Amerikan başkanlık seçimlerini nasıl yorumlamak gerekir emin değilim. Ancak seçimleri, sembolü fil olan Cumhuriyetçi Parti adayı Donald Trump kazandığına ve sembolü eşek olan Demokrat Parti adayı Hillary Clintonn kaybettiğine göre; bu seçimin sonuçlarını ünlü bir atasözümüzle şöyle özetleyebiliriz aslında: Filler tepişti eşekler öldü!
Öte yandan biz ABD’yi şimdiye kadar hep gayların ve eşcinsellerin işgaline uğramış bir ülke olarak bilirdik; meğer ABD, büsbütün kazakmış erenler. Boşuna değilmiş, ABD’nin bütün dünyayı kendi çöplüğü yerine koyup horoz gibi eşindiği! Adamlar gerçekten de horozmuş. Hem de kart horoz türünden. 240 yıllık tarihinde tam 44 ayrı başkan tarafından yönetilmiş ABD. Donald Trump 45.si. Peki şimdiye kadar bu ülke, hiç kadın başkan tarafından yönetilmiş mi? Ne gezer; kadınlar ancak rüyalarında görüyor ABD başkanlığını. Hillary Clintonn la bu rüya gerçeğe dönüşür gibi oldu ama sonunda onun da rüya gördüğü anlaşıldı. Gerçek Amerikan Rüyası (The American Dream) denilen şey de bu olsa gerek. Yani Amerikalı kadının başkanlığı ancak rüyasında görmesi…
Fatih Altaylı Dün Akşam Nasıl Çuvalladı?
Dün akşam (8 Kasım) gerek Habertürk’de, gerekse CNN-TÜRK’de, Amerikan seçimlerine ilişkin tartışma programlarını takip etmeye çalıştım. Hiç kimse Trump demedi iyi mi? Hatta Hasan Köni, İlter Turan gibi koca koca profesörler bile. Fatih Altaylı ise profesörlere şöyle bir soru bile sordu: “Hocam ABD’de bir kadının başkan olacağı neredeyse kesin gibi. Peki bundan sonra mesela bir gay ABD başkanı olabilir mi?” Profesörlerin cevabı ise kahkahalar eşliğinde: “Neden olmasın?” oldu.
CNN-TÜRK’de Şirin Payzın’ın konuklarından birisi olan Kadir Has Ü. Öğretim üyesi en Doç.Dr. Ahmet Kasım Han ise konuya ilişkin sözlerini “Hillary Clintonn” diyerek noktaladı. Oysa biz, uzun zamandır işte sözüm ona bu uzmanların geyiklerini izlemeye mahkum edilmiş bir milletiz. Vallahi yazık bize.
İşin daha da ilginci; üzerinde zaten “Alo Fatih yöntemiyle yönetiliyor” yaftası bulunan Habertürk’de yayınlanan program esnasında “Trump mı kazanır, Clintonn mu kazanır” şeklinde bir anket yapıldı ve programın sonlarında da 4 bin küsur kişinin katıldığı sözüm ona ankette %54 ile Hillary Clintonn ABD Başkanı ilan edildi! Bana göre; dün akşam başta Fatih Altaylı olmak üzere, pek çok gazeteci ve siyaset uzmanıyım diyerek ekranlara çıkan akademisyen çuvallamış durumdalar. Elbette onların dolduruşuyla ileri geri yorum yapan bizim gibi adamlar da.
Oysa çok değil, son 25-30 yılda yapılan ABD seçimlerini dikkate alsaydık, seçimleri Cumhuriyetçi Parti adayı Trump’ın kazanacağını kolaylıkla tahmin edebilirdik. Çünkü 1981’den bu yana ABD’de hiçbir parti üst üste iki kereden fazla seçim kazanamamıştır. Bunun tek istisnası var; o da Cumhuriyetçi Başkan Ronald Wilson Reagan’dan sonra aynı partiden George Herbert Walker Bush’un (Baba Bush) başkan seçilmiş olmasıdır. 1981-1989 yılları arasında Başkanlık yapan Reagan’dan sonra George Bush başkan seçilmiş ve böylece ABD, 1981-93 yılları arasında üç dönem üst üste Cumhuriyetçi Parti tarafından yönetilmiştir. Ondan sonra iki dönem üst üste DP’li Bill Clinton, arkasından iki dönem üst üste CP’li George Walker Bush (Oğul Bush), ondan sonra da üst üste iki dönem bilindiği gibi DP’li Barack Obama Başkan seçilmiştir.
