KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ

Burnumuzun dibindeki Ledra Kapısı dururken zahmet edilip bu karda kışta taa İsviçre’ye gidilmiş ve bir gözümüz arkada kös kös dönülmüştür.

İçinde bulunulan durum; 2004 Analarının Planı reddedildiğinde zamanın Türkiye Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Gül’ün söylediği, “Eğer Rumlar bu planı reddeder ve Türkler evet derse en kısa zamanda KKTC’nin tanınması için bir kampanyaya başlayacağız” noktasıdır.

12 yıldır Gül ve haleflerinin bunu neden yap(a)madıkları ayrı bir konudur, kaldı ki Gül şimdilerde bir İngiltere ziyaretinde havaalanında ayakkabılarının çıkartılıp çıkartılmadığı dedikodusu ile fazlasıyla meşguldür, zaten bu sorunun muhatabı da şu anda kendisi değildir.

Ve işte tam da masanın dağıldığı açıklamalarının yapıldığı gün aynı saatlerde KKTC Turizm ve Çevre Bakanlığı Müsteşarı İsmet Esenyel’in; bakanlığın Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki Larnaka Havalimanı’ndan ülkemize getirilecek turistlere 1 Ocak 2017 tarihi itibarı ile turist başına 20 yuro teşvik vereceğini açıklaması rezaletin daniskasıdır.

Esenyel, “Yeter ki bu adaya turist gelsin” demiş.

“Bu adaya” demiş.

Sen “adalı” mısın birader? Sen “yurtdışına” Larnaka’dan mı uçuyorsun? Larnaka’dan hangi pasaportla uçuyorsun?

Uzunca bir süredir bakanlığın yurtdışı tanıtım afişlerinde geçen “North Cyprus” neresidir, ne saçma bir isimdir bu, yukarıdaki “adalılık” fikrinin eseri midir, böyle bir ülke var mıdır?

Kaldı ki “Larnaka”lıların seni zaten “adalı” saymadıkları “Mon Peleron”da belli olmadı mı?

Bu saatten sonra yapılacak şey bellidir…

75 Şubat’ında KTFD, 83 Kasım’ında da KKTC’yi ilan etmiştik.

Dikkat edilirse her iki isimde de kapıları kapatmayan, görüşmeye/anlaşmaya açık kapı bırakan bir anlayış, yaklaşım mevcuttu.

KT”FEDERE”D; yâni muhtemel bir federasyonun federe tarafı.

“KUZEY”KTC; yâni bir bütünün kuzey parçası.

Şimdi…

Şimdi hanımefendiler, beyefendiler; Rum tarafını yıllardır tahrik ettiği anlaşılan, ille de birleşmeye pek meraklı olduğumuzu onlara zannettiren  “KUZEY” sözcüğünün artık kaldırılması; Meclis’te ağlayarak da olsa oy birliği ile (Talât 15 Kasım 1983 gecesi sinirden/üzüntüden “ağladığını” söylemişti) KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’nin ilânını dünyaya haykırmak sonra da anavatanın; Gül’ün 2004 referandumunun reddinden sonra söylediği “tanıtılma”nın gerçekleşmesini istemektir yapılacak tek şey.

“Tanınma” için diğer Türk “devletleri”nin, Müslüman “kardeşlerimiz”in kapılarını çalmaktır.

İşimiz kolay değil, zordur.

İlk ve en büyük zorluk Türkiye’nin Ayşe’sini, askerini, memurunu, havasını, suyunu şimdi de saatini istemeyen “içimizdeki linobambaki”lerdir.

Sonra habire toprak, göç, uzun kıyı şeridi isteyen güneydeki “komşularımız” ve nihayet masada “hep veren, hiç istemeyen” yanlış politikalarımızdır.

Karpaz, Kormacit’e karşılık Monarga, Dillirga kantonlarını istediniz mi?

2 kilometre kıyı şeridine karşılık Trodos’tan 50 metre yükselti istediniz mi?

Ada’nın halen şehit kanı ile alınan %36’sı Türk tarafınındır. Demek oluyor ki 1571’e göre kaybımız % 64’dür.

“Mon Peleron”da %29.2 teklifi sunulmuş, Rumlar bir söylentiye göre %28.7’yi bile kabul etmemişlerdir.

Bu oranlar 1992 Gali Fikirler dizindeki oranlara çok yakındır.

Gali’nin 1992’de Denktaş’a önerdiği oran (Güzelyurt tavla teslim) %28.2 idi. Denktaş’ın karşı önerisi ise Güzelyurt verilmeden %29+ idi.

Görüldüğü gibi Rum tarafı masaya o noktadan itibaren oturuyor ve %29.2’yi bile kabul etmiyor, nasıl olsa cebimde diyor.

Peki biz neden pazarlığa meselâ %35 veya 34’den başlamıyoruz? Çünkü Rumlar çıkmaz ayın son çarşambasında gerçekleşecek olan gelecek toplantıda; madem İsviçre’de %28.7 telaffuz edildi, başka ne veriyorsunuz diyeceklerdir?

Genel durum…

Fotoğrafa yukarıdan bakalım…

“Bölgesel güç” Türkiye’nin askeri, “kendi inisiyatifini kullanacak şekilde ” Irak’ta istenmiyor, Suriye’de istenmiyor, Kıbrıs’ta istenmiyor. Ancak “36 parçalı koalisyonun” uygun göreceği şekil ve şartlarda müsaade ediliyor.

“Küresel güçler” Sırbistan’ı bölüyor, Irak’ı bölüyor, Suriye’yi bölüyor, Çekoslovakya’nın bölünmesine ses çıkarmıyor.

Aynı dil, din, ırktan olan Güney/Kuzey Kore ile Komünist Çin/ Tayvan’ı birleştirmiyor.

Ama aynı “küresel güçler” Kıbrıs’ta dil, din, ırkı tamamen farklı iki toplumu neden ille de birleştirmeye çalışıyor?

Yahu olaya nereden, nasıl, hangi gözlükle bakıyorsunuz?

“Tanınmış” KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’nin güney komşusu ile masaya oturmasına en ufak itirazım yoktur, ben de barışçıyım.

KTFD yahut KKTC 42 senedir masada başarılı olamadığına göre neden bir de bunu denemiyoruz? 23 Kasım 2016

Burnumuzun dibindeki Ledra Kapısı dururken zahmet edilip bu karda kışta taa İsviçre’ye gidilmiş ve bir gözümüz arkada kös kös dönülmüştür. - 251210 kktc2

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir