bu gerçekliğin 15 temmuz gecesi ölenlerin anısına saygısızlık olup olmamasıyla alakası olmadığı gibi, o gece ölen insanların davaları uğruna canlarını feda ettikleri gerçeğini de değiştirmez.
öncelikle şehit kime denir?
bakara 154’te şöyle bahsedilmiştir şehitlikten; “allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyiniz. bilâkis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.”
burada çok açık bir şekilde görüleceği üzere 15 temmuz gecesi sokaklara inenler allah yolunda değil, liderleri olarak gördükleri cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan’ın yolunda, onun makamını korumak üzere hayatlarını kaybetmişlerdir.
zira 15 temmuz gecesi darbe girişiminde bulunan unsurlar saldırıyı islama değil, tam tersi islamı kullanarak kendilerine göre islami yoldan uzaklaştıklarına inandıkları hükümete karşı gerçekleştirmişlerdir.
bu durumda, eğer başarılı olup hükümeti devirebilseydiler kendi kayıplarını şehit, hükümet kanadındaki kayıpları vatan haini olarak değerlendireceklerdi.
ele geçirdikleri basın yayın organlarına bütün halka gece gündüz propaganda yaptırıp, kimin şehit kimin vatan haini olduğunu gece gündüz halkın zihinlerine kazımakla görevlendireceklerdi. büyük ölçüde de başarılı olacaklardı.
şu an yapıldığı gibi.
şehitlik; bir müslüman için siyasal güçlerin tekelinde olan, kimin güçlü olduğuna paralel olarak değişkenlik gösteren bir mertebe değildir.
şehitlik; ateist, agnostik, teist veya herhangi farklı inançta olan bir birey için de cumhurbaşkanına yapılan darbe girişiminde hayatını kaybeden insanları tanımlayabilecek bir sıfat değildir. belki sembolik olarak, ulusal sınırları ve bütünlüğü tehdit eden güçlere karşı yapılan bir savaşta ölenler için kullanılabilecek bir sıfattır.
toparlarsak, hangi açıdan bakılırsa bakılsın, 15 temmuz gecesi ölenler şehit değildir. o gece ölenler, liderleri olarak gördükleri cumhurbaşkanı dahi islamda en yüce mertebe olarak kabul edilen şehitlikten sıkı sıkıya korunarak uzaklaştırılıyorken, tanka topa koşa koşa giden, ”sadece” liderleri uğruna ölen insanlardır.