NECDET BULUZ
Doların yükselişinin önüne geçilemiyor. Dolar’daki yükseliş, Türk Lirası’nı da eritiyor. Bugünün hesabı ile TL. Dolar karşısında % 10 değer yitirdi. Bu da devalüasyon anlamına geliyor. Her geçen gün cebimizdeki paranın eridiğini görüyoruz. Sıkıntı ise giderek artıyor. Son yapılan hesaplara göre Türk Lirasının Dolar karşısındaki yıllık değer kaybının % 17,7 olacağı söyleniyor.
Paramızdaki değerin düşmesi Dolar’a olan talebi artırıyor. Bu da hali ile Doların yükselişini hızlandırıyor.
Merkez Bankası’nın son açıkladığı verilere göre yabancı yatırımcılar 4-11 Kasım haftasında tam 984 milyon dolarlık satış gerçekleştirdiler. Bu satışın 306 milyon doları hisse senedinden, 678 milyon doları ise devlet iç borçlanma senedinden oluştu.
Daha önceleri Dolar’a yatırım yapanlar için “Dolar alan pişman olacaktır” diyenlerin bu tahminleri tutmadı. Tam tersi Doların hızı kesilemiyor. Alınan tüm önlemlere rağmen de yükseliş sürüyor. Zaten bu artışın iç ve dış borçları nasıl katladığı, girdilerdeki fiyatları nasıl etkilediğini sıkça yinelemeye gerek görmüyoruz.
Şu gerçeğin altını çizelim:
Hayatımız Dolara bağlı. Dolar’daki her artış, hayatımızdaki pahalılığı daha da artırıyor. Akaryakıttan tutun, iğneden ipliğe her şeyi etkiliyor. Döviz ile borçlananlar iflas ediyor. Borcu olan parasını ödeyemiyor. İthal malların fiyatları sürekli artış gösteriyor.
Bir önemli konu daha var:
Dolar’daki aşırı yükseliş küresel güçlenmeye ve iç siyasi kaygılarla da yakından ilgilidir. ABD Merkez Bankası(Fed) Başkanı Janet Yellen’in bir açıklaması bile Doları bir anda uçurabiliyor. Siyasi kaygılar ülkemize döviz girişini engelliyor, yatırım yapacak dış sermaye gelmiyor, gelen de kaçıyor. Bankalardan döviz eksiliyor.
Diğer taraftan yurtiçinde Başkanlık, Anayasa değişiklikleri, referandum gibi tartışmalar ile jeopolitik riskler TL’deki kırılganlığın artmasına neden oluyor. Bu gerçeği de görmeden gelemeyiz.
Aslına bakılacak olursa tüm dünyada ekonomiler sarsıntı geçiriyor. Ancak, buna karşı önlemler de alıyorlar. Biz ise her nedense kaderimize razı olmuş görüntüsü içinde hareket ediyoruz. Tüm dünya ekonomileri adeta allak bullak olmuş, neredeyse bütün ülkeler ekonomilerindeki sıkıntıları aşmaya odaklanmış, biz ise tüm dikkatimizi siyasete çevirmişiz. Bu da sonuçta karşımıza doların değerlenmesini daha da hızlandıran bir etken olarak ortaya çıkıyor çıkıyor. Dolar tüm dünyada güçleniyor ve bundan TL de nasibini alıyor. Ama biz TL’nin diğer paralardan daha fazla değer yitirmesine dönük adımları atma konusunda görebildiğimiz kadarı ile beklenen olumlu adımları atamıyoruz.
Piyasada da dolara talep var. Merkez Bankası ufak ufak önlem almaya, en azından döviz likiditesini artırmaya çalışıyor. Ancak bunun da Dolar’ın ateşini düşürmeye yetmediğini görüyoruz.
Geçenlerde gazeteci arkadaşımız Ahmet Faruk Urfalı sosyal medyada Dolar ve ekonomimizdeki son durum ile ilgili tespitlerini paylaştı. Gerçekleri yansıtan bu yazıyı biz de konumuz içinde olduğu için sizlerle paylaşmak istedik:
“Türkiye’de emisyon hacmi yani dolaşıma çıkan banknot + madeni para tutarı 93,9 milyar TL’dir. Banka kasalarındaki yaklaşık 12 milyar TL’ vardır. 12 milyarı düşersek kalan 81,9 milyar TL dolaşımdaki para miktarına ulaşmış oluruz. Yani Türkiye’de piyasalarda dolaşan, bireylerin evlerinde, cüzdanlarında bulunan, şirketlerin kasalarında duran paraların toplamı budur. Bu parada Dolar-Euro karşısında gün ve gün değer olarak erimektedir.128 milyar dolarda merkez bankası kasasında döviz rezervi vardır. Bu paranın da yarısı döviz cinsinden 2017 yılı borç ve faizine gidecek. Yani bu para 2 yıllık dış borca ancak yetmektedir.:)
2017 yılında Hazine Müsteşarlığı tarafından, 80,5 milyar TL anapara ve 52,7 milyar TL faiz olmak üzere toplam 133,1 milyar TL tutarında borç servisi gerçekleştirilmesi, borç servisinin 98,1 milyar TL’sinin iç borç, 35,0 milyar TL’sinin ise dış borç servisi olarak yapılması öngörülmektedir. İç borç servisinin 78,4 milyar TL’lik kısmının piyasaya yapılacak ödemelerden, 19,7 milyar TL’lik kısmının ise kamu kurumlarına rekabetçi olmayan teklif ( ROT ) yoluyla gerçekleştirilen satışların ödemelerinden oluşması öngörülmektedir.
Kamu kurum ve kuruluşları Devlet İçi Borçlanma Senedi ihalelerine rekabetçi olmayan teklif (ROT) ile katılabilmektedirler. ROT, kamu kurum ve kuruluşları ile Piyasa Yapıcı Bankalara tanınan bir hak olup, katılımcılar ROT ile DİBS’leri ihale’de oluşan ortalama fiyattan almaktadırlar.
Yani Sizin anlayacağınız 2017 yılı yüklü miktar da yabancı kaynak bulunamadığı takdir de, borçla yapılması planlanan bütün yatırımların duracağı, mevcut devam eden yatırımların kaynak ve para bulunmamasından dolayı parasızlık nedeni ile tamamlanamayacağı, sıfır * sıfır :El’de var sıfır yılı olacak.
Biraz karışık gibi anlattım ama dikkatli okursanız karışık değil..:) Herkes hesabını-kitabını ona göre yapsın. Parası olan parasına sahip çıksın.Yatırım ve iş yapmak isteyende para kazanır öderim diye düşünerek kredi ile borca girmesin…! Nisan ayı geldiğinde bu yazıyı okuyanlar ” Faruk Kasım ayında face de yazmıştı ” diyeceksiniz..:)”
[email protected]
www.facebook.com/necdet.buluz