gelememenin şu anda üzüntüsünü yaşıyorum.

Demek ki, her şeyi zamanında yapmak ve yerine getirmek gerekiyor. Zaman çok acımasız ve her zaman söylediğim gibi “insan hayatında yarın yok.” Bu gecikmişlik ve ihmal nedeni ile hocamdan özür diliyorum.

Öner Samanlı’nın çok sevgili eşi Nevzer Samanlı’ya olan aşkı, sevgisi, saygısı, tutkusu birçoklarına da örnek olabilecek nitelik taşıyordu. Hocamızın ani kaybı hiç kuşkusuz Nevzer Samanlı’yı çok daha etkileyecektir. Sabırlar diliyorum. Prof. Dr. Öner Samanlı’ya da rahmet dileklerimle mekânında ışıklar içinde yatması dualarımı gönderiyorum.
[email protected]
www.facebook.com/necdet.buluz

Sevdiğini kaybedeceksin. Kötü anılmaktan korkacaksın. İnsan sevgisinden uzaklaşacaksın. Bunlar ölümden korkmayı gerektirmez mi? - 6703

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir