10 KASIM 2016
Hüseyin MÜMTAZ
Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir.
Bana, insanlar üstünde bir doğuş atfetmeye kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek fevkalâdelik, Türk olarak dünyaya gelmemdir.
Bu memleket tarihte Türk’tü, halde Türk’tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır.
Türk! Övün, çalış, güven.
Bir Türk, dünyaya bedeldir.
Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne yedi bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik, tabiatın rüzgârlarıyla sallandı; beşiğin içindeki çocuk, tabiatın yağmurlarıyla yıkandı; o çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvelâ korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı; onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu, tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur: Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.
Bir millet, unsur-u aslînin içinden çıkan şahıs tarafından idare edilmiyorsa, izmihlâl mutlak ve mukadderdir.
Ne mutlu Türküm diyene!
Onkasım Bindokuzyüzotuzsekiz