AK Parti Milletvekili Prof. Dr. Burhan Kuzu NTV kanalında “Avrupa’dan Çıkalım” dedikten sonra 11’nci Cumhurbaşkanı Doç. Dr. Abdullah Gül, Türkiye Kalite Derneği’nce düzenlenen 25’nci Kalite Kongresi’nin açılışında yaşanan süreci sağlıklı bulmadığını şöyle belirtmiştir: “Esas hedef, AB’nin 27-28 üye ülkesinden biri olmak değildir; mesele o seviyede bir ülke olmaktır. Bunu Avrupa’yı tatmin etmek, Avrupa’ya taviz vermek anlamında görürseniz yanılırsınız…
Nihayetinde bu süreç içerisinde Türkiye’ye en büyük yabancı sermaye böyle geldi. 2002’den önce Türkiye’ye yıllık 1 milyar dolar yabancı sermaye ancak gelirdi. Öyle yıllar oldu ki biz bu reform sürecine başladık, bütün kurallarımızı ‘upgrate’ ettiğimizde Türkiye’ye yıllık 25 milyar dolar hatta 28 milyar dolara kadar sermaye geldi. Zaten tasarrufu olmayan bir ülkeyiz, tasarruf olmayınca nasıl yatırım yapacaksın, nasıl büyüyeceksin?…
Temel hak ve özgürlükler konusunda standartlarımız daha yüksek değilse bu Avrupalıya verilen bir hak mı yoksa Türkiye halkına verilen bir hak mı? Türk halkını temel hak ve özgürlük standartlarını yükseltiysek bu kendi halkımız adına onur duymamız gerekir…Bu süreç bizim işimize yarıyor mu yaramıyor mu? Sürekli işimize yaramıştır, ekonomik olarak da siyasi olarak da yaramıştır.”
Burhan Kuzu Avrupa’dan çıkalım derken sanırım “AB’den çıkalım” anlamında bir açıklamada bulunmuştur. Bir hukukçu olan Prof. Dr. Kuzu sanrım uluslararası hukuk açısından yapılan anlaşmaların ne şekilde sonlandırılıcılığını konusunda eksik bilgi sahibidir.
Avrupa Birliği ile ilişkilerin sonlandırılabilmesi için AB ile imzalanmış Ankara Anlaşması ve Katma Protokol’ün karşılıklı olarak anlaşarak feshedilmesi gerekir. Nitekim İngiltere’nin AB’den ayrılma sürecine de hakim değildir. Ayrıca Türkiye İngiltere gibi AB üyesi olmadığı için AB’den çıkması da söz konusu değildir. Özetle, “Avrupa’dan Çıkalım” demekle Avrupa’dan çıkılmamaktadır.
Burhan Kuzu Avrupa’dan çıkalım demektedir ama binlerce mülteci Türkiye üzerinden ölümü göze alarak Avrupa’ya geçmeye çalışmaktadır. Acaba neden? Sayın Kuzu’nun ne düşündüğünü merak etmekteyim.
Önceki Cumhurbaşkanı Gül’ün aksine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Külliye’nin Kongre Merkezi’nde yapılan Milli Tarım Projesi toplantısında “Batı idam olmaz diyor ey Batı bu milletin kaderi sizin elinizde değil bizim elimizde. Kimsin sen ya?… Sen daha Türkiye’yi tanıyamamışsın. ‘Müzakereleri durdururuz’ diyor hemen kararınızı verin. Sayın Başbakan bakanlar burada ben de Cumhurbaşkanı olarak diyorum ki yıl sonuna kadar sabredelim ondan sonra millete gidelim. İngiltere bile millete gitti ihtiyacı yoktu AB içindeydi millet çıkalım dedi çıktılar.” demiştir.
AK Parti, kurulduktan sonra Türkiye’nin AB üyeliği için önemli reformlar gerçekleştirmiştir.
