KIBRIS’TA YOLUN SONU
Hüseyin MÜMTAZ
Kıbrıs’ta yolun sonu görünüyor ve Serdar Denktaş yavaş yavaş yeni bir rol üstleniyor.
Görüşmeler, 63’den beri üç yüzüncü kere yine, yeniden ve mecburen Ada’ya taşınınca coğrafyanın doğası gereği ortalık dedikodudan geçilmez oldu.
Allah’tan hiç olmazsa sivrisinek mevsimi geçmişti, bir de onu çekemezdim.
Ama önce bir şeyi doğru algılayalım…
Hangi “barış”?
Biz “barışçı” değil miyiz?
Bu adaya “barış” 74’de gelmedi mi? Hadi okuma yazmanız yoktu Akritas Planını okumadınız, 63’ü, 15 Temmuz 74’ü de mi yaşamadınız?
Çocuklarınıza, torunlarınıza 63 Noel’inde evinizdeki yılbaşı çamlarının altında ışıklar yanarken mutlu ve mesut, Beşparmaklar’ın üzerinden geyikleriyle gelecek Noel Baba’yı mı beklediğinizi anlatıyorsunuz?
Sabah kalktınız her taraf günlük ve güneşlik, güle oynaya okula mı gittiniz?
“Çözüm” ile “çözülme” arasında sadece iki harf fark vardır efendiler…
Bağımsız, egemen, eşit iki devletin temsilcilerinin masaya oturması başkadır; “Cumhurbaşkanı” ile “toplum liderinin” oturması başkadır.
Dedikodulara dönelim.
Çavuşoğlu kaşla göz arasında adaya elbette Hala Sultan İlâhiyat Kolejine “resmi ziyarette bulunmak için” gelmedi.
Rivayetlere göre; a) Akıncı’nın meclise kapalı oturumda –kendisiyle görüştükten sonra- bilgi vermesini sağlamak için; b) İstifadan vaz geçirmek için gelmiş.
Dolayısı ile Akıncı’nin hastalık mazereti de aslında “assıl mazeret”miş…
Elin ağzı torba değil ki büzesin!
İsviçre’den sonra “taraflar” mevcut konumlarını ifade eden çok önemli açıklamalar yaptı, bir anlamda “ellerini açtılar”;
a)Anastasiadis;
“Şu anda ellerinde bulunan topraklar Kıbrıslı Rumlara ait topraklardan başka bir şey değildirler. 42 yıl geçmiş olmasını göz ardı etmiyoruz ancak bu adaleti değiştirmiyor… Kıbrıs küçük bir adadır, bölünme lüksüne sahip değildir… Vatanın yeniden birleşmesi ve işgal ordusundan kurtulmak için elimden geleni yapacağım”.
Daha ne desin?
b)Rum Savunma Bakanı Fokaidis;
“Müzakerelerde güvenlik konusuyla ilgili özlü bir görüşme yapılmadı. Kıbrıs sorunu çözülse de ordudan hiçbir personel ihraç edilmeyecek”.
- c) Çipras;
(Lozan’la ilgili olarak) “Sınırlar sabittir ve tartışılmaz. Kıbrıs halkı, benim yaşım kadar yıl ayrılmış ve bölünmüş bir vatanda yaşıyor… Kıbrıs’ın yabancı ordulara ve garantörlere ihtiyacı yok”.
- d) Numan Kurtulmuş;
“İsviçre’de devam eden Kıbrıs müzakereleri bir noktada kesildi. Kıbrıs’ta çözümden yanayız ama çözüm arayışında bazı ilkelerin Türkiye için vazgeçilmez olduğunu söylemek isteriz. Bunlardan biri dönüşümlü başkanlıktır. Adil yönetim ve paylaşım ilkesinin, Türkiye’nin garantör ülke konumunun devamının barış için önemli olduğunu söylüyoruz”.
- e) Akıncı;
“Ne yazık ki muhataplarımız beşli toplantıda, aynı zaman dili içerisinde, aynı mekânda ancak farklı masalarda yapılacak müzakerelerde son şekli verilecek konulardan biri olan toprağı daha işin başında kendi lehinde sonuçlandırma ve Kıbrıs Türk tarafının müzakere gücünü sıfırlama gayretini ortaya koydular. Beşli konferansta ele alınacak bir başlangıç haritası yerine ısrarlı oldukları dönecek kişi rakamlarıyla neredeyse toprak düzenlemesini tamamen kendi arzuları çerçevesinde bitirebileceklerini planladılar… Yunanistan da benzer tavır sergiledi ve Türk askerinin tamamen çekileceği, garantilerin kaldırılacağı bir görüşmeye katılabileceklerini açıkladılar”.
Akıncı’yı ilk defa böyle sıkıntılı görüyoruz.
Söylemlerinin biraz aşağıda Serdar Denktaş’ınkilerle “son tahlilde” uyuştuğunu da fark edeceksiniz.
Hakikaten Çavuşoğlu aslında ne için gelmişti?
İsviçre’deki molalı-iki turlu görüşmelere rağmen tarafların mevcut konumları böyledir.
Bu arada resmî açıklamaların dışında, mevcut durumun perde gerisini de irdelemekte fayda var.
