ABD, artık müttefiklerinin Suriye’de, Irak, Yemen, Körfez ülkelerinde denge sağlayabilmesini olanaklı görmüyor.
Şam’a karşı saldırıyı başlatmak adına oluşturduğu çok devletli sözde IŞİD karşıtı koalisyondan ışık almıyor.
Tek seçenek kalan doğrudan askeri çarpışmayı da göze alamıyor…
*
O yüzden Rusya, Suriye’de hava savunma füze bataryalarını konuşlandırmış,
Hazar ve Karadeniz filoları emre amade,
Bir uçak gemisi ve üç yeni savaş gemisi Akdeniz’e seyir halindedir…
*
Rusya’nın müdahaleci tavrı Türkiye’nin “Güvenlikli Bölge” planlarını boşa çıkarmış,
İsrail’in; Suudi Arabistan ve Arap Dünyası ile geliştirdiği ilişkilere dayandırdığı İsrail-Filistin arasındaki barış ve bölgedeki güvenliğine dayanan stratejisi beklemeye kalmıştır…
*
Bu sırada Suriye hükümeti, Halep’te sivillerin şehri terk etmeleri ve teröristlerin kendilerini teslim etmeleri için bir geçit açmış, gerekli fırsatı vermiştir.
Ama Rusya’nın “İslamcı Cihad insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Halep kentinde tüm silahlı gruplar El Nusra ve Ahrar’uş Şam terör örgütlerine itaat ediyor. Bu örgütlerin terörist olarak kabul edilmesi gerekir” ısrarına rağmen,
Ufak bir ihtimalde olsa ABD günü geldiğinde B.Esad’ı devirmek için bu örgütleri halâ Halep’te tutuyor…
*
Bu tablonun önünde Suriye Devlet Başkanı B.El Esad, İngiliz Sunday Times gazetesine yaptığı açıklamada;
Şartların Suriye devleti ve ordusu yararına giderek güçlenmekte olduğunu,
Batılı ülkelerin artık Suriye’de iktidar değişikliği peşinde olmadığını,
Suriye yönetimi ve devlet başkanını resmen kabul ettiğini ve muhatap aldığını söylüyor.
Suriye ordusunun teröristleri Halep’ten çıkarmak ve şehri kurtarmak konusunda da kararlı olduğunu bildiriyor…
*
Bu sırada ABD’de başkanlık seçimlerinden iki gün önce,
ABD’nin silahlandırdığı Kürt milislerden oluşan Suriye Demokratik Güçleri (SDG),
ABD liderliğindeki koalisyonun hava desteği ile Rakka’yı IŞİD’den geri alma yönünde savaş başlatmıştır.
Suriye’nin merkezinde bulunan, yaklaşık 200 bin kişinin yaşadığı Rakka, IŞİD’in sözde başkentidir.
*
SDG’nin Türkiye’nin “Fırat Kalkanı” operasyonuna nazire yaparcasına “Fırat’ın Gazabı” adını verdiği operasyon;
Esasen, ABD başkanlık seçimi kampanyasının son günlerinde,
Cumhuriyetçi D.Trump’ın kampanyası boyunca, IŞİD’in Suriye’nin ve Irak’ın geniş bölgelerini ele geçirme başarısı nedeniyle Obama’nın ve onun dışişleri bakanı olarak görev yapan Clinton’ın politikalarını suçlayarak mesafe kat etmeye çalışması karşısında,
Obama yönetiminin ve Demokrat aday H.Clinton’ın Suriye’de IŞİD’in üstesinden gelme yönünde bir plana sahip oldukları iddiasını desteklemeyi amaçlıyor gibidir…
*
Obama yönetimi, seçim kampanyasının son haftalarında, Ortadoğu’daki askeri şiddetin büyük çaplı tırmanmasını sahneye koymuştur.
Bu çerçevede Ekim’de, ABD destekli on binlerce kişilik Irak kuvvetleri, IŞİD’in elindeki Musul’a bir saldırı başlatmıştır.
Bugün Irak hükümeti askerleri, Musul’un doğu mahallelerindeki sokak savaşları bataklığındadır ve kentin güney ilçelerinden halâ dört kilometre uzaktadır.
Yüz binlercesi çocuk olmak üzere 1,5 milyon sivilin aralıksız ABD hava bombardımanı altında, gıdadan ve tıbbi yardımdan yoksun bir şekilde Musul’da kapana kısıldığına inanılıyor…
Suriye ve Rusya hükümetleri, ABD ve Irak kuvvetlerini kentin batısındaki kaçış yollarını kasten açık bırakmakla suçluyor.
Musul’da mermiler uçuşurken batıya giden yollar trafikten tıkanmıştır, bunların çoğu Suriye’de Rakka’ya kaçan IŞİD savaşçılarıdır.