Türk siyasetinde hiç bir parti AK Parti kadar AB yanlısı olmamış, Cumhuriyet tarihinin en AB’ci hükümetleri olarak tarihe geçmiş, AB’ye ilk başvurusundan günümüze kadar en çok AK Parti döneminde müzakere başlığı açılmıştır. Buna rağmen Burhan Kuzu’nun “Avrupa’dan çıkalım” açıklamasını anlamak mümkün değildir.
AB Komisyonu, Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakereleri süreci kapsamında 2016 yılını değerlendiren 8 Kasım tarihili raporunda 15 Temmuz darbe girişimini güçlü bir şekilde kınamış, Türk demokratik kurumlarıyla dayanışma içinde olduğunu açıklamıştır. AB Komisyonu Batı Balkan ülkelerini ve Türkiye’yi kapsayan 2016 genişleme paketinde ise “ifade özgürlüğü, cinsiyet ayrımcılığı ve demokratik kurumların işleyişindeki sorunlar gibi konular endişe kaynağı olmaya devam etmektedir” denilmiştir.
Fakat, AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn yürütülen terör soruşturmalarında ifade vermeye gitmediği için hakkında gözaltı kararı alınan ve terör örgütü PKK’ya silah taşıdığına dair görüntüleri ortaya çıkan HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ile görüşmüştür. Görüşmeye, 5 yıl Kandil Dağı’nda PKK saflarında yer alan ve terör faaliyetleri sebebiyle kırmızı bültenle aranan HDP’nin Avrupa Temsilcisi Eyüp Doru da katılmıştır. Hahn, görüşmeden fotoğraf ve görüntü alınmasına izin vermemiştir. Bu, AB’nin bir çifte standardıdır.
Avrupa Birliği’nin ve de Batı’nın Türkiye’ye karşı uyguladığı çifte standartlara ben Bobon kriterleri diyorum. Bu kriterler Avrupa Birliği’nde Türkiye’ye yapılan ayırımcılığı belirtmek üzere ilk defa tarafımdan kullanılan ve Türkçe literatüre giren bir kavramdır. Kriterlerin açılımı söyledir: Bo: Bizden Olanlar, Bon: Bizden OlmayaNlar. Türkiye, bazı AB liderleri (Merkel ve Sarkozy gibi) ve Avrupalılar tarafından Bon kapsamında algılandığı için daima önüne engel çıkarılan ülke olmuş, Ankara ve Brüksel’deki terör olaylarını kınama konusundaki farklı tutumlar buna örnek oluşturmuştur
AB’ye üye oluruz ya da olamayız. Zaten 57 yıldır kapısında üye olmak için bekletiliyoruz. Fakat Türkiye ekonomisi AB ekonomisi ile büyük ölçüde entegre olmuştur. Avrupa Birliği, ihracatımızın yüzde 45’ini yaptığımız, doğrudan yabancı yatırımların yüzde 74’nün kaynaklandığı önemli bir ekonomik ortağımızdır. Bu yıl sayı düşmüş olsa da 2015 yılında AB’den gelen turist sayısı 16 milyondur. AB ülkelerinde 3.8 milyon Türk vatandaşı yaşamaktadır. Bu bakımdan AB Türkiye açısından vazgeçilmezdir. Aksi bir durum, Türkiye’de “eksen tartışmalarını” gündeme getirir. Bu eksen hiçbir zaman “Şanghay Beşlisi” ya da “Şanghay İşbirliği Kuruluşu” olamaz.
Türkler Batı’ya yönelmiş bir millettir. Atatürk’ün 29 Ekim 1923 tarihinde açıkladığı hedeften şaşmamak gerekir: “Memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bütün çalışmamız Türkiye’de asri binaenaleyh batılı bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek arzu edipte Batı’ya yönelmemiş millet hangisidir?” Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek CNN Türk’te Türkiye’nin Batı’dan kopmaması gerektiğini özellikle belirtmiştir. Batı dünyasından kopan Türkiye, 2023 hedeflerine ulaşamaz ve kendini Ortadoğu’nun çıkmaz sokaklarında bulur.
Yazıları posta kutunda oku