Nahit DURU-19.11.2016 14:27
[email protected]
1995 yılında DSP’nin TBMM grup toplantısında Bülent Ecevit’in Fetullah Gülen’le ilgili olarak Aksiyon dergisine çıkan sözlerini gündeme taşıyan bir milletvekili “Şeriatı, şeriatı savunanlar ile önleyemeyiz,efendim.” diyerek tepki gösteriyordu.
Gazeteciliğine, Cumhuriyet sevgisine, demokrat duruşuna, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde boyun eğmemesine, korkusuzluğuna saygı duyduğum Bülent Ecevit’in 15 Temmuz darbe girişiminin oluşmasında, ülkenin bu hale gelmesinde katkısı var mı, sorusunun yanıtını düşünürken, eski DSP Edirne Milletvekili Erdal Kesebir‘in bir süre önce gönderdiği nottan aldım bu cümleyi…
Bu mektup sonrası, “Ecevit’in Fetö’ye takındığı olumlu tavır, bugünlerin habercisi sayılabilir miydi?” bu soruyu kaç kez tekrar ettim anımsamıyorum.
DSP içinde kendilerine “Çile Çiçeği” adını veren Ecevit’e muhalif grubun önemli ismi Erdal Kesebir ile 1995 ve onu izleyen yıllarda çalıştığım Kanal-E Televizyonunda Fetö dahil bir çok konuda program yapmıştık. Kesebir’in gönderdiği mektup, benim de bir bölümüne tanık olduğum bir olayı anlatıyor:
“..19.Dönem milletvekilliğim devam ederken,1995 Eylül ayının ikinci haftası-herhalde-Salı günü DSP’nin grup toplantısı vardı.
Genellikle saat 11’de başlıyordu. Ben Meclis Kütüphanesinde,o haftanın Aksiyon dergisini, kapağında, ‘Ecevit’ten Gülen’e övgü’ başlığı ile Ecevit’in resminin bulunduğu,yazıyı okudum. İnanamadım… Birkaç kez okudum. Kütüphane’den odama geldim. Tekrar okudum.
O yazıdaki Ecevit’in Gülen’e söylediklerini,aklıma,mantığıma,demokrasi anlayışıma,Atatürk ilke ve değerlerine, laiklik ile ilgili düşüncelerime uygun bulamadım. Dergiyi aldım. Çantama koydum. Ne pahasına olursa olsun, Ecevit’in Gülen’e karşı olumlu tutumuna karşı olduğumu ifade etme kararı aldım.
Toplantıda 10 milletvekiliydik.Hüsamettin Özkan(İstanbul),Nami Çağan(İstanbul),Atilla Mutman(İzmir),İstemihan Talay(İçel),Veli Aksoy(İzmir),Mustafa Yılmaz(Gaziantep),Ender Karagül(Uşak), belki bir kaç kişi daha…
Önce Ecevit değerlendirmelerde bulundu. Sonra, söz almak isteyen olup olmadığını sordu. Kimse söz almak istemedi.
Ben, ‘özür’ dileyerek, ‘bir arzımın’ olacağını söyledim.
‘Buyrun Sayın Kesebir !’ dedi.
Aksiyon dergisini çantamdan çıkardım,masanın üzerine O’nun önüne doğru koydum. ‘Efendim, bu hafta Aksiyon Dergisinde sizinle ilgili yazıyı okudum. Özür dileyerek, bu yazınıza katılmadığımı ifade etmek istiyorum.’ dedim.
Ecevit, ‘Neden?’ diye sordu hafif kızgın bir sesle. Şu yanıtı verdim:
‘Efendim,Fethullah Gülen 12 Mart ve 12 Eylül Sıkıyönetim Mahkemeleri tarafından, şeriatçılıkla yargılanmış hüküm giymiş, 10 Kasımlarda sahibi olduğu iddia edilen televizyon ve gazetelerde, Atatürk’ü anmaktan, resmini bile koymaktan kaçınmış,Said-i Nursi’yi kendine önder edinmiş, geçmişi belirsiz, Atatürk ve laiklik karşıtı bir insanı, sizin gibi laikliğin, Atatürkçülüğün sembolü olmuş bir insanın övmesini doğru bulmuyorum’
O da, ‘Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde Fethullah Gülen’in okullarının olmaması durumunda, o ülkelerin İran ve Suudi Arabistan’ın etkisine girebileceğini.’ söyledi.
