Geçen hafta, Washington Post’ta J.Rogin, ABD Genelkurmayı’nın Suriye’deki rejime karşı sınırlı bir askeri saldırıyı görüştüğünü yazdı.
BM Güvenlik Konseyi kararı olmaksızın, güdümlü füzeler ve koalisyon uçaklarından ve gemilerinden ateşlenen diğer uzun menzilli silahlar kullanılacak ve Suriye hava kuvvetleri pistleri bombalanacaktı…
*
Rus Savunma Bakanlığı sözcüsü Igor Konaşenkov, “ABD bu tür planların olası sonuçlarına ilişkin eksiksiz bir hesaplama yapması gerekir” uyarısında bulundu.
Dışişleri Bakanı S.Lavrov, Rusya’nın askeri olarak karşılık vereceğini belirtti.
ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Mark Milley Rusya ve Çin’in düşman olduğunu belirtti,”Bize zarar vermek isteyenlere açık olmak istiyorum. ABD ordusu tüm operasyonel temposuyla sizi durduracaktır. Size, hiç olmadığı kadar sert bir dayak atacağız. Hiç kuşkunuz olmasın” dedi…
*
Gördüğünüz üzere Rusya’nın, Suriye’deki ABD-NATO tırmanışını caydırmak ve Batılı güçlerle bir anlaşmayı müzakere etmek ile askeri gücünü kullanmak hedefi arasındaki salınımları;
ABD-NATO ile Rusya arasında büyük bir askeri çatışmayı dizginlerinden boşaltma tehdidi yaratmış, derinleşen bir cepheleşme oluşmuştur…
*
Bu salvoların, ABD- NATO’nun Suriye’deki El Kaide bağlantılı İslamcı vekilleri Halep çevresinde yenilgiyle karşı karşıya iken yapıldığına dikkat gerekiyor.
ABD devlet hizipleri, açıkça onları kurtarmak için bir savaş başlatma çağrısı yaparken,
Rusya Dışişleri Bakanı S. Lavrov, küresel sorunların çözümüne ciddi yaklaşımı tercih ettiklerini, hayatları kurtarmak için histerik Rusofobiden vazgeçilmesini ve daha çok pragmatik ve somut olunması gerektiğini söylüyor…
*
8 Ekim’de BM Güvenlik Konseyinde Suriye’de terörle mücadele konusunda Batı ve Rus blokları yekdiğerinin karar tasarısını reddediyor.
Reddedilen Fransız tasarısı, üye devletlerden başta İŞİD terör örgütü olmak üzere El Nusra Cephesi ve El Kaide ile bağlantılı tüm şahıs, grup, girişim ve oluşumlar tarafından gerçekleştirilen terörist eylemleri önlemek ve son vermek amacıyla çabalarını ikiye katlamalarını ve eylemlerini koordine etmelerini talep eden 2249 sayılı BM kararının uygulamasını engellemeyi hedefliyordu.
Çünkü Fransa’nın tasarısı, 2249 sayılı kararla çelişecek şekilde aşırılık yanlılarının bombalanmasını sadece Doğu Halep’te değil Batı Halep’te de uçuşu yasaklayarak Rusya ve ABD arasında karşılıklı olarak saldırılara son verilmesi mutabakatına gönderme yapıyordu…
ABD, bu tasarıyla El Nusra gibi örgütleri aşırıcı olarak kabul edecekti…
*
Rusya tasarısı ise karşılıklı olarak saldırılara son verilmesi ama 2249 sayılı kararın İslamcı terör örgütlerine karşı kararlılıkla uygulanmasına yönelikti.
Karşılıklı saldırılara son verilmesi için El Kaide menşeli El Nusra Cephesi olan adını Fetih el Şam Cephesi’ne çeviren örgütün, Batı tarafından aşırılıkçı örgüt olarak tanınması gerekiyordu…
*
Durumu en iyi Suriye temsilcisi B.Caferi’nin Konsey’deki isyanı özetledi.
Caferi, “ABD, Fransa ve Birleşik Krallık kamuoyunu yanıltmak için ülkemdeki krize çözüm aradıklarını göstermek için altı yıldır Konsey’de toplantı üstüne toplantı yapıyorlar” derken,
Rusya Devlet Başkanı V. Putin ülkesine yönelik bütün ithamları politik söylem olarak nitelendirdi.
Batı’nın Rusya’nın Halep’i bombaladığı iddialarına ilişkin “Bu politik söylemler, herhangi bir sağduyuya sahip değil ve gerçekteki durumu değerlendirmeye almıyor. Eğer terörle mücadele işini bitirmek istiyorsanız, o zaman savaşmalısınız” dedi.
*
İşin doğrusu ABD’nin Suriye’de tehditlerini uygulamaya sokup ülkeyi bombalayacağına kimse inanmıyor.
Aksine bilhassa Halep’te cihadçıların giderek artan geri çekilmesiyle birlikte ülkenin kurtuluşu devam ediyor…
*
Ne ki, ABD Savunma Bakanlığı ve gizli servisler, Suriye’yi belirlenen hedeflere hizmet edecek davranışlara sürüklemek, diğer hükümetleri ve kamuoylarının duyarlılıklarını etkilemeye yönelik psikolojik operasyonlar düzenlemekten geri kalmıyor.
