Başbakan Binali Yıldırım dün partisinin İstanbul’daki toplantısında, “Başkanlık gelirse, ülke bölünür” iddialarının “tezvirat” olduğunu belirtip, “Asıl başkanlık gelmez ise Türkiye’nin bölünme riski var açıkça söylüyorum” dedi.
Erdoğan’ın sık sık kullandığı, “Türk tipi Başkanlık sistemi bal gibi olur” ifadesinden hareketle ben de peşin peşin diyorum ki, “Başkanlık gelirse maalesef bal gibi bölünme olur”. Kanıtlarımı birazdan sıralayacağım.
15 Temmuz darbesinden sonra ülke yangın yerine dönmüşken, AKP’lilerin bile dillendiremediği “başkanlık” meselesi Bahçeli sayesinde başımıza düştü.
AKP ve Bahçeli’nin bu konudaki yaklaşımına dair şunları biliyoruz:
AKP diyor ki; “Parlamenter sistem tıkandı, Başkanlık şart”.
Sistemi tıkayan Seçim ve Siyasi Partiler yasalarını değiştirmek için parmağını kıpırdatıp, gerçek anlamda parlamenter sistemin uygulamasını sağlamamalarını geçtim. Bizzat Başbakan Yıldırım dünkü konuşmasında, Başkanlık tartışmalarının başlamasının sebebinin 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılamaması olduğunu itiraf etmedi mi?
Yine AKP diyor ki; “Başkanlık üniter yapıyla olacak. Yani federasyona geçilmeyecek”.
Federasyona nasıl geçileceğini ayrıca anlatacağım; Burada şimdilik sadece şunu sormak istiyorum.
“Üniter yapı olacak. Ya milli yapı?”
Bir kez daha Başbakan Yıldırım’ın dünkü konuşmasına müracaat edelim.
Evet, “Türkiye’de başkanlık sistemi 780 bin kilometrekare vatan toprağının bir karışının bile bölünmediği, ayrıştırılmadığı, tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet ülküsünün, ilkesinin esas alındığı bir sistemdir” dedi, ama şunu da söyledi:
“Bütün vatandaşları kapsayan bir anayasaya ihtiyaç var.”
“Bütün vatandaşlardan” kasıt ne? Ne yani, gelmiş geçmiş anayasalarımız bütün vatandaşlarımızı değil, bir zümreyi mi kapsıyordu?
AKP cenahıyla ilgili son bir soru; Mevcut sistem ve anayasa ile ülke bunca yıl bölünmedi de şimdi üstelik terörle ve bölücülükle ‘amansız’ bir şekilde mücadele edilirken, bölünme riski nereden çıktı?
Bahçeli’ye geçelim:
Erdoğan’ın ifadesiyle, “Necdet Özel’in kesip attığı tırnağın bir paresi dahi olamaz”ken, Başkanlık hediyesiyle en saygın ve muteber kişi haline gelen Bahçeli;
– Fiili durumun resmiyete kavuşturulmasını istiyor.
– Anayasa’nın ilk 4 maddesinin değiştirilmemesi şartını koşuyor.
Memlekette o kadar çok “fiili durum” var ki!..
Misal; Doğu-Güneydoğu’da çoktan “çok dilli” uygulamaya geçildi… Yunanistan Ege’deki adalarımıza el koydu… Bu “fiili” durumları da resmiyete kavuşturalım mı?
Anayasa’nın ilk 4 maddesi meselesine gelince; Tamam, bunlar değişmesin, ya din ve vicdan özgürlüğü veya Türkçe eğitim, eğitim ve öğretimin Atatürk ilke ve inkilâpları doğrultusunda yapılması maddeleri; Bunlar değişebilir mi?
Şunu söyleyeyim; AKP, Bahçeli’nin ilk 4 madde şartını kabul edip, önce Başkanlık sistemine geçer, ardından ya yeni seçimle “400 milletvekilini” alıp, Anayasa’yı da istediği gibi değiştirir veya bunun için de ikinci bir referanduma gider. En olmadı, bir kanun hükmünde kararnameyle Anayasa da halledilir!. Ne engel var ki?!.
-Barzani Modeli… Kanlı mı Kansız mı?-
Şimdi başkanlık sistemine geçilirse, bölünür müyüz bölünmez miyiz veya nasıl bir bölünme; Onu konuşalım.
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na koyduğumuz çekinceler “fiilen” kaldırılmadı mı? Ve hem dönemin Cumhurbaşkanı Gül, hem Bülent Arınç bunu itiraf etmedi mi?
Erdoğan 7 Haziran seçimlerinden 4 ay önce 27 Şubat 2015’te Saray’da ağırladığı Valilere şunları söylemedi mi?
“Seçim sonuçlarına göre, yeni anayasa ve Başkanlık Sistemi gündemimize gelecek. Başkanlık Sistemi, bir yönüyle de yerel yönetimlerin daha da güçlendiği, daha da etkin hale geldiği bir sistemdir. Bu sistemde, Başkanlığın merkezdeki gücü, bir yandan Meclis’le, diğer yandan yerel yönetimlerin sahadaki gücüyle dengelenir. Dolayısıyla bu sisteme geçildiğinde, Valilerimizin farklı bir konuma gelmeleri, daha geniş yetkilere sahip olmaları mümkün olabilecektir.”
