Reel ekonomi, yaşam standartlarında düşüşe işaret eden düşük büyüme, yatırım ve azalan üretkenlikle uzun vadeli ekonomik durgunluktadır.
Merkez bankalarının mali piyasalara aşırı ucuz para pompalamasıyla körüklenen devasa bir servetin toplumun tepesinde birikimi hızlı şekilde devam ediyor…
Bu, Britanya’da Brexit’e, ABD’de B.Sanders’a verilen destekte, D.Trump’ın seçilmesinde,Siyaset ve finans kurumuna yönelik artan düşmanlıkta,
Kapitalizm karşıtı duyarlılığın dünya çapında büyümesinde tabandan gelen ve başlangıç aşamasında bir isyana yol açmıştır.
Gerilim öylesine yoğundur ki, bu konular artık IMF’in ve diğer başlıca küresel ekonomik kuruluşların toplantılarının gündemindedir…
*
En büyük üç Euro bölgesi Almanya, Fransa ve İtalya’da ekonomi bir dizi kapsamlı acil krizle yüz yüzedir.
Suriye ve Irak’taki savaş: Avrupa’da göçmen krizi ve terör saldırıları: İtalya’da Avrupa bankacılık sistemi çöküşünün artan tehlikesi…
Tüm Avrupa’da daha fazla kemer sıkılması, göçmen karşıtı acımasız önlemler ve çalışanların haklarının yok edilmesini savunan sağ politikalar da giderek yayılıyor…
Son on yılda Avrupa hayat standardı düşmüştür, Avrupalılar hayal kırıklığı yaşıyor.
Yetkililer ekonomik büyümeye geri dönüşün banka sorunlarının üstesinden geleceğini ummuş ama ne beklenen ekonomik iyileşme gerçekleşmiş ne de Avrupa Merkez Bankasının değerlendirdiği üzere banka karlılığı, düşük büyüme ve faiz oranı ortamı olumlu yönde etkilenmiştir.
Bu noktada Brexit sonrasında Fransa ve Almanya,
Avrupa’nın Güvenliği: Göçmenlerin ilticası ve politikası: Ekonomik Büyüme, Mali politikalar arasında uyum sağlanması ve Euro’nun sağlıklı işleyişini teminat altına alacak şekilde ulusal bütçelerin geçişme içerisinde olması gerektiği ana fikrinde “Yeni Bir Avrupa” projesi tasarlıyor…
*
Ama kriz başka hiçbir yerde İtalya’da olduğundan daha keskin bir şekilde dışa vurulmuyor.
Kişi başına gayrisafi yurtiçi hasıla 2007’nin yüzde 9 altındadır, yirmi yıl önceki seviyelere yakın seyrediyor.
İstihdam piyasası reformlarına rağmen işsizlik yüzde 11, genç işsizliği yüzde 40’tır.
Hane gelirleri 2007’deki seviyesinin altındadır.
Üstelik İtalya, bankalardan mevduatların çekilmesini tetiklemekle tehdit eden yeni bir devlet bütçesi kriziyle tutuşuyor.
İtalyan hükümetinin, ekonomide durgunluk ve bankalardaki erimenin önlenmesinde bütçe açıkları üzerine gevşek kurallar uygulanması çağrıları ve AB’den yatırım finasmanı oluşturması teklifi de reddedilmiştir.
*
Pazar günü Başbakan M.Renzi, İtalya’yı yönetilebilir hale getireceği gerekçesiyle,
Ama esasen sıkıntıdaki Banca Monte dei Paschi di Siena’yı kurtarmak,
Ya da şirket yanlısı neoliberal reformları geçirmek için partisinin parlamentoda gücünü arttırmak,
daha güçlü, daha otoriter bir hükümet çıkarmaya yönelik Anayasanın 139 maddesinden 46’sını değiştirmek,
Senatör sayısını 315’ten 100’e indirerek Senato’nun yetkisi azaltmak için düzenlediği referandum, “Hayır” oyuyla sonuçlanmış, Başbakan M.Renzi istifa etmiştir.
*
Banca Monte dei Paschi di Siena dünyanın en eski bankasıdır.
Temmuz’da yapılan Avrupa Merkez Bankası gerilim testlerinde en kötü performansı gösterdi.
İtalyan bankacılık sisteminin kötüleşen durumun en öndeki temsilcisidir.
M.Renzi’nin “Kurtarma Planın”da; piyasaya hisse senetleri sürülerek yeni bir sermaye enjekte edilecek ve özsermaye takası için 5 milyar euroluk bir borç söz konusu olacak,
200 milyar Euro’sunun batık olduğu düşünülen 360 milyar Euro değerindeki kötü kredilerin yükünü taşıyan 4 trilyon dolarlık İtalyan bankacılık sistemi için piyasa çözümleri teşvik edilecekti.
