KIBRIS’IN DÜŞÜNSEL SEFALETİ –1
(Ο ΚΑΛΟΣ ΠΑΠΑΣ ΜΑΣ)
Hüseyin MÜMTAZ
Kıbrıs, sahip olduğu zengin mücevher koleksiyonunun farkında olmadığı için düşünsel sefaleti yaşıyor.
İnanılmaz bir bigânelik içinde yerlerde sürünüyor.
Efendim; “Apostolos Andreas Manastırı’nda, iki aşamadan oluşan restorasyon çalışmalarının ilk aşaması tamamlanmak üzere”ymiş.
KonUyla ilgili olarak BRT muhabirine açıklamalarda bulunan “Kültürel Miras Teknik Komitesi Kıbrıslı Türk üyesi” Ali Tuncay, “Restorasyon planına göre ana kilise ve büyük kilise binası ile bitişiğindeki binaların restorasyonlarının neredeyse tamamlanmak üzere olduğunu” belirtmiş.
Manastırdaki restorasyon çalışmalarının maliyeti 5 milyon euroymuş. Bu rakamın yarısının Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi diğer yarısının ise Kıbrıs Vakıflar İdaresi tarafından karşılanacağı belirtilmiş.
“Deve”nin hangi hörgücünün neresini düzelteceğimi düşünürken Ahmet Okan konuya pat diye damardan girdi.
“Apostolos Andreas Manastırı, öteden beri Rum ve Türklerin ortaklaşa adak adadıkları bir yer olarak bilinir.
Bunun aksi de söylenemez zaten.
Ancak konu ile ilgili canlı tanıkların anlattıklarına göre, aynı manastırda İslami değerler hakkında hikâyeler bulunuyor.
Bunlara ‘hikâye’ demek de haksızlık.
Çünkü görgü tanıkları, bir zamanlar bu adak yerine gittiklerini, manastırın kilise kısmında iki de İslam türbesinin olduğunu, adaklarını burada yaptıklarını söylüyorlar, ancak bununla birlikte günümüzde bu iki türbenin ortadan kaybolduğunu belirtiyorlar.
Konu, daha önceleri de gündeme gelmesine rağmen, herhangi bir gelişme sağlanamamış olduğu anlaşılmaktadır.
2010 yılında aynı iddialar gündeme gelmesine ve dönemin Vakıflar İdaresi Genel Müdürü Mustafa Kaymakamzade tarafından ‘Apostolos Andreas Manastırının avlusunda bulunan sahabenin türbesini yok ettiler. Bununla ilgili araştırma komitesi kurduk’ şeklinde açıklama yapmasına rağmen, söz konusu komitenin herhangi bir neticeye ulaşıp ulaşmadığı bilinmiyor.
Kültürel değerlerle ilgili BRT’de yaptığımız bir programa ilgi gösterip geçtiğimiz haftalarda bizi arayan Lefkoşa sakinlerinden Günay Yıldıztepe, Apostolos Andreas Manastırı hakkında konuşmak istediğini söyleyince, kendisini ziyaret ettik.
Bugün 77 yaşında olan Günay Hanım bize yaptığı açıklamalarda, manastırda bulunan söz konusu türbeleri henüz 10 yaşlarında iken gördüğünü, ancak daha sonraları aynı yere yaptığı ziyaretler sırasında bu türbelerin ortadan kaybolduğunu belirtti.
Günay Hanım, bir zamanlar Kıbrıslı Türklerin bu yeri ziyaret ettiğinde, türbelerin çeşme tarafında bulunduğunu anlatırken, bir türbenin yüksek bir yerde, diğerinin ise bir kapının ardında zeminden daha aşağıda bulunduğunu söyledi.
Türbelerden birinin üzerinde Arapça yazılar olduğunu, ancak bu yazıların boyanarak yok edilmek istendiğini, fakat iyi bakıldığı takdirde görülebileceğini belirten Günay Hanım, bu türbelerden birinin halk arasından Mührü Süleyman, diğerinin de Seyit Ahmet El Bedevi olarak bilindiğini anlattı.
Konuyu Vakıflar İdaresi ve Eski Eserler ve Müzeler Dairesi yetkilileri nezdinde görüşüp, türbeler hakkında bilgi almaya çalışsak da, bu konuda herhangi bir bilgiye ulaşamadığımızı belirtelim. Ancak, yetkililerin konu üzerinde durdukları, dört ay kadar önce söz konusu yerlerde türbe olduğuna dair buluntuların elde edilmesi için kazılar yaptırdıkları, buna rağmen herhangi bir sonuca varmadıkları elde edilen bilgiler arasında bulunuyor.
Henüz restore edilmemiş olan ve deniz kenarında bulunan ibadet yeri gözlemlendiğinde, kubbe tarafında kolonların bitiştiği yerde Süleyman’ın Mührü, (Mührü Süleyman) ya da başka bir adı ile Davut Yıldızının olduğu görüldü.
Vakıflar İdaresi yetkililerinden Mehmet Gökçebay bu bilgiyi teyit ederken, canlı tanık Günay Yıldıztepe’nin anlattıklarından çok etkilendiğini, bu durumda manastırda türbelerin olabileceğine, İslam dünyasının da Hz. Süleyman’ın mührünü kullandığına işaret ederek, iki kültürün burada harmoni şeklinde uzun yıllar yaşandığına dikkat çekti”.
Larnaka’daki Hala Sultan Türbesi’ne, “izinli/icazetli katılım” ve ulaşım zorluğu bahanesiyle kuzeye; Halep’ten, Şam’dan, Roma’dan, Moskova’dan bile görünen aynı adlı “külliye” inşasındaki aşırı telâşeyi; Hz.Ömer Türbesi’nin yanı başına kumarhane oturtulma çabalarındaki suskunluğu “şimdilik” bir kenara bıraksak bile Vakıflar İdaresi’nin, restorasyonuna tam 2,5 milyon euro verdiği Ortodoks manastırının temellerinde iki türbe bulunduğunu bilmemesi, umursamaması, kazı yaptığı halde sonuca ulaşıp “bulamaması”nı kim izah edecek?
“Kültürel Miras Teknik Komitesi’nin Kıbrıslı Rum üyesi” mi?
Nasıl bir açıklama getirecekler?
Çocukluklarında türbeleri ziyaret eden yaşlılar, canlı tanıklar o günleri hatırlar, yer gösterirken Vakıflar İdaresi “türbe” bulamıyor.
Vakıflar İdaresi’nin sokağa atacak bu kadar mı parası vardır?
Yeniden “Sir Münir” devirlerine mi dönüyoruz?
Fakat o karanlık günlerde bile hiçbir zaman “Ο ΚΑΛΟΣ ΠΑΠΑΣ ΜΑΣ” (Sevgili Papazımız) noktasına gelmemiştik ki!
Devam edeceğiz. 31 Ekim 2016
Yazıları posta kutunda oku