8 Kasım ABD başkanlık seçimine sayılı gün kaldı…
Kampanyanın son günlerinde Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte’nin Çin’e yaptığı resmi ziyaret,
ABD stratejisine indirilmiş önemli bir darbe olarak algılandı.
ABD ve uluslararası medyada, Başkan Obama’nın Çin’i baskılamayı amaçlayan “Asya’ya Dönüş” stratejisinin başarısızlığına ilişkin çok sayıda yorum yapılıyor…
*
Washıngton’un bu gelişmeye yanıtı;
Bölgeden herhangi bir geri çekilme şöyle dursun,
Asya Pasifik’teki diplomatik entrikalarını ve kışkırtıcı askeri yığınağını daha da tırmandırmak yönünde oluyor…
*
Başkan Obama’nın “Asya’ya Dönüş” stratejisi, Asya’da Amerikan üstünlüğünü garantiye almayı hedefleyen kapsamlı diplomatik, ekonomik ve askeri bir projedir.
Ama işte, ABD’nin bölge genelindeki müttefikleri ve ortakları da Washington’ın Asya’ya yönelik kararlılığını giderek daha fazla sorguluyor…
*
Bu sorgulamada, Çin’in yönettiği “Bölgesel Gelişmiş Ekonomik Ortaklık” Asya’ya güç kazandırırken;
Uluslararası ve iç muhalefetle karşı karşıya olan,
Başkan adayları H.Clinton ile D.Trump ve parlamenterlerden gelen muhalefetle kuşkulu duruma düşen,
Obama’nın önemli iki ticari girişim hamlesi “Pasifik Ötesi Ortaklık”ın da payı bulunuyor…
*
Öncelikle başkanlık seçimlerinin itibarsızlaşmış görüntüsü,
Gelecek yönetimin dış politikası konusunda net açıklığın olmamasıyla örneklenen derin siyasi kriz işaretleri Asya Pasifik’te kaygıları arttırmıştır…
Washington’ın, Asya’ya odaklanıp Avrupa’yı ikinci plana atmadığı sürece serbest ticaret sahasında ABD’ye çıkar sağlamada başarısız olacağı düşüncesi de küresel kaygıya neden oluyor…
*
Obama yönetimi 2014’te Tayland’da süren siyasi çalkantının ardından,
Genelkurmay Başkanı Prayuth Chan-ocha’nın, seçilmiş Thai hükümetine karşı yaptığı darbeye örtülü destek vermiştir.
ABD’nin Tayland ordusuna verdiği destek, “Asya’ya Dönüş”üne ve Çin’e karşı tüm bölgedeki askeri yığınağını sürdürme amacına dayanıyordu.
Tayland’ın Pentagon savaş planlarındaki bir diğer önemi de Utapao hava üssünü ABD ordusuna Afganistan ve Irak’taki görevlerine açmasıydı.
ABD ordusu, bu hava üssünü istihbarat örgütlerinin hedeflerine yönelik uçuşlarında da kullanıyordu.
Ne ki, Tayland’ın egemen çevreleri ve Washington negatif ekonomik büyümenin, şirketlerin kemer sıkma taleplerinin söz konusu olduğu koşulların toplumsal gerilimlere yol açmasından çekiniyordu.
Şu sıralarda toplumsal gerginliklerin yükselmiştir.
Tam bu noktada, Tayland’ın Çin’e denizaltı alımları için başvurması ABD’yi ani bir değişiklikle karşı karşıya bırakmış bulunuyor…
*
2015’te Malezya Başbakanı Necib Rezak’a, başkanlığını yürüttüğü bir yarı devlet fonu hesabından milyonlarca dolarlık usulsüz işlem yaptığı iddiasıyla soruşturma açılmıştır.
Başbakan Batı’dan bulamadığı desteği almak üzere Çin ile üst düzey temaslar geliştirmiş,
Şimdilerde Malezya-Çin kapsamlı stratejik ortaklık ilişkilerini yükseltmektedir.
İki ülke işletmeleri karşılıklı yatırımları genişleterek ticaret, finans, deniz, eğitim ve savunma alanlarında işbirliğini yoğunlaştırıyor…
*
Filipinler; “Asya’ya Dönme” politikasında Japonya’dan Avustralya’ya füze savunma sistemini oluşturan ABD’nin gücünü gösterdiği ülkedir.
Ne ki, Devlet Başkanı Rodrigo Duterte, Amerikan bağımlılığı sonucunda ülkesinde 100 milyonluk nufusun yaklaşık üçte birinin uyuşturucu madde müptelası olmasını kendine dert edinmiş, ABD’ye ve mafyaya karşı mücadele başlatmıştır….
