“DUALARIM RUMLARIN ÜZERİNE OLSUN”

100_2890

Hüseyin MÜMTAZ

               

                Ağdalı ağdalı “Mon Peleran” diyorlardı ya, sonuçsuz kalmış.

                Başlık; 2004’deki Analarının referandumu sonrasında Türk tarafının “Yes be annem”, Rum tarafının ise “Ohi” demesi üzerine planın kadük olması sonucu Rauf Bey’in ellerini ovuşturarak söylediği sözdür.

                Üç kuluvallahü, bir elhamın arkasından bugün ben de aynı duygular içindeyim.

                2004’de Rauf Bey ve UBP plana karşı; Türkiye, Türkiye’nin etki alanındaki “yerleşikler” ve içimizdeki linobambakiler ise taraftar idi.

               “Planlanmış sürecin” başlangıcı 2003’de “bir gece ansızın” kapıların açılması idi.

                Kapıların açılmasını anlayamadığım gibi her hafta birkaç dayak hâdisesi olduğu halde (milli ve dini bayramlar dâhil) kapılardan konvoy halinde “güneydeki Avrupa”ya akılmasını, içimizdeki linobambakilerin Rum kimliği-pasaportu almasını da asla anlamamıştım, hâlâ da anlayamıyorum.

                74-2004 aralığında Kıbrıs Türkleri adaya mı hapsolmuştu, hiçbir yere çıkamayıp nefes mi alamıyorlardı?

                Her tarafa posta koyan, AB ile de neredeyse köprüleri atma raddesine gelen Türkiye’nin artık; AB’ye girme yolunda AB üyesi Rum tarafının koyduğu çekinceleri ortadan kaldırma konusunda alttan almasına da lüzum kalmadığına göre “Kıbrıs’ta tâviz” vermesi düşük bir ihtimaldi ama yine de içimizde endişe yok değildi.

                Barış Burcu toprakta %29.2’ye inmelerine rağmen Rum tarafının, geçmişte “hayır” dedikleri Analarının Planı’daki %28.7’den daha da azından söz ettiğini; iade edilecek topraklara dönecek Rumların sayısının 78 ilâ 92.000 olmasını dayattıklarını açıkladı.

                Orada halen, 42 yıldan beri oturmakta olan Türkler; bir insan ömrü içinde üçüncü defa nereye ve nasıl göç edeceklerdi, nasıl iş-aş-okul edineceklerdi, hiç düşünülmüş müydü?

                Rum basınına göre iade edilecek toprak ve oralara gelecek Rum miktarından sonra üçüncü kritik konu “kıyı şeridi” uzunluğu imiş, Türk tarafının kıyıları Rumlardan fazlaymış…

                Yapmayın Allah aşkına… Saçmalığa bakar mısınız?

                O zaman, meselâ Türk tarafının arazi yüksekliği de (Beşparmaklar), Rum tarafından (Trodos) az. Eşitlenmesi için Trodos’un belli yükseltileri de bize verilsin.

                Lâf aramızda benim gözüm 75’de kuzeye göç eden 15 köy arazisinde.

                Barış Burcu açıklamasında, “Toprak kriterlerinde de, sanki toprak konusu tümden ceplerinde olacakmış gibi bir pazarlık anlayışı ile geldiler. Oysa uzlaşı ve görüşmemizin mantığı bu değildi” dedikten sonra “42 yıldır barış için mücadele veren bir kişi olduğunu” belirterek, “Hayatımın en büyük hayal kırıklıklarından birini yaşadım” dedi.

                Bu satırların yazarının 1972’de kısa süreli bir “Vreçça macerası” olduğuna göre hayal kırıklığı konusunda Burcu’dan 2 yıl daha kıdemlidir.

                Rum’un 74’den beri her görüşmede “verilen”i, anlaşma sonuçlanmış gibi cebine atarak bir sonraki toplantıya o noktadan başladığını 44 yıldır ben biliyorum da Burcu neden bilmiyor ve “Sanki toprak konusu tümden ceplerinde olacakmış gibi bir pazarlık anlayışı ile geldiler” diyebiliyor?

                Bakın 1979’da TÖRE’de ne yazmışız;

                «-Adanın her tarafını Rum’a bırakıp, biz yalnız Girne iç limanında oturalım, gelin anlaşalım- deseniz, Rum ertesi gün İç limandaki kayıkları Kurtarma Komitesi kurup, kayık motorlarının akıbeti hakkında Birleşmiş Miletler Genel Kurulunda görüşme açılmasını isteyecektir”.

               

                “Bütün dualarım Rumların üzerine olsun”…. 22 Kasım 2016


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir