Milletlerin doğasındaki varolmak ve geleceğe sahip olmak Hak’kı;
Tarih boyunca dünya imparatorluğuna karşı verilen doğal tepkinin nedeni oldu.
Devletler, yaşamı olanaklı kılmak için yasal biçimde oluşturulmuş insanlar topluluğu olarak doğdu…
*
Her devlet, yasal açıdan üzerindeki herhangi bir güce tahammül edemeyeceği kadar mutlak bir ahlâki üstünlükte oluştu.
Düşmanca etkilerden korunmak için türlü kaynak gerektiren esnek ve göreceli yasal egemenliklerini temel standart haline getirdiler.
Eşit derecede bağımsız güçlere karşı kendilerini ortaya koymak için kesinlikle güçlü olmak zorunda hissettiler…
*
Zorunluluk; Evrensel bir egemenliğin oluşamayacağı:
Uluslararası çelişkilerin çözülmesinin nihaî olanağının bulunmaması:
Millet fikrinin baskın bir politika olduğu:
Milletlerin medeniyetlerinde yükselme eğiliminin milletler arasındaki farkı kesin belirleyen unsurdur.
Bu sonuçta iki ayrı fikir yoktur.
Mesela tarihinde hiçbir siyasi, ekonomik ve sosyal birikimi olmayan İslamcılığın demokrasi kültürüne sahip olduğu boş bir iddia olmaktan ileri gitmez.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Millet’i geleceğini bu tür boş iddialarla bir diğerinin ipotek kurmasına izin veremez, hiç bir hakemi de kabul edemez…
*
Ancak ABD; sermayesinin uluslararası hareketini sınırlayan engelleri ortadan kaldırmak ve denetimleri aşmak yolunda,diğerlerine karşılık verebildiği için küresel liderdir.
Bu gücünü “Kapitalist nerede daha yüksek kâr varsa oraya yatırım yapmak, devlet adamı ise başka devletler karşısında ülkesinin güçlerini koruyup arttırmak hedefindedir” ilkesindeki asimetriden yararlanarak sağlıyor.
Diğer ülkelerin devlet adamlarını, politikacılarını, sivil-asker bürokratı, akademisyeni, işadamını, yazarı-çizeri ve aktivistlerini yanına çekmekte çok mahirdir.
Akla gelen her türlü manipülasyonla onlardan yararlanıyor.
Hızlı ve hep daha fazla kâr için disipliner teknikler, işlevsel ve esnek mekanizmalar ve değişim-geçicilik-değişim ardışık karakteri; gelişmişlikle doğru orantıda bireylerden toplumlara karşılıklı bağımlılıkları geliştiriyor.
Değişim o denli güçlüdür ki, devletlerin sosyal yanı tahrip olurken insan karakterleri aşınıyor.
ABD bu suretle kendine zenginlik ve refah artışı sağlarken diğer ülkelere zarar veriyor…
*
Kapitalist sistem,malî krizinden bu yana hızlı bir şekilde uçuruma yol almaya devam ediyor.
Yoksulluk, işsizlik ve eşitsizlik çarpıcı biçimde artmıştır.
Servette, gelirde ve yaşam kalitesinde ortaya çıkan uçurum mütemadiyen büyümekte,
Dünyada burjuva demokrasileri otoriterleşirken,Türkiye’de demokrasi yerini Erdoğan’ın otoriter rejimine bırakmıştır.
*
İtalyan Giorgio Agamben, siyaset felsefesinde “Homo Sacer (Kutsal İnsan)” ile “State Of Exception (İstisna Hali) kavramları üzerinde yetkindir.
İstisnaları belirleyen “Egemen” ile herkesin egemen olma potansiyeli taşıdığı “Kutsal İnsan”ı yazdı.
İstisnaların en açık görülebildiği mekanların kamplardır, dedi.
*
“Egemen” burada olağanüstü hale yani “İstisna” ya karar verendir.
“Olağanüstü hal” yasaların askıya alınmasıdır; böylece egemen, yasaların dışına ve üstüne taşınır.
Yasaların belirlediği egemen, yasaları askıya alabilme kudretine sahiptir.
İsterse darbe yapar, yasaları askıya alabilir, yeni bir anayasa dahi oluşturabilir.
Hattâ icraatlarından yargılanmaması talebini bir anayasa maddesi haline getirebilir.
İsterse yüzbinlerce insanı toplama kamplarına doldurup onları ölüme gönderebilir.
Yasalar ona hiç bir engel teşkil etmez, diye yazdı.
*
Agamben,”Homo Sacer (Kutsal İnsan) kavramını ise “Öldürülen ancak kurban edilemeyen” dolayısıyla “öldürülmesi ceza gerektirmeyen” insanlar için kullandı.
Egemen’in en bariz özelliği karşısındaki bütün insanların “Kutsal İnsan ” olmasıdır.
Onların öldürülmesi ne bir cinayettir ne de bir kurban edilme…
O yüzden hem beşeri hukukun hem de ilahi hukukun dışında bırakılılar,dedi.