Haziran’da göreve geldiğinden bu yana ABD Başkanı Obama’ya “o… çocuğu” gibi sözlü saldırılarda bulunuyor.
Bu kapsamda ABD özel kuvvetlerinin Mindanao adasından çıkarılması çağrısı yapıyor.
Ülkenin ABD ile askeri üs anlaşmasını gözden geçirilmesini öneriyor
Lahey Daimi Tahkim Mahkemesi’nin Manila lehine ve Çin’in bölgesel hak iddialarına karşı kararını önemsemiyor.
Güney Çin Denizi’ ndeki ABD-Filipinler ortak tatbikatlarını sona erdirmiştir.
ABD’nin Güney Çin Denizi’nden Çin’e yönelik baskıyı arttırmak için yararlanma planlarının bozulmasına yol açıyor.
*
Asya Pasifik’te hem ABD’nin hem egemenlerin kaygıları arttıyor…
*
ABD’de gelecek hükümetin dış politikası başkan adaylarının geçmişteki uygulamalarından ya da söylemlerinden cımbızla çekilip alınarak yorumlanıyor.
Cumhuriyetçi D.Trump, ulus inşa etme ve rejim değiştirme politikalarının geride bırakılması gerektiğinden yanadır.
Putin’e karşı olumlu, hatta Kırım’ın Rusya’ya ait olduğunu kabul edebileceğini vurguluyor.
Putin ise D.Trump’ı överek onun yetenekli biri olduğunu, birlikte dostça ilişkiler geliştireceklerini söylüyor.
Trump’ın “Amerika’yı Muhteşem Kıl” sloganı ise Asya politikasında Çin’e yönelik daha da saldırgan bir duruşu öneriyor.
Bu, Washington’ın Japonya ve Güney Kore gibi müttefiklerinin daha ağır bir yük taşımasında ısrar edeceği bir politikadır…
*
H.Clinton, Putin’in bir zorba olduğunu düşünüyor.
Dışişleri bakanı olarak “Asya’ya dönüş” ün baş mimarıdır ve Çin’e karşı daha militarist bir stratejinin savunucusudur.
Bir konuşmasında “Füze savunması ile Çin’i çember içine alacağız. Bölgeye daha fazla filo yerleştireceğiz” ifadesi unutulmuyor.
*
Sonuçta, ABD Başkanlık seçimleri ardından iki partinin de uzlaştığı konularda geniş çaplı düzenlemelerin yapılması sürecine giriyor.
Ama giderek artan jeopolitik gerilimler ve kötüleşen küresel ekonomik görünüm ile birlikte ABD seçimlerinin oluşturduğu belirsizlikler;
Asya-Pasifik egemenlerini riski azaltmak için kendilerini korumaya teşvik ediyor.
*
İşte Asya’ya Dönüş’ün iki ana dayanağı olan Japonya ve Avustralya, ABD’ye aykırı politikalar izliyor.
Avustralya hükümeti, ülkenin en büyük ticaret ortağı Çin ile zıtlaşmayı istemiyor ve Çin’in Güney Çin Denizi’ndeki bölgesel hak iddialarına meydan okumak üzere ABD’nin “denizcilik özgürlüğü” operasyonuna katılmayı reddetmiştir.
Japonya, II. Dünya Savaşı sonrasında Kuril Adaları konusunda Rusya ile olan anlaşmazlıklarını giderme yolundadır.
*
Bunlar, ABD’nin ekonomik ve askeri gücü ne kadar büyük olursa olsun giderek önderlik ettiği sistemin çelişkilerinin üstesinden gelecek durumunu kaybetmekte olduğunu gösteriyor.
O yüzden her geçen gün uluslararası sistemde normları belirleyen ve diğer aktörleri peşinden sürükleyecek yeni bir dünya statüsü ihtiyacı hissediliyor…
*
Bu ihtiyaç; Amerikalı zenginlerin yaygın askeri müdahalelere yönelik oldukça geliştirilmiş planları,
Rusya ve Çin ile bir nükleer soykırım tehlikesine yol açacak doğrudan bir çatışmayı içeren savaş yönelimleri bağlamında,
Yazık ki, Cumhuriyetçi D.Trump ve Demokrat H. Clinton arasındaki başkanlık seçimi kampanyasında hiç tartışılmamıştır.
*
ABD küresel emellerine yönelik daha fazla direnişle ve engelle karşılaştıkça daha pervasız ve militarist olduğu biliniyor.
Washington’ın her daim savaşa doğru sürüklenme dinamiği değişmiyor…
30.10.2016