TSK desteğindeki ÖSO, yaklaşık bir aydır El-Bab’a 12 km. mesafede bekletiliyor.
Çünkü ABD öyle istiyor!
Membiç ise hala PKK’dan (PYD) temizlenmedi.
Öte yandan aynı ABD, bir taraftan ‘PKK ile mücadelede Türkiye’ye tam destek veriyoruz’ derken, bir taraftan da PKK’nın Suriye kolu PYD ile Rakka’ya operasyon başlatmış bulunuyor.
Rakka’ya birlikte operasyon konusunda adeta yalvaran Türkiye’ye ise nedense bir türlü sıcak bakmıyor.
Bir yandan da PKK’nın sözde Afrin kantonundan Yayladağı ilçemiz sınırlarına sürekli top atışları yapılıyor.
Dün de 4 adet top mermisi düştü bölgeye.
Benin anladığım, bizim bu stratejik alçak müttefik ABD, PYD ile ittifak ederek Rakka operasyonunu başlatmakla, Türkiye’nin desteğindeki ÖSO’nun kontrolüne giren bölgenin güneyini PKK’ya teslim etmeyi, yani Akdeniz’e açılacak Kürt koridorununu ÖSO’nun kontrolündeki bölgenin güneyinden geçirmeyi ve böylece Kobani ile Afrin arasındaki bağlantıyı daha güneyden kurmayı planlamaktadır. TSK’nin El-Bab’a girmesine izin vermemesinin altında da bu hain plan yatmaktadır.
Bize kalırsa Türkiye, ABD’nin her türlü karşı çıkmasına aldırmaksızın bir oldu bitti ile El-Bab’a girmeli, PKK’yı Membiç’ten kovmalı ve hatta mümkünse ülkemize yönelik sürekli taciz atışı yapılan Afrin bölgesine karşı da bir operasyon başlatarak bu bölgeyi de Türkmen ağırlıklı ÖSO güçlerinin kontrolüne vermelidir.
Burada yapılacak en önemli şey, gerekirse tıpkı Rusya ile olduğu gibi, Beşar Esat yönetimi ile de diplomatik ilişkiler kurmak ve Beşar Esat’a destek vermektir!
Bu sebeple Türkiye, hiç vakit geçirmeden Rusya’yı da devreye sokarak Beşar Esat yönetimi ile diplomatik ilişkiler kurarak birlikte hareket etmelidir.
Madem ABD alçağı, sürekli bizi oyalıyor ve müttefikliğe yakışmayacak biçimde tutum alıyor, yıllardır PKK’yı bazen açıktan, ancak çoğu kere de üstü örtülü biçimde destekliyor, TSK içinde sürekli kendisine yakın cuntalar oluşturuyor ve FETÖ elebaşını Türkiye’ye iade etmemekte ısrar ediyor; biz de bütün bu alçaklıklara karşı “Düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesi uyarınca, gerekirse Beşar Esat kozunu devreye sokabilmeliyiz. Tıpkı diğer büyük devletlerin yaptığı gibi…
Unutulmasın ki; diplomasi dehası olarak sunulan Ahmet Davutoğlu’nun öngörüsü tutmamış, Beşar Esat’ın kısa sürede gideceği düşünülerek oluşturulan politikalar iflas etmiştir.
Dolayısıyla; Beşar Esat kalıcıdır (en azından yakın gelecekte gideceğe pek benzemiyor) ve Suriye bizim komşumuzdur.
Yakındaki komşu ise uzaktaki akrabadan her zaman daha iyidir ve bizim huzurumuz için komşumuzun da huzurlu olması şarttır ki; “Ev alma komşu al” şeklindeki atasözümüz de zaten bunun için söylenmiştir.
Apartmanda sürekli aile için kavgalar yaşayan, mesela eşini ve çocuklarını sürekli döven bir komşudan, diğer apartman sakinleri nasıl bizar olursa, iç huzursuzluk yaşayan ülkeler de komşularını aynı şekilde rahatsız ederler.
Suriye ve Beşar Esat bizim için, tam da apartmanımızda aile içi kavgalar yaşayan ve bu sebeple aşağıdan, yukarıdan, yandan sürekli gürültü çıkararak bizi huzursuz eden komşumuz gibidir.
Bu huzursuzluğu gidermenin en kestirme yolu ise bellidir; apartman sakinleri olarak ya toplanıp komşuyu apartmandan atttıracaksınız, ya topluca apartmanı terkedeceksiniz, ya da komşunuzun ailesindeki huzursuzluğun giderilmesi için devreye gireceksiniz.
En insani olansa üçüncü yoldur.
Üzülerek söylemek gerekirse Türkiye, şimdiye kadar Suriye konusunda üçüncü yolu hiç denememiştir.
Tam tersine, komşumuzun aile huzurunun bozulmasına ivme kazandıracak bazı davranışlar sergilemiştir.
Tıpkı binlerce km. uzaktaki yabancı ülkelerin yaptıkları gibi, Suriye’de bazı muhalif grupları destekleyerek ve onlara cesaret vererek, ülkedeki krizin iç çatışmaya dönüşmesine katkıda bulunmuştur.
2011 yılına kadar son derece iyi giden ilişkileri, ülkemizin milli menfaatleri açısından ortada makul hiç bir gerekçe yok iken, aniden bitirivermiştir!
Şimdi “Müminler ancak kardeştir. O halde kardeşlerinizin arasını düzeltin” (Kur’an-ı Kerim, 49/10) ayeti kerimesi mucibince Türkiye, Suriye’deki iç huzursuzluğu giderecek şekilde tavır almak zorundadır ve bunun en etkili yolu da Beşar Esat yönetimi ile yani ailenin reisi ile ilişki kurmaktan geçmektedir.
Bunun için de devletimizi yönetenlerin, iki de bir yaptıkları mezhep vurgusunu bir an önce terkederek, hadiselere, hasseten Suriye olayına milli menfaatler zaviyesinden bakmaları gerekmektedir.
Bu konuda deneyimli siyaset ve devlet adamı Deniz Baykal’ın sözlerine kulak vermekte fayda vardır.
Geçenlerde katılmış olduğu bir TV programında (Tarafsız Bölge) Türkiye’nin Esat yönetimi ile ilişki kurmasını ve bu konuda üstüne düyeni yapmaya hazır olduğunu söyledi Deniz Baykal.
Baykal’a katılıyorum.
Türkiye, gerek Suriye ve gerekse Irak konusunda kendi göbeğini kendisi kesmek zorundadır.
Suriye konusunda, ABD’nin telkin ve tavsiyeleriyle ikili ilişkileri bozduğumuz ve bundan çok büyük zarar gördüğümüz ortadadır.
Ki; Türkiye’nin Suriye problemi çerçevesinde uğradığı maddi kayıp, 25-30 milyar dolar civarındadır.
Bunu biz değil, bizzat Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan söyledi birkaç gün önce.
Suriyeli sığınmacılar için STK’larla birlikte yapılan harcamanın 25 milyar dolar olduğunu söyledi cumhurbaşkanı.
Suriye kaynaklı terör olaylarında veya Suriye’den açılan ateş sonucu ölen ve yaralanan vatandaşlarımızın manevi maliyetleri ise altından kalkılamayacak boyutlara ulaşmış bulunmaktadır.
Bu durum, devam ettirilecek ve katlanılacak bir durum değildir.
Devletimiz, her türlü yolu deneyerek tedbir almak ve vatandaşlarımızın can ve mal emniyetini sağlamak zorundadır.