“YANILMIŞIM”
Hüseyin MÜMTAZ
Dün eski ve yeni dostlarla, ikinci aşkım Girne’nin eski Türk mahallesindeki bir restoranda unutulmaz bir gece geçirdik.
İlk aşkım 74 Lefkoşa’sı ve 40 yıl önce (şimdi 42 oldu) orada içilen bir fincan orta kahvedir.
Vakit, Cahit Sıtkı’nın “akşam”ıydı. Abbas yoktu ama birileri çilingir sofrasını kurmuştu.
“Sofra”, eski bir Türk evinin bahçesindeydi. Ekim’in ortasında kısa kollu gömlekle hiç de üşümedik… Yasemin kokuları arasında zeytinlerin, yıldızların altındaydık. Duvar diplerinde uykusuz mişarolar dolaşıyordu.
Saatlerce, yılların hesabını gördük. 74’den başladık, zaman zaman da 56-57’lere gittik.
Yılları demlemekle kalmadık, biz de nasibimizi aldık.
Lenin’den girdik, Mao ve Che’den çıktık; “devrimci geleneğe” uygun olarak Türkiye ve Kıbrıs’taki bütün kötülükleri Kenan Evren’e yükleyip rahatladık.
“Ne olacak bu Türkiye’nin/Kıbrıs’ın hâli” sohbet/muhabbetinde kimselere demediğimizi bırakmadık.
Ve ben, bir önceki “şeddeli eşşek” yazıma ilham veren “Kıbrıslı” tarifinin heyecanıyla atladığım on puanlık assıl haberi yakaladım.
Yazının başlığında yer alan “YANILMIŞIM”; “İcazetsiz Günlük Gazete/AFRİKA”nın yazarı Şener Levent’e aittir.
Levent konu ile ilgili yazısında “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin 56’ncı kuruluş yıldönümü nedeniyle Güney Kıbrıs’ta DİKO, EDEK, Vatandaşlar İttifakı ve Yeşiller Partisi’nin düzenlediği etkinliğe konuşmacı olarak davet edilerek bir konuşma yaptığını anlatıyor.
Etkinliğin başında bir film gösterildiğini ve filmin adının “Türklerin isyanı” olduğunu belirten Levent yazısına şöyle devam ediyor:
“Salonda birkaç Türk’tük, hepimiz donduk kaldık. Demek hala bizi cumhuriyete isyan eden teröristler olarak görüyorlardı… Olmadı efendiler, hiç olmadı.”
Sonra salonda bir anda Yunan Marşı’nın çalmaya başladığını anlatan Levent yazısında hayretler içinde kaldığını şu sözlerle okuyucularına aktarıyor:
“Birden bire Yunan Marşı çalınmaya başlandı.. Tüm salon ayağa kalktı ve bu marşı yüksek sesle söyledi.. Ne sürpriz değil mi? Hem Kıbrıs Cumhuriyeti’ni konuşmaya gidiyoruz hem de Yunan Milli Marşı çalıyoruz. Senin marşın yok mu ey zavallı cumhuriyet?”
“Konuşmamın bir bölümünü ENOSİS’e ayırdıysam, ikinci bölümünü de işgal ve istilaya ayırdım. Ancak gördüğüm kadarıyla güneydeki basın benim konuşmamın yalnız işgal bölümünü verdi, ENOSİS’i hiç vermedi… Çok yazık…”
Şener Levent en çarpıcı noktayı yazısının sonunda naklediyor;
“Geceden sonraki yemekli sohbete EDEK Lideri Sizopulos katılmadı. Ben de orada sorduğum soruyu diğer üç parti liderine sordum… Dedim ki:
Diyelim Türkiye garantörlükten vazgeçti, Türk askerinin tümü de adadan gidiyor.. Omorfo ve Maraş dahil bazı köyler iade edildi size.. Ve diyelim Türk tarafı dönüşümlü başkanlıktan da vazgeçti.. Bu durumda iki bölgeli, iki toplumlu federal çözümü kabul eder misiniz?
Beni hayrete düşüren bir yanıt verdiler:
Hepsi de ‘Kabul etmeyiz’ dediler…
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı olmayan iki bölgeliliği içeren hiçbir çözüme ‘evet’ demezlermiş…
Ben de sanırdım ki, Kıbrıslı Rumlar için en büyük sorun işgal sorunuydu… Türkiye ile Türk askerinin adadaki varlığı… Yanılmışım!”
Ben halâ muhtemel bir referandumda; %80 civarında kuzeyden “yes be annem” çıkacağını düşünüyorum.
Bunda; her gün bağırıp/çağırarak Türkiye’nin Ayşe’sini, memurunu, askerini, parasını, suyunu, elektriğini istemediğini söyleyen “BEY Faşizmine son”cularla beraber, her şeyden önce AB vatandaşı olma düşüncesine oy verecek olan, nüfusun neredeyse yarısını oluşturan “yerleşiklerin” etkili olacağını düşünüyorum.
Koordinasyon Ofisleri, Yönetim Merkezleri, Karen Fogg/Sorosçu çocukları, Claudia Roth ve onun pazarlamacıları, PRİO’cular ve sair küsurat ceplerinden sarkan dolar/euro/sterlinlerle hayli etkili olacaklardır/olmaktadırlar.
Geriye kalan %20’lik bir avuç “1 Ağustos”çu ise kapalı kapılar ardında kendi kendilerine şimdiden “2 Ağustos’ta ne yapacağız”ı konuşmaktadırlar.
Bu çağda çıkılacak dağ, mağ kalmamıştır artık Kıbrıs’ta efendiler.
Bütün umudum Şener Levent’in “Yanılmışım”ının, 2004’de de yanılanlar tarafından hiç olmazsa bu sefer iyi özümsenmesindedir.
“Yanılmışım” virüsünün bulaşıcı olması dileğiyle…14 Ekim 2016
Yazıları posta kutunda oku