Türkiye hâlâ bir demokrasi mi?

İngiliz özerk yayın kuruluşu BBC’de 5 kasım tarihinde “Türkiye hâlâ bir demokrasi mi?” başlığı ile bir yazı yayınlandı. Yazıdan bazı bölümler :

bbcturkey

  • Konu demokrasi vizyonuna geldiğinde bu ülkede iki gerçeklik söz konusu, tarafların her birinin kendi anlatısı var. Ve bu iki zıt kutup giderek hiç biraraya gelmeyecekmiş gibi görünüyor.
  • Türkiye’ye ne oldu? Dört yıl önce Batı’da Müslüman dünyaya örnek gösteriliyordu: (Sorunlu da olsa) Bir demokrasiydi
  • Bu hafta, Dünya İstikrar Projesi’nin hukukun üstünlüğü endeksinde Türkiye 113 ülke arasında İran’la ve Myanmar’ın hemen ardından 99’uncu sırada yer aldı. Dünyanın en çok gazeteci hapseden ülkesi olarak yerini yeniden aldı. Bu makale için söyleşi talep ettiğim birkaç yorumcu, seslerini çıkarmaktan korktukları için isimlerini vermeye isteksizdi.
  • Türkiye’nin en yoğun Kürt nüfusuna sahip olan Diyarbakır kentinde, belediyenin eş genel başkanları, Türkiye ve Batı’nın terör örgütü saydığı PKK’yle bağlantılı oldukları iddiasıyla tutuklandı.
  • 10 bin memur daha, hükümetin başarısz darbeyi plandığına inandığı din adamı Fethullah Gülen’i destekleme suçlamasıyla görevden alındı. Böylece, Temmuz ayından bu yana açığa alınan veya görevden alınan memur sayısı 100 bine yükseldi.
  • Ankara’da Gülen’le bağlantılı oldukları gerekçesiyle 137 akademisyen hakkında daha tutuklama kararı çıkarıldı. Temmuz’dan bu yana yaklaşık 37 bin kişi tutuklandı.
  • Üniversite rektörlerinin akademisyenlerin bir aday belirlemesiyle değil, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından seçilmesi için yasa değişikliği yapıldı
  • 15 medya kuruluşu daha kapatıldı. Temmuz’dan bu yana 170 medya kurumu kapatılmış oldu.
  • Türkiye’nin en eski anaakım gazetesin Cumhuriyet’in editörü, karikatüristi ve diğer çalışanları PKK ve Fethullah Gülen’i destekleme suçlamasıyla tutuklandı. Cumhuriyet, Kürt militanlığını ve İslamcı Gülen hareketini düzenli olarak kınamış bir laiklik kalesi.
  • Türkiye’nin üçüncü büyük partisi olan Kürt yanlısı HDP’nin liderleri ve bazı vekilleri PKK’yle bağlantılı oldukları iddiasıyla tutuklandı. Partinin destekçileri, bunun HDP’yi Meclis dışına itmeyi ve Erdoğan’ın gücünü artırmayı amaçlayan bir hamle olduğunu söylüyor. Saatler sonra Diyarbakır’da bir arabada patlayan bomba dokuz kişiyi öldürdü. Hükümet PKK’yi suçladı ama IŞİD saldırıyı tartışmalı bir biçimde üstlendi.
  • Hükümet Türkiye’nin güneydoğusunda interneti kesti; WhatsApp, Twitter ve VPN’ler ülke çağında kullanılamaz hale getirilecek şekilde yavaşlatıldı.
  • Türk lirası Amerikan doları karşısında tarihi bir değer kaybetti.
  • AB’den gelen eleştirilerin ve Avrupa Parlamentosu Başkanı’nın ‘Türkiye’nin bir kırmızı çizgiyi aştığını’ söylemesinin ardından, Türkiye Başbakanı “Kardeşim senin çizgine mizgine biz bakmayız. Kırmızı çizgiyi millet çizer bize millet. Senin çizginin ne hükmü var? Senin çizginin üstüne bir çizgi de biz çizeriz” dedi ve Cumhurbaşkanı da Almanya’yı teröristleri korumakla suçladı.

TİRAN MI, KURTARICI MI?

Türkiye hâlâ bir demokrasi mi? Yanıt her zamanki gibi, bu kutuplaşmış ülkenin hangi tarafından konuştuğunuza bağlı. Darbe sonrası tasfiyelerin mağduru olan solcular, laikler ve Erdoğan muhaliflerine göre, meydan okumalarla sarsılan cumhurbaşkanının muhalifleri uzaklaştırıp onlara dava açması ve kendisine aşırı sadık küçük bir ekibe başvurmaya başlamasından sonra, burada demokrasi öldü.

Fakat ülkenin diğer yarısı – ki ülke neredeyse eşit bir biçimde ikiye bölünmüş durumda – Türkiye’yi daha iyi hale getiren ve dünyanın geri kalanı tarafından yanlış anlaşılan bir adama tapıyor. Türkiye’nin PKK, ‘Gülenciler’, Irak ve Suriye’yle sınırdaş olarak coğrafi talihsizliği nedeniyle karşı karşıya bulunduğu terör tehdidinin seviyesinin Batı tarafından teslim edilmediğini düşünüyorlar. Onların argümanına göre, bütün siyasetçiler yolsuz ama en azından bu cumhurbaşkanı ülkenin dindar kesimine eşitlik getirdi, hastane ve okullar inşa etti; ve o, Türklerin derinden ihtiyaç duyduğu büyük lider.

15 Temmuz, hükümet ve destekçileri tarafından Türkiye’nin demokratik olgunluğunun bir simgesi olarak gösteriliyor: O gün, tanklara ve darbecilere direnmek için insanlar sokağa çıktı; ülke tarihinde beşinci defa darbe gerçekleşmesini engelledi, Türklerin liderlerini silah zoruyla değil seçim sandığında seçeceğini yüksek sesle dile getirdi, 240 kişi hayatını kaybetti.

BİRLİK DARBEYE KARŞI, HÜKÜMET LEHİNE DEĞİL

Fakat o gece savunulan demokrasinin türü ciddi biçimde tartışmalı. Darbeye karşı birlik, bu hükümetin lehindeki bir birlik anlamına gelmiyordu. Türkiye’de seçimler hâlâ görece özgür, fakat adil değil. İktidardaki Ak Parti medyaya çok büyük ölçüde hâkim ve seçmene baskı yapmakla suçlanıyor. Hükümet yanlısı olmayan medya kuruluşları bir avuç ve sayıları azalıyor. Ve Türkiye, Washington’ın IŞİD’le savaşan Suriyeli Kürtlere desteği nedeniyle ABD’yle ilişkilerinin gerilmesine ve Bağdat’la gerilimden dolayı da Musul’a koalisyon saldırısının dışında tutulmasına rağmen, hâlâ NATO’nun hayati önemdeki bir müttefiki.

Türkiye, Batı’nın vazgeçmeyi kaldıramayacağı kadar hayati bir ortak. Fakat konu demokrasi vizyonuna geldiğinde, bu ülkede iki gerçeklik söz konusu, tarafların her birinin kendi anlatısı var. Ve bu iki zıt kutup giderek hiç biraraya gelmeyecekmiş gibi görünüyor. (BBC News)


Yazıları posta kutunda oku