Demek ki; başkanlık sırası Cumhuriyetçi Parti adayına gelmiş bulunmaktaydı. Gelin görün ki; bunu hiç kimse dillendiremedi Türkiye’de. Belki de işimize öyle geldi. Ne de olsa Clintonn’lar bizim için aileden birileriydi ve Marmara Depremi’nden sonra Erkan Bebek, koca ABD Başkanı’nın burnunu bile sıkmıştı. Dolayısıyla; hâlâ 1999 yılının Erkan Bebeği ile dönemin ABD Başkanı Bill Clintonn arasındaki cilveleşmenin etkisi ve sempatisine takılmış kalmış bulunmaktayız. Onun için de içimizden gizliden gizliye H.Clintonn’un kazanmasını istedik ve o yönde yazılar yazıp, o yönde yorumlar yaptık şimdiye kadar. Oysa olayın üzerinden tam 17 yıl geçti ve Erkan Bebek neredeyse askerlik çağına geldi. Anlaşılıyor ki; gazeteci olsun, yazar olsun, bilim adamı olsun, siyasetçi olsun, kim olursa olsun, bu ülkenin insanı hâlâ aklıyla düşünmeyi öğrenemedi ve hala duygularıyla hareket etmektedir.
Trump ve Türkiye
Türkiye’de içten içe Hillary Clintonn’un kazanmasının istendiği muhakkak. Peki şimdi ne olacak? Bana sorarsanız Donald Trump yönetimindeki ABD ile olan ilişkilerimiz, H.Clintonn yönetimindeki ilişkilerden çok daha iyi olacaktır. DP’li Barack Obama döneminde neredeyse ABD ile kanlı bıçaklı olmuş durumdayız. Bundan daha kötü ne olabilir ki? Bundan daha kötüsü ABD ile savaşa tutuşmamız olabilir ancak. Bu sebeple, Obama’nın stratejisini devam ettireceği anlaşılan Clintonn’un kaybetmesi, ABD-Türkiye ilişkileri açısından bir şans olabilir. Bu sebeple sosyal medyada yapılan “Dinciler Clintonn’u destekliyorsa, Trump’ın kazanması Türkiye için iyidir” diyen paylaşımcıları kutluyorum. Doğru bir tespitte bulunmuşlar. Ben bu sözü, izninizle “Dinciler Clintonn’u destekliyorsa, Trump’ın kazanması, Laik Türkiye için iyidir” şeklinde kısmen değiştirerek kabul ediyorum.
Unutulmasın ki; 15 Temmuz 2016 günü Türkiye’de gerçekleştirilmek istenen dinci-gerici bir darbe idi ve bu darbenin başarısız generalleri için DP’li Barack Obama yönetiminin Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper “Türkiye’deki muhataplarımız”, Merkez Kuvvetleri Komutanı Joseph Votel ise “Amerikan ordusunun yakın müttefikleri” tabirini kullanmışlardır. Başkanlık seçimini H.Clintonn kazansaydı bu adamlar muhtemelen yerlerinde duruyor olacaklardı. Şimdi ise en azından bu kabil Türk düşmanlarının görevden alınma ihtimali bulunmaktadır.