“1960 ve 1980 darbeleriyle kurulan vesayet düzeni, Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştıramaz… Gelinen noktada, sistemi kökten değiştirmeden bu yapının ıslahının mümkün olmadığı görüldü. Yeni Türkiye, yeni Anayasa ve başkanlık sisteminin sağlayacağı güçlü zemin üzerinde yükselecektir.”
“Bu sadece bir sistem değişikliği değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası meselesidir… Dünyada ve bölgemizde yaşanan değişim karşısında, gücümüzü, iddialarımızı, hedeflerimizi statükocu bir anlayışla koruyamayız. Tarihimize, kültürümüze, ihtiyaçlarımıza ve günümüz dünyasındaki gelişmelere uygun bir değişim, Türkiye’nin hayrınadır, yararınadır.”
Başbakan Binali Yıldırım, “üniter yapı korunacak” dese de Erdoğan’ın hedefinde, “yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, Valilerin seçimle gelmesi” projelerinin olduğu, üniter ve milli yapıyı, “statükocu anlayış” saydığı, ayrıca “Yeni Türkiye’yi dünyada ve bölgemizde yaşanan değişimlere uygunluk” diye tarif ettiği ortada.
Nedir bölgemizde yaşanan en bariz “değişimler”; Ulus devletlerin “modasının” geçmesi, etnik ve mezhepsel bölünmeler değil mi?
Yine Erdoğan 7 Haziran seçimlerinden 3 ay kadar önce ve “çözüm süreci” devredeyken, “400 milletvekilini verin ve bu iş huzur içinde çözülsün” demedi mi? 400 milletvekili ile “huzur içinde çözülecek olan” neydi?
Irak’ta “Barzanistan”ın nasıl kurulduğunu, Suriye’de şimdilik “Müslimistan”ın nasıl kurulma aşamasında olduğunu hatırlatmaya gerek yok.
Türkiye, “Barzanistan” için yıllarca, “Irak’ın kuzeyi” ifadesini kullandı. Ancak AKP yönetimi önce “Irak Kürt Bölgesel Yönetimi”, ardından “Kürdistan” dedi. Tesadüf, bugün Hürriyet’te röportajı yayınlanan Erbil’deki ilk konsolosumuz Aydın Selcen bu “gelişimi” anlatıp, “Kürdistan sözcüğünü daimi olarak kullanarak pek çok kişinin ayarını bozdum. Ama ben Erbil’e gitmeden önce Bakan Davutoğlu ve Müsteşar Sinirlioğlu ile yaptığımız son toplantıda yani 9 Mart 2010’da Kürdistan sözcüğünü kullanabilme talimatını almıştım” diyor.
“Bölgesel yönetim” olarak başlayan “Barzanistan”ın ne noktaya geldiği ve gidişatı malûm; Musul’u da aldıktan sonra “bağımsızlık” ilân edecekler.
Türkiye’de başkanlık sistemine geçilmesiyle birlikte “yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin” nereye varacağını, vardırılacağını bilmem, anlatabildim mi? Birileri Doğu-Güneydoğu için yıllardır zaten “Kuzey Kürdistan” diyor… Yarın, “Doğu-Güneydoğu Kürt Bölgesel Yönetimi” olur… Sonra da!..
-AKP’yi Obama “İkna” Etti de Bahçeli’yi Kim Etti?-
Erdoğan’ın Şubat 2015’teki, “Bu sadece bir sistem değişikliği değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası meselesidir” sözü ile Başbakan Binali Yıldırım’ın, “Asıl başkanlık gelmez ise Türkiye’nin bölünme riski var” demesine dikkat çekmek istiyorum.
Nedir bu telaş, korku ve tehdit havası?!.
Türkiye’yi, “Kanlı mı böleyim, kansız mı bölünürsün” diye tehdit eden ve elini çabuk tutması için zorlayan birileri var sanki.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra Erdoğan ve Obama’nın 4 Eylül tarihinde Çin’de yaptığı “tarihi” görüşmeyi hatırlıyor musunuz?
Obama bu buluşmadan önce CNN International’a yaptığı açıklamada şunları söylemişti:
“Türkiye güçlü bir NATO müttefiki olmayı sürdürüyor. Tabii ülkelerinde siyasi ve mülki bir deprem yaşadıkları gerçeğinden kimsenin şüphesi yok. Şimdi yeniden yapılanmaları gerekiyor ve bunu nasıl yaptıkları önemli olacak… Eğer attıkları adımların uzun dönemli çıkarlarına ve ortaklığımıza aykırı olduğunu düşünürsek, her iyi dostun yaptığı gibi onlara dürüstçe geri bildirim yapmak istiyoruz.”
Darbeden sonra, “Devleti sıfırdan kuracağız” diyen Erdoğan’ın nasıl “ikna” edildiği az buçuk anlaşılıyor da bu tehlikeli gidişin önünü açma konusunda Bahçeli’yi kimler, nasıl “ikna” etti acaba?
Müyesser YILDIZ, 31 Ekim 2016