*
Kutsal insanı,”egemen iktidar”üretiyordu ve o’nu “egemenlik alanı”nda zaptediyordu.
Egemenlik alanı ise cinayet işlemeksizin ve kurban etmeksizin adam öldürmenin meşru olduğu alandır.
“Kutsal insan ve hayatı” yani öldürülebilen ama kurban edilemeyen hayat da bu alanda zaptedilen hayattır…
O halde içinde işlenen suçlar ne kadar farklı olursa olsun, adı ne olursa olsun ve nerede olursa olsun;
Böyle bir yapının inşa edildiği her yer, her alan “bir kamptır”, diyordu…
*
Doğrusu, ABD uluslararası hareketini sınırlayan engelleri ortadan kaldırmak ve denetimleri aşmak için diğer devletlere karşılık verdiği her alanda;
“Kutsal insan ve hayatı”nı zapdetmiştir.
Kutsal İnsan’ın bu alanlarda inançları boşalmış, yabancılaştırılmış, vatandaşlık hakları elinden alınmış,devletsizleştirilmiştir…
Ne vatandaştır ne de hak sahibi bir özne…
*
İşte, İslamcı yeniOsmanlıcı ideolojinin üstünlüğünü savunan Cumhurbaşkanı Erdoğan,
7 Nisan’da Emniyet Teşkilatı mensuplarına seslenirken, Kürt direnişini mahkum etmeyi reddettikleri için Fethullah Gülen’in müritlerini terörist olmakla suçluyor.
8 Nisan’da Cuma namazı çıkışında “Bunlar bu vatana, bu ulusa ve Türkiye Cumhuriyetine ihanet ediyor. İhanet edenlerin yurttaş olmaya devam etmelerini doğru bulmuyorum”diyor.
Çoğunluğu Kürt kökenli HDP’nin 5 milyon seçmenini,
Fethullah Gülen cemaatine mensup 1 milyon Sünni’yi vatandaşlıktan çıkarmayı öngörüyor…
*
Nitekim terörle mücadele adına milyonlarca Kürt vatandaşı yaşadıkları köyleri, beldeleri ya da kentleri başlarına yıkarak ıslah ediyor.
Onları kıskaca alıyor, birçok köy yok edilmiş, birçok köyde yaşayan insanlar bulundukları yerleri terk etmeye zorlanmıştır.
Kürtlerin boşaltığı yerleşimler, çoğu sığınmacı kamplarında yaşayan ve Suriyeli cihatçılardan yana olduğunu düşünülen Sünni Arap sığınmacılara vatandaşlık garantisiyle veriliyor.
Kürtler ise Suriye tarafında yaşayan Özgür Suriye Ordusu’nu oluşturan Sünni Arap bölgelerine ve birçok Türk köyüne yollanıyor.
*
Diyarbakır’da gözaltına alınan Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak ve EşBaşkan Fırat Anlı çıkarıldığı mahkemece tutuklanıyor.
HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken,”Mesele Fırat Anlı ve Gülten Kışanak’ın tutuklanması değil, bir halkın onuruna, haysiyetine, iradesine saldırı meselesidir” diyor.
Kürtler büyük nufuslarıyla büyük bir “Homo Sacer” grubu temsil ediyor.
Topyekün yabancılaştırmaya, vatansızlaştırılmaya ve devletsizleştirilmeye tabi tutuluyor…
*
Ya da OHAL kapsamında KHK’lerle, terör örgütlerine veya MGK’ca,milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen kuruluşlar kapatılıyor.
Onbinlerce kişi kamudan ihraç edilmiştir.
İhraç edilenler ailelerine de yansımak üzere her türlü kamusal haklarını kaybediyor.
Kapatılan kuruluşlara ait taşınırlar, mal varlıkları, alacaklar ve haklar Hazine’ye bedelsiz olarak devrediliyor.
Bu “Homo Saker” gruba da yoğun şekilde yabancılaştırma,vatansızlaştırma ve devletsizleştirme yaşatılıyor.
*
Cumhuriyetin, Atatürk devrim ve ilkelerinin açtığı “aydınlanma” yolunda, aklın bağnazlıktan, bilimin dinden bağımsızlaşması, laiklik ilkesinin toplumca benimsenmesi için çabalayan Cumhuriyet Gazetesine operasyon düzenleniyor.
Dağlıca’da sessizce geçirilen 3 şehit vardır, TV’lerde hemen bitişik bir kanalda 15 Temmuz şehitlerine ağıtlar düzülüyor, Suriye’den Özgür Suriye Ordusu mensubu 3 militan şehit de yurda getirilmiştir…
*
Hay Allah! Başbakan B.Yıldırım, Türk Milleti’nin doğasındaki varolmak ve geleceğe sahip olmak Hak’kından habersiz gibidir.
“Başkanlık sistemi gelirse Türkiye bölünür diyorlar. Asıl başkanlık gelmezse Türkiye’nin bölünme riski var” diyor…
1.11.2016