Gariban kız öğrencilerimiz, 12 yaşındaki yavrularımız baharlarını, gençliklerini, aşklarını yaşamadan, gelinlik giymeden, çoluk çocuk, torun yüzü görmeden, alevler içerisinde kalarak canlarını yitirdiler…
Yangın merdiveninin önünde, birbirlerine sarılı olarak bulundular…
En büyüğü 14 yaşındaydı…
Şimdi bu olayın adını açıkça koyalım: Bu bir cinayettir…
Bu bir toplu katliamdır.
Düzenlenen bilirkişi raporunda yangın merdiveninin kapı kolunun olmadığı yazılıyordu. Yangının elektrik kontağından çıktığı ve sigortaların çok eski, bakımsız olduğu saptanmıştı…
Okumaya gelen o küçücük fidanlar o anda çaresizdiler, kimsesizdiler, sahipsizdiler…
Anaları, babaları yoksul olduğu için onları, din tüccarlarının işlettiği, yasa dışı yurtlara vermek zorunda kalmışlardı…
Vee devlet onları ne idüğü belirsiz bir tarikatın acımasız, zalim insafına terk etmişti…
Bugün 600 bin öğrencinin 200 bini cemaat yurtlarında barınmaktadır…
Üstelik yasalarımızda ortaokul öğrencilerinin yurtlarda kalamayacağı vurgulanıyordı.
Üstelik Milli eğitim Bakanlığının bizzat kendisi, Süleymancı yurt sahibine “Açma, işletme izni”ni vermişti… Yani açık açık suç işlemişti…
Şimdi “Hani nerede Cumhuriyetin savcıları, neden görevlerini yapmıyorlar, neden suçlu hakkında soruşturma açmıyorlar…” diyeceğiz, demesine de, artık bunun da boş bir feryat, boş bir dilek olduğunu anladık…
Bugüne değin hangi yolsuzluk, hangi hırsızlık, hangi tedbirsizlik hakkında soruşturma açıldı ki bunun hakkında açılsın…
Hele hele suçu işleyen iktidara mensup bir devlet adamı, bir bakan, bir milletvekili ise, savcıların bırakalım dava açmasını, onun yakınından bile geçemeyeceğini artık tecrübelerimizle öğrendik…
Böyle bir olay uygar, çağdaş bir ülkede ortaya çıksaydı, en büyüğünden en küçüğüne dek yetkililer arasında bir “İstifa furyası” başlardı…
Bizimkiler sessiz, suskun, anlamsız bakışlarla olan biteni sadece izlemekle yetiniyorlar…
O kadar…
Aslında tüm Türkiye yanıyor… Tüm toplum yanıyor… Tüm insanlarımız ve insanlık yanıyor…
Hem de cayır cayır… Alev alev…
Ölümler, cinayetler, Suriye’den gelen şehit haberleri, tacizler, tecavüzler, işsizlik, yoksulluk karşısında yüreklerimiz yanıyor…
Ortalık kapkara duman bulutları ile kaplanmış…
Nefes alamıyoruz…
Bu ne ilk ne de son katliam olacaktır…
2002’den bu yana yaşadığımız bu kaçıncı olay…
AKP iktidarı sayesinde cennet vatanımız cehennem oldu…
Şu anda yurdumuzda bir rejim değişikliği yapılmaya çalışılmaktadır… Cumhuriyet düzeni “Yeni Osmanlı düzenine”, laiklik sistemi şeriat düzenine dönüştürülmek için mücadele verilmektedir…
İşte bu çalışmanın bir parçası olarak AKP, tarikat – cemaat okullarının, yurtlarının önünü açtı ve onlara “YÜRÜ” dedi, “Yürüyebildiğin, gidebildiğin yere kadar git…” dedi.
“Sosyal Devlet” yapısını yerle bir etti… Eğitimi bir kamu hizmeti olmaktan çıkarıp, “Ticaret metaı” haline getirdi…
Bu yangınlar, bu ölümler Ortaçağ anlayışının, yobaz düşüncenin, gerici eğitim politikalarının sonucudur…
Oysa Türkiye Cumhuriyeti, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir…
Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de vurguladığı gibi:
“Efendiler… Biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olamaz. En doğru gerçek tarikat uygarlık tarikatıdır.”
Bu açıklama Anayasının 45. Maddesinde de belirtilmiştir:
“Eğitim ve öğretim, demokratik, lâik, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.”
Buna göre,
TARİKAT VE CEMAAT YURTLARI VE OKULLARI DERHAL KAPATILMALIDIR…
Toplum olarak bunun için ne gerekiyorsa onu yapalım, demokratik haklarımızı sonuna dek kullanalım…
Meydanlara çıkılacaksa meydanlara çıkalım, yürünecekse yürüyelim, imza toplanacaksa imza toplayalım…
Muhalefet de görevini yapsın…
Bu iş, Meclisin Salı toplantılarında esip yağmakla çözümlenmez…
YETER ARTIK…