Feto’nun Kaderi de Apo’nun Kaderi Gibi Olabilir
Öte yandan bize göre; ABD başkanlık seçimlerini Trump kazanmış olması, FETÖ elebaşı Gülen’in iade ihtimalini biraz daha güçlendirmiş bulunmaktadır. Zira FETÖ’nün, H.Clintonn’a oynadığı ve Clintonn’un seçim kampanyasına 1 milyon doların üzerinde bağış yaptığına, Clintonn ve Demokrat Parti yönetimi ile sıkı ilişkiler içinde olduğuna ilişkin haberler var medyada. Donald Trump ve adamları, bunun herhalde farkındadır. Çünkü bu konu ABD basınında da çok geniş şekilde yer almıştır. Bu durumda Trump yönetiminin, FETÖ elebaşını ülkesinde daha uzun süre tutmayacağı düşünülmelidir. Çünkü adam, Müslümanlardan rahatsız olduğunu ve Müslümanları Amerika’ya sokmamayı bile düşündüğünü açıkça dile getirmiş bulunmaktadır.
Bu sebeple uluslararası sorun haline gelmiş bulunan ve 15 Temmuz’da sebep olduğu olayın vahametinden hareketle; Müslüman olup olmadığı tartışılsa bile en azından Nüfus Cüzdanı’nda “İslam” yazan bir din adamı olan F.Gülen’i, Türkiye’yi karşısına alma pahasına ülkesinde tutmaya devam etmemesi ve Türkiye’ye iade etmesi, akla uygundur ve muhtemelen öyle de olacaktır.
Çünkü Trump, bidayette bir tüccardır ve olaylara siyasetten çok ABD’nin maddi çıkarları açısından ve ticaret kafası ile yaklaşacaktır. Tüccar kafası ve kadınlara düşkünlüğü ise, muhtemelen hayatında kerhane işletmeciliği ve kadın satıcılığı da bulunan Alman kökenli dedesi Friedrich Trump’tan geliyor olmalıdır(*)
Esasen seçim belli olduktan sonra yapmış olduğu konuşmada da diğer ülkelerle olan ilişkilerinde hadiselere ABD’nin çıkarları açısından ve diğer ülkelerin çıkarlarını da gözeterek adilane bir şekilde yaklaşacağını ifade etmiştir. Bu tavır, Türkiye açısından ümit verici, FETÖ açısından ise ümit kırıcıdır. Trump’ın Türkiye’de bazı yatırımlarının bulunuyor olması da cabasıdır…
Kanaatimizce FETÖ elebaşı Gülen ve adamları da bunun farkındadır ve şu anda muhtemelen ABD’de seçim sonuçlarının tartışmaya açıldığı karmaşadan istifade ederek Amerika’dan kaçma planlarını devreye sokmuş olmalıdırlar. Esasen medyada, Gülen ve adamlarının ABD’den ayrılarak Kanada’ya kaçacaklarına dair iddialar bulunmaktadır. Umumi kanaatin aksine, böyle bir durumda Türkiye’nin elinin daha da güçleneceğini düşünüyorum ben. Çünkü Gülen’in ABD’en çıkması önemlidir ve atalar “duvarda yerinden oynayan taş bir daha yer tutmaz” demişlerdir. Ya da “Altına yel oynayan taş yer tutmaz”.
Hatırlayın lütfen; Apo da Suriye’den çıkınca kendisine sığınacak ülke bulamamıştı. Rusya, Yunanistan, İtalya arasında günlerce gidip geldikten sonra Kenya’da yakayı ele vermişti İmralı Canisi. Feto’nun kaderi de Apo gibi olabilir bence. Kanada’dan mercimek ithalini durduğumuz anda Gülen elimizde demektir kısaca :)) Kanada’da bulunan çakma papaz Tuncay Güney bile koruyamaz artık Gülen’i! Benim korkum; Gülen’in, Kanada’ya değil, iadesi çok daha zor olan Belçika gibi AB üyesi bir ülkeye kaçmasıdır. Umarım devletimiz bunun da tedbirlerini alıyordur…
_____________
(*) Bkz. Soner Yalçın, “Kadın Satıcısının torunu Donalt Trump” başlıklı yazısı,
Yazıları posta kutunda oku