Ben devam ederek, ‘Efendim,parasının kaynağı belli olmayan bu insana güvenmemeliyiz. O ülkelerde kimlerin desteği ile okullarının açıldığının belirsiz olduğunu, bu belirsizliğin Türkiye için ilerde sıkıntı yaratabileceğini, Fethullah Gülen’in açtığı okullar yerine, Devletimiz Milli Eğitim Bakanı hangi siyasi partiden olursa olsun, Milli Eğitim Bakanının öncülüğünde ve denetiminde, nasıl Avusturyalıların, Avusturya Lisesi, Almanların Alman Lisesi, Amerikalıların kolejleri varsa, Türklerin de Türk Liseleri olabilir.’ dedim ve ekledim:
‘Şeriatı şeriatı savunanlar ile önleyemeyiz,efendim.’
Yüzünü astı. Kızgınlıkla ayağa kalktı. ‘Ben Sizin gibi düşünmüyorum.’ dedi.
Bülent bey, Kapıya doğru ilerledi ve çıktı.
Biz arkada kaldık. Nami Çağan, Atilla Mutman ile birlikte kapıya doğru yürürken, dirseğime dokunarak, ‘ Erdal,sen bugün kırmızı çizgiyi yedin.’ dedi.
Ben de, ‘ Ben Ülkeme ve Edirne’me karşı görevimi,sorumluluğumu yerine getirdim. Cumhuriyet ve Laiklik adına söylemek istediklerimi söyledim. Artık sorumluluk Genel Başkanımın’ yanıtını verdim.
Yalnızca tarihe not düşeyim istedim.”
Yukarıda da belirttiğim gibi, Ecevit’in gazeteciliğini, Cumhuriyet sevgisini, demokrat duruşunu, 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde boyun eğmemesini, korkusuzluğunu görmemek için kör olmak gerekir.
Ecevit yalnızca işin eğitim yanıyla ilgiliydi kuşkusuz. Ancak Fetö, Ecevit’e sağ gösterip sol vurmuştu…
Ecevit, Fetö ile tanışmadan önce en yakın çalışma arkadaşlarından sanayici Murtaza Çelikel’in, sonraları Erdal Kesebir ve diğer arkadaşlarının uyarılarını hiç ama hiç dikkate almadı.
Uyarıları dikkate alsaydı, tarikatları “iyi tarikat – kötü tarikat ” diye ayırmaz, İsmet Paşa’nın 1965 yılında nurcular için söylediği sözleri anımsar, Laikliğin önemini unutmazdı.
1966 yılında İnönü Kütahya ve Afyon’daki mitinglerde ne demişti özetle anımsayalım:
“En önemli olan din istismarıdır. Türk’ü Türk’e, Müslüman’ı Müslüman’a düşman eden, din istismarıdır. Bugünkü iktidar din sömürüsünü yaygın ve vatanı sarsıcı bir şekilde kullanmaktadır…
Şimdi dinleyin: Bu adamlar ne yapacaklar dikkat edin… Bunların adına Nurcu denir. Milletimiz din savaşına sürüklenmek isteniyor.”
Bugünkü iktidar da, o gün ülkeyi yönetenler gibi din istismarı yaparak, Fetö’cülerin devlete hakim olmasına, darbe girişimi yapacak kadar güçlenmesine yol açtı. Sonra ‘kandırıldık’ dedi. Ne var ki, hala oy için, din istismarı yapmayı sürdürüp, cemaatlere destek veriyor.
Son gelişmeler, de bunu göstermiyor mu?
*************************************************
Ülkemizde, dolar tavan yapmışken, Fetö olayı tartışılırken AKP’lilerin de bir bölümünün bile karşı çıktığı çocuk tacizcilerine af niteliği taşıyan, Başbakan ve Adalet Bakanının da savunduğu bir teklif gündeme oturdu.
Kimi AKP’lilerin de karşı çıktığı çocuklara tacizde bulunanları koruyan, yandaş basının savunduğu teklif için Başbakan muhalefetle konuşulması talimatı vererek geri adım atmış görünüyor.
Bu konuda kadın örgütleri, yurttaşlar ayağa kalkarak, demokratik haklarını kullanıp eylem yapma kararı aldılar. İstanbul’dan sonra, Ankaralılar da TBMM Dikmen kapısında salı günü eylem yapacaklar.
Utanmasalar, çekinmeseler Medeni Kanunu bile değiştirecekler.
Ülkemiz ne hale geldi, getirildi.
İtirafçı olan Fetö’cüler serbest kalıyor, muhbir vatandaşların sayısı her gün artıyor. Ülkemizde karmaşa, belirsizlik sürüyor…
İktidar ise geçmişten hiç ders almadan bildiğini okuyor… Ders almaya da niyetleri yok gibi.
Erdal Kesebir
*************************************************
Bir yanıt yazın