ABD, askeri operasyonlarının başarısız olduğu şu sıralarda, dışarıdan sızdırdığı silahlı terörist gruplarla ülkeyi içeriden parçalayarak 500 binden fazla insanın ölümüne yol açtığı Suriye rejimini yıkma girişiminde,
Suriye hükümetini ve bu saldırılara direnen Suriyelileri ve Suriye’yi destekleyen Rusya’yı saldırgan olarak göstermek için türlü psikolojik operasyonlar düzenliyor.
*
Bir taraftan B.Esad, hastaneleri bombalamak ve çocukları yok etmekten zevk alan bir sadist,
V.Putin ise yeni Rus Çarı gibi resmedilerek şeytanlaştırılıyor.
Ya da Londra’da bir hukuk bürosu Suriye rejimini süren savaşta 11 bin’den fazla yurttaşına iskence yapmak ve öldürmekle suçluyor,
Ya da ABD, Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin girişimiyle firari bir Suriyeli askeri fotografçının çektiği 55 bin fotograftan flulaştırılan ve tanınamaz hale getirilen 10 klişe,
Washington’daki Soykırım Müzesinde sergilendikten sonra, şimdi İtalyan kamuoyunu etkilemek için Roma’da gösteriliyor.
Ya da ABD’nin kurduğu “Syria Justice and Accountability Centre”ın Suriye rejimince uygulandığını iddia ettiği işkenceler durmadan rapor ediliyor…
*
Eh, Suriye rejimini suçlayacak fakat bir çoğunun düzmece olduğu ispatlanmış birçok kanıt bulunuyor.
Ve Fransa Hükümeti, İttifak devletlerinin II.Dünya Savaşı sırasında ihtilâf devletleri tarafından işlenen suçları sergilemek, ne pahasına zafer kazandıklarını göstermek ve dünya egemenliklerini meşrulaştırma imkânı veren Nürnberg ve Tokyo Mahkemelerinin izinden gidiyor.
Rusya’nın cezalandırılması için Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden soruşturma başlatılmasını istiyor…
*
Ama benzeri şekilde Rusya’nın da, Suriye’de bulunmasının nihai amacı;
Dış politikası bağımsızlık, işgal durumunda Arap direnişlerinin desteklenmesi ve Filistin’in temel mesele olarak kabul edilmesi ilkesine dayanan Suriye’de;
Batı ülkelerinin ve bazı Arap ülkeleri ile Türkiye’nin kirli planlar ve komplolar düzenleyerek;
“İnsanlık suçu: Savaş suçları: Dünya barışına karşı işlenen suçlar ve savaşa sebep olmak suçunu” işledikleri,
Bunların Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaları talebidir.
*
Uluslararası Ceza Mahkemesi gerçek kişilerin işledikleri soykırım, insanlığa karşı suçlar ile savaş suçlarının yargılanması için 2002’de Roma Anlaşması ile kurulmuştur, Nürnberg ve Tokyo Uluslararası Ceza Mahkemesi ile temellendiriliyor ve sürekli nitelikte faaliyet gösteriyor.
Ancak devletlerin hükümranlık haklarına zarar vereceği düşüncesi devletlerin Uluslararası Ceza Mahkemesi hakkındaki tereddütlerine yol açmıştır.
O yüzden Roma Anlaşmasını imzaladığı halde halâ yargılama yetkisini kabul etmeyen ABD, Rusya, Çin,Türkiye ve birçok ülke bulunuyor…
*
İnsanlık tarihi boyunca çiğnenen insan haklarının artık belli bir mekanizma ile kontrol altına alınması,
İnsan haklarını çiğneyen, kan ve vahşete neden olanların cezasız kalmaması, gerekirse uluslararası platformda da cezalandırılması gerekliliğiyle;
Uluslararası Ceza Mahkemesinin kurulması dünya toplumları için önemli bir adım olmuştur.
Ancak Uluslararası toplumun ortaklaşa evrensel bir adalet anlayışına ulaşmasındaki tek yol ise hukukun üstünlüğünde ortaklaşmadır.
Bu yeni bir dünya statüsünün de gereğidir.
*
Bunu sağlamanın biricik yolu ise farklı kültürleri ve farklı politik sistemleri olan ülkelerin karşılaştıkları sorunlara ortak çözümler üretmek iyiniyetidir.
Teminen gelişmiş ülkelerin dünya ekonomisinde çok önemli rol oynayan gelişmekte olan ülke ekonomilerinin sanayide, ticarette, yatırımda ve sermaye akışında yeni bir dairesel ekonomik sistem inşa ettiğini,
Yıllar boyunca oluşan ABD merkezli ekonomi dairesine yeni bir döngünün eklenmekte olduğunun kabul etmeleri gerekiyor…
*
Gerisi Batı’nın angaryasıdır, ölümcül trajedilere yol açıyor…
14.10.2016