Bu İtalyan bankacılık sisteminde toplam 225 milyar euroluk bir özsermayeye karşılıktı…
*
Üstelik İtalyan malî sermayesi de sermaye enjekte etmenin karşılığında Renzi hükümetinden kendi talep ettikleri yeniden yapılanma programını istiyordu.
Bu program, küçük işletmeleri desteklemekte kilit rol oynayan çok sayıda küçük bankanın birleştirilip ortadan kaldırılmasını ve çalışanların toplumsal konumuna yönelik derinleşen bir saldırıyı içeriyordu…
*
Referandumdan çıkan “hayır” oyuyla, şimdi yalnızca Monte dei Paschi bankasını kurtarma planı tehdit altında değildir.
Çünkü bankacılık krizi İtalya ile sınırlı değil Avrupa geneline de yayılıyor.
Bankaların sermayelerini ve yapılarını yeniden düzenlemek için milyarlarca Euro gerekiyor,bu durumun diğer bankalara da bir domino etkisi yapması bekleniyor.
*
Türkiye ekonomisi de öngörülebilirliğin azaldığı, güven ve güvenlikte olağanüstü sıkıntıların yaşandığı bir süreçten geçiyor.
Ekonomik büyüme ciddi boyutlarda yavaşlamış, işsizlik uzun zamandır hiç olmadığı kadar yükselmiştir.
Hızlı bir şekilde yükselen döviz kurunun, enflasyon beklentileri ve uzun vadeli faizler üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler endişe yaratıyor.
*
Türkiye 2001 ekonomik krizini IMF desteğiyle önlemiş, 2008-2009 küresel krizi Türkiye’ye de yansımıştı.
Şimdiyse dibe doğru giden bir kriz var.
Çünkü 2003-2014’te yabancı sermaye yatırımı girişindeki büyük artış büyümeye pozitif katkı sağlamamıştır.
Yabancı sermayenin önemli bölümü inşaat sektörüne yatırım için gelmiş ve büyümeye bir defalık katkı yapmış,
Ya da yeni yatırımdan çok mevcut tesisleri ve şirketleri özelleştirmelerle satın almak için kullanılmıştır…
Şimdi gelen yabancı sermaye kâr transferlerine hız vermiş, yani büyümeye katkı yapmıyor sadece cari açığın finansmanına katkı sağlarken, bundan böyle de cari açığa ek finansman sorunu yaratacaktır…
*
Üstelik Türkiye’nin öngörülebilir bir ülke olması için ekonomik onarımlardan çok politik iklimini değiştirmesi gerekiyor.
Hukuk, yargı, mülkiyet hakları gibi sorunları varken, gerilim yaşanırken, kutuplaşma ve iç savaş tehlikesi bulunurken,
Ya da uygulan özel sektörle büyüme modelinde şirketlerin döviz açığı 2011’e göre ikiye katlanmışken,
Hane halkı tüketici kredileriyle bankalara borçlandırılmış ve bu borçların yüzde 10’u batıkken;
*
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ruhsal gelgitleri de giderek artmıştır.
Birgün “Eset’i Devirmek”, ertesi gün “Şanghay İşbirliği Örgütü’ne Girmek”, diğer birgün “AB ile Köprüleri Atmak” sonra “Arap Sığınmacıları Avrupa’ya Salmak” söylemlerinin,
Ya da efendim “Ticareti Altınla Yapalım”, yok efendim “Ticareti ulusal para birimlerimiz üzerinden yapalım”, diğer birgün de “Dolar Bozdurma Kampanyası Başlatma” öngörülerinin,
Ama en ziyade Yüce Divan’dan paçasını kurtarmak için bir anayasal hak elde etmesini teminen Başkanlık sandığını canlı kalkan edinmesinin önüne geçmek gerekiyor…
*
Fakat daha bir kuşak öncesi kırsal, göç kültürüyle yoğrulmuş, iki göz odada çıkışı olmayan bir yaşam,
Moderniteyi anlamadan, sanayii toplumu olamadan, kaderci ve kederlilik temasında Arabesk bir toplumu olan Türkiye’de;
Lâik Anayasa’nın 24. maddesi hilafına, “Din” toplumsal davranışı, sosyal düzeni belirleyen bir sistematik haline getirilmiştir.
Fütüvvet ilkesi doğrultusunda insanların başları tevekkülle öne eğdirilmiş, farkında olmadan güçperest edilmişlerdir.
Nufusun yarıdan fazlası Avrupalının ” Özgür Akıl ve Vicdan”dan hareketle kapitalizm karşıtı gösterdiği duyarlılığı ya da bizdeki tabiriyle “Halkçı” olmayı başaramıyor…
6.12.2016
Bir yanıt yazın