Suriye ordusu da Rusya’nın hava desteğiyle Rakka’ya kendi saldırısını başlatmaya hazırlanıyor.
SDG’nin Rakka’ya doğru ilerlemesi ABD ve müttefiklerinin Suriye hükümet birlikleriyle çatışma potansiyelini yükseltiyor.
*
Türkiye ise hem Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ile Kürtlerin Türkiye ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından hareketle bağımsız bir Kürt Devletini pasifize edebileceği,
Hem İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız” politikasını güdüyor…
*
O yüzden SDG, Türkiye’nin “Suriye’nin iç işlerine karışmaması”, Irak Hükümeti de Türkiye’nin “Irak’ın iç işlerine karışmaması ” gerektiği uyarısında bulunuyor.
SDG savaşçılarının omurgasını, Suriye’nin Türkiye sınırındaki Kürtlerin çoğunlukta olduğu alanlarda özerk Rojava bölgesini ilan eden Halk Savunma Birlikleri (YPG) oluşturuyor.
Türkiye, YPG’nin Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) paravanı olduğunu savunuyor ve onu bir terör örgütü olarak adlandırıyor.
*
Washington’ın SDG’ye ve Irak ordusuna bel bağlaması, Türkiye ile zaten dengesiz olan ilişkileri daha da kötüleştirme potansiyeli taşıyor.
Obama yönetimi, saldırıda Kürt güçlerinden Washington’ın vekili olarak yararlanma planlarında;
Türkiye’nin işbirliği yapmasını güvence altına alma yönünde üst düzey çabalarda bulunuyor.
SDG’nin planlarını ilan ettiği gün, ABD Genelkurmay Başkanı J.Dunford, Türkiye Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’la Ankara’da başbaşa görüşüyor.
“Koalisyon ve Türkiye, Rakka’nın ele geçirilmesi, muhafaza edilmesi ve yönetilmesi yönündeki uzun vadeli plan konusunda birlikte çalışacaktır. Açıkçası, yakın bir müttefik olarak bizler, sadece kimi zorlu meseleleri detaylı biçimde ele alırken tümüyle uzlaştığımızdan emin olmak istiyoruz ” diyor…
ABD Türkiye’ye, Rakka’nın IŞİD’den alınmasının ardından kenti Kürt milislerin değil, SDG’nin Arap savaşçılarının muhafaza edip yöneteceği güvencesi veriyor.
*
Öncelikle Washington’ın, Suriye ve Irak’taki yükümlülüklerinden kurtulmak için işlediği suçların sorumluluklarını yükleyebileceği bir günah keçisini aradığı;
Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan ile ilgili, Suriye ve Irak’ta radikal örgütleri silahlandırıp yönlendirmek ve savaşa salmak: Diğer bir devletin iç işlerine müdahale etmek: Başka bir devlet sınırları içinde iç savaş çıkarmak: İnsan hakları saygılı olmamak: Barışı tehdit edici davranışlardan uzak durmamak: Hukuku ihlal edenlerle yardımlaşmak: Suriye’de yaşanmakta olan insani durumu ahlâksız bir ticarete dönüştürme fiillerinden yargılanması talebinin güçlendiği bir sırada;
Verilen güvence, “kim öle, kim kala” karakteriyle Türkiye’ye hiç güven vermiyor…
Çünkü ağır savaş suçlarının işlendiği ülkelerle ilgili, bir gün bu suçların aydınlatılması hedefine dönük soruşturmadan kaçınılamıyor…
*
O yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan;
Yönetimini istikrara kavuşturmak zorundadır ve bunun için her şeyi göze almış bulunuyor.
Milliyetçi duyguları körüklüyor ve panİslamcı Osmanlı’nın topraklarına askeri olarak müdahale etme hakkını saklı tutuyor.
Suriye ve Irak’taki savaş doğrultusunda Türkiye’de toprak bütünlüğüne ilişkin eskiden beri varolan korkunun da artmasıyla,
Türkiye’de Kürtlerin yaşadığı doğu bölgelerindeki anti terör operasyonlarının şiddetini ve demokratik haklara yönelik saldırılarını da arttırmıştır.
Şimdi, Erdoğan’ın Türkiye’deki Kürlerin siyasi örgütü HDP’ye yönelik şiddetli baskısı, etnik gerilimlerin hızla yükseldiği koşullar altında kolaylıkla Washington’ın kontrolünden çıkabilir bir durum arzediyor…
*
Uzun süre sonra Genelkurmay Başkanlığı,yaptığı açıklama ile 10 Kasım’da herkesi Anıtkabir’de gerçekleştirilecek,
“Ata’nın Huzurunda Ordu-Millet El Ele” etkinliğine çağırıyor…
9.11.2016