İpuçlarını; bilhassa son bakanlığı döneminde her geçen gün gittikçe daha fazla “Denktaşlaştığını” memnuniyetle gözlemlediğimiz Serdar Denktaş’ın, “diplomatik bir dil kullanmasını gerektirmeyen” bir ortamda; partisinin Lefke 10’uncu Olağan İlçe Kongresi’nde yaptığı konuşmada buluyoruz.
“Rum, ‘Garantiler kalkmaz ve asker çekilmezse, 5’li görüşmeye gerek yok’ diyerek tavrını net olarak ortaya koydu ve masadan ayrıldı. Bizim görüşme heyetimiz ise ağlamış. Arkadaşlar Rum, karşısında ağlayan bir ekip gördüğünde, yapacağı tek şey bu ağlamayı durduracak, yüzleri güldürecek bir şeycik vermek suretiyle istediğini almaktır. Rum diyor ki ‘kaldığımız yerden devam edelim’. Biz diyoruz ki; ‘5’li görüşme olmaksızın kaldığımız yerden devam etmeye kalkmak bugüne kadar kazandık zannettiklerimizi de elimizden götürür. Bu ülke insanı perişan olur. Rum’un tek isteği Kıbrıs adasının Yunan adası olması, askerin adadan çıkması, garantilerin ortadan kalkması. Girit’te oynanan oyun Kıbrıs’ta oynanmak isteniyor. Bilincine varalım” diyor Denktaş.
“Bu Adada kendi devletimizi, kendi evimizi kurduk. Bu devletin ortadan kaldırılarak bir vilayete evirilmesi kabul edeceğimiz bir şey değil. Yaşadık bu filmi, gördük. Yeniden görmemize ihtiyaç yok” diyor Denktaş.
2017 yılının Mart-Nisan aylarında muhtemel bir referandumun gündeme gelebileceğine işaret eden ve bir müddetten beridir devam eden görüşmeleri çok yakından takip ettiğine dikkati çeken Serdar Denktaş, sürekli olarak kuşku ve soru işaretlerine yanıt aradığını söyleyerek;
“Siyasi Eşitlik, Eşit Egemenlik konularında maalesef çok gerilerdeyiz. Mülkiyet konusunda inkişaf nedir hala daha anlaşılmış değil. Hangi mülkler değerlendirme yapılıp, iade kapsamına girecek belli değil. Mali ve Ekonomik konularda belirsizlik sürüyor. Ve böylesi belirsizlikte bir referanduma gidilmesi ve her iki taraftan ‘evet’ çıkması halinde, çok kısa süre içerisinde hayvancısından, çiftçisine, turizmcisinden, işadamına ve kamu personeli de dâhil olmak üzere her sektörde müthiş bir şekilde fakirleşme ile karlı karşıya kalınma tehlikesi vardır. Bu durum yeni bir çatışmayı da beraberinde getirecektir, benim çocukluğum ve gençliğim o çatışmaların içinde geçti. Şimdi ne çocuklarım ve torunlarımın ne de ülke gençlerimin yeniden mevzilere gitmesini kabul etmem mümkün değil” dedikten sonra “Ortaya çıkacak metinde halkımın beklentileri karşılanmıyorsa yerim ‘hayır’ cephesidir” diyen Başbakan Yardımcısı, metin ortaya çıktığı takdirde ve o metin Kıbrıs Türk Halkı’nın beklentisini karşılamıyorsa ‘hayır’ kampanyasını başlatacağını da söyleyerek sözlerini bitirdi.
Denktaş’ın vasiyetini hatırlar mısınız?
Serdar anlatıyor;
“Solunum cihazına bağlanmadan önce bana, ‘Belki bir daha kalkamayabilirim. O nedenle devlete sahip çıkın. Anavatan Türkiye ile barışık olun’ dedi. ‘Merak etme daha yapacak çok işimiz var, hayatı sıkı tut’ dedim, ‘Evet daha bitmedi işimiz’ diye cevap verdi”.
İşte tam burada, tarafsız olup olmadığı şüphe götürür ama yine de hakem ve “uluslararası gözlemci” Eide’ye bakalım.
Eide, Akıncı ile görüşmesinin ardından çıkışta gazetecilere; “Müzakere sürecinin ilerlemesi için henüz bir yol bulunamadığını ancak bu yolun bulunması için liderlerle görüşmelerinin devam edeceğini, müzakere süreçlerinde son bir milin her zaman en zor mil olduğunu” söyledi.
Siz de de aynı çağırışımı yaptı mı?
Kartacalı Anibal, Roma yolunda; “Ya bir yol bulacağız, ya bir yol yapacağız” der.
Cenap Şahabettin bir adım daha atar, ama neredeyse teslimiyetçidir; “Ya bir yol bulacaksınız, ya bir yol yapacaksınız, ya da yoldan çekileceksiniz”.
Siz hangi taraftasınız?
Serdar’a, “Daha işimiz bitmedi” diyen Denktaş’ın yanındaysanız; “Çekilin yoldan!” diye haykıracaksınız, yol kapalıysa yahut ”barışa” giden bir yol yoksa dağları delerek “yol açacaksınız”…
29 Kasım 2016
Yazıları posta kutunda oku