Selfie muhabbetinden başlayayım; daha dün Hakkari Çukurca’da 3 fidanımız daha toprağa düştü. Yoksa artık kendileri de vatan şehitlerini “şehitten” saymayanlardan mı oldu?
İçeride, dışarıda “savaş” halindeyken, olumsuz tek kelime etmek istemedim, yutkundum…
Lâkin dün gündüz koca koca generallerin Anıtkabir girişinde “ellenmesi”, gece de Cumhuriyet resepsiyonunda bir gazeteciyle selfie çektirilmesi üzerine daha fazla dayanamadım.
Selfie muhabbetinden başlayayım; daha dün Hakkari Çukurca’da 3 fidanımız daha toprağa düştü. Yoksa artık kendileri de vatan şehitlerini “şehitten” saymayanlardan mı oldu ki, o mutlu, mütebessim pozu verebildi?
Anladık; muhtemeldir ki, askeri lise kökenli olmadığı için Cumhuriyet’ten eski okulların kapatılması onu ırgalamadı… Veya sözüne itibar edecek bir “muhatap” bulamadı…
Tamam; yine muhtemeldir ki, “Kulağının üzerinden kurşun geçmediği”, belki bir tek askeri kucağında şehit-gazi olmadığı ve GATA’ya sadece hasta “büyük komutanlarına” ziyarete gittiğinden, askeri hastanelerin önemini bilemediği için buraların Sağlık Bakanlığı’na devrini de çok önemsemedi…
ATATÜRK’ÜN SUBAYLARA HİTABINI OKUMUŞ MUYDUNUZ?
İyi de 40 yıldır ekmeğini yediği kuruma hiç mi saygısı yoktu ki;
Dün Anıtkabir’deki o “elleme” görüntülerine izin verdi.
Ben bile dün Anıtkabir’e giderken 3 kere aranmama isyan edip, polislerle “yeter” diye tartıştım. Meğer halkı isyan ettiren bu muameleye “yeter” diyecek tek bir general kalmamış.
Önce 2004’te NATO Zirvesi için İstanbul’a gelen dönemin ABD Başkanı Bush’un korumalarının, dönemin Devlet Bakanı Beşir Atalay’a muamelesini hatırladım. Atalay bu iddiayı reddetse de görüntülere göre, korumalar Atalay’ın avucunun içini kontrol ediyor, o da şaşkınlıkla izliyordu.
Sonra 2006’yı, dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Ergin Saygun’u, Beyaz Saray girişinde aranmak istenince gösterdiği tepkiyi düşündüm. Bu şartlar altında görüşmeye katılmayacağını belirtip, Beyaz Saray’dan ayrılmasını, otele dönüşünü ve ABD’li yetkililerin kaldığı otele kadar gidip, Saygun’dan özür dileyip, Beyaz Saray’a dönmesi ricasını, “Yapılan uygulamanın Türk halkına ve TSK’ya karşı bir saygısızlık olduğunu” vurgulayarak, reddetmesini…
10 yıl önce generallerimizi aramaya kalkanlar, bugün generallerimizi bizzat kendi askerimize aratır hale gelmişse, kime ne diyeyim?
Nereye gitti milletin ve TSK’nın “saygınlığını” gözeten o generaller?.. Ve şimdi kim kimden özür dilettirecek?..
Hadi bunları hatırlamadınız; daha önceki gün yayınladığınız Cumhuriyet Bayramı mesajında, “Ebedi Başkomutanımız” dediğiniz Mustafa Kemal Atatürk’ün 31 Temmuz 1920’de Afyon’da “Subaylara Hitabı”nı da mı hiç okumadınız?
“Milletimizin bağımsızlığını imhaya karar veren düşmanlarımızın birinci taarruz hedefinin ordu” olduğunu, “Orduyu imha için askerlik izzeti nefsini yok etmeye, subayları mahvedip, aşağılamaya teşebbüs ettiklerini” söylememiş miydi?
Dahası, “Ordunun ruhu subaylardadır” deyip, “Allah göstermesin milletin bağımsızlığı ihlâl edilirse, bunun vebali subaylara ait olacaktır” uyarısında bulunmamış mıydı?
Unutmadan; Genelkurmay’ı çepeçevre saran üzerinde “zabıta” yazılı bariyerler, polislerle birlikte zabıtaların kuşatmasına da değineyim… Bir, “Tehlikeli bölge, yaklaşmayın” yazmadıkları kalmıştı… “Nezdimizde zabıta kadar değer ve itibarınız yok” demek, ancak böyle olurdu…
Ya daha 8 ay önce bir katliam yaşayan Merasim Sokak’taki General-Amiral lojmanlarının hali. Cumhuriyet Bayramı ve tek tük eve, o da balkonun içine minik bayraklar asılmıştı. Eskiden böyle miydi; tüm evlerin balkonunda nizami bayrak olurdu. Ne o, artık bayrak yönergesi de mi kaldırıldı veya askerler bile bayrak asmaya korkar hale geldi yoksa?
KONUŞULANLARI DUYMADIYSANIZ
Acı ve açık gerçek; 15 Temmuz TSK’yı hem içten, hem dıştan yerle bir etti. İtibar, güven hak getire!..
Ama görevdeki komutanlar, Meclis’te kurulan komisyona gidip, bilgi vermek istemiyor. Darbede suçları yoksa nedir bu kaçış ve büyük eziklik?
Milletin Meclis’inden “kaçan” Başkomutan olur mu? Savaş emrini o Meclis vermeyecek mi?
Mitinglere katılıyor, konuşma yapıyor, ama Meclis’e gidip, konuşmak istemiyorlar.
Ve ne ilginçtir, “mitinglere çağıranlar”, “Milli irade her şeyin üzerindedir” diyenler de onların komisyona gitmesi konusunda isteksiz, teşvik etmiyor, zorlamıyor!..
Neden?
Belki haberleri olmamış, duymamışlardır; Bizden duysunlar.
Artık başta yargı mensupları ve siyasiler olmak üzere herkes, koltuklarını muhafaza eden komutanların da bir şekilde darbede dahli olduğuna inanıyor, en azından “görevi ihmalden” yargılanmaları gerektiğini savunuyor. Özellikle yargı açıkça “siyasi iradeden ışık” bekliyor. Bugün olmadı, yarın mutlaka yargılanacakları konuşuluyor.
Dost acı söyler, daha fazla acı vermeden toparlayalım:
Askerimizin başına çuval geçiren, Türkiye dahil onlarca ülkenin bölünmesinin adı olan BOP’un patronu, ülkemizi hedef alan tüm terör örgütlerinin ve nihayet 15 Temmuz darbesinin mimarı “FETÖ”nün arkasındaki ABD’nin Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford, 15 Temmuz sonrasındaki Ankara ziyaretinde, “arkadaşı” Hulusi Akar için, “Travma geçirdi, sesini duymaya geldim” demişti.
Hatırlayacaksınız; “Kumpas” davalar sırasında Bülent Arınç, “İyi ki, bu generallerle savaşa gitmemişiz” şeklinde bir yorumda bulunmuştu.
Sormak gerek; peki “travma” geçiren, Meclis’ten kaçan generallerle savaşa gidilir mi?
Müyesser Yıldız
Odatv.com
Yazıları posta kutunda oku