Bir evin bir oğlu Murat Tekin. İzmirli. 1995 doğumlu; henüz 21 yaşında. 5 Yıl Bursa’daki Işıklar Hava Lisesi’nde okudu, Hava Harp Okulu’nda ikinci yılında. İki yıl sonra pilot olacak. Olacaktı. 15 Temmuz gecesi yaşanmasaydı. O geceyi hepimiz başka yaşadık.
Darbelerden bu ülkenin düşünen ve sorgulayan insanlarının neler çektiğini çok iyi biliyoruz. Her türlü darbenin her zaman, amasız karşısında olduk.
Cumartesi anneleri her Cumartesi aynı yerdeler, dileyen gidip bakabilir. 1980 darbesinde oğullarını kaybeden acılı anneler, her Cumartesi oğullarının kemiklerini istiyorlar.
Darbeci Kenan Evren’in gönüllü avukatlığını yapan Komisyon Başkanını milletvekili yapanların, karşılarında gördüğü her muhalif sese “darbeci, FETÖ’cü, hain” etiketi yapıştırması, bizi doğru bildiğimizi söylemekten vazgeçiremeyeceği gibi, gazeteciliği cıvık cıvık bir yandaşlık olgusuyla yapmak yerine; bireysel değil, toplumsal olanı tercih etmek zorunluluğumuzu yerine getirme yönünde sergilediğimiz irademizi yok edemez.
Velhasılkelâm; her gece televizyonlarda devlet propagandası halinde dinlediğiniz 15 Temmuz’un muhalefet partilerinin dahi görmezden gelmeyi tercih ettiği bir yanı daha var; o da “katliam gecesi”olduğu gerçeği.
Ana akım bunu dillendirmiyor diye gerçekliğinden eksilmiş değil.
Köprüde başı kesilen eri hatırlayacaksınız.
O eri ana akım medyada gündeme getiren ve canlı yayından kovulan yalnızca Prof. Nurşen Mazıcı olmuştu.
Stüdyodaki tüm konuklar Profesör “Kafası kesilen…” dediği anda, yek ağızdan kadının üzerine yüklenerek, “Boğazı kesilerek öldürülen er gerçek değil, yalan” demişlerdi.
Tam da o sıralar, Mehmet Atakan Foça, hepinizin bildiği o vahşet fotoğrafının 15 Temmuz gecesi ilk kez yüklendiğini veri gazeteciliğini kullanarak ortaya koymuş olsa da, Serkan İnci gibi iktidara yakın ve “çok takipçili” isimler üzerinden CNN’in eski bir haberine o görsel eklemlendirilerek sahte bir resim sosyal medyada paylaşıma sokulmuş ve alakasız bir askerlik fotoğrafı sosyal medyaya sürülerek, fotoğrafın sahibine “Ben ölmedim” diye açıklama yaptırılmıştı.
Başı kesilen asker fotoğrafının gerçek olmadığı yalanını söylemek için müthiş kampanyalar yürütseler de, gerçeğin her zaman ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır:
Hiçbir şeyden haberi olmayan erlerin, öğrencilerin gözü dönmüş bir kalabalık tarafından linç edilmesi gibi.
Gün Zileli ile 15 Temmuz’dan beri medyanın ve muhalefetin Yenikapı konuşlanması ve halklara söylenen büyük yalanlar üzerine pek çok tartışma yürüttük. Gün abiye geçen gün dedim ki: “O kadar ‘hukuk’ diyoruz ki, ilk defa bizi gören militarist, cemaatçi filan sanacak.” Güldü, “Kimse konuşmuyor ki”dedi.
Sahte anti-militarizm söylemleri Yasemin Çongarların kin dönemindeki kadar olmasa da yine rövanşta. Bugün; Nedim Şenerlerin kin döneminde “Yenikapılılık” prim yapsa da, iki dönemde de “intikam değil, hukukun dilini kuşanalım” çağrısını yapıyor olmak, “darbeci” olarak yaftalanmak için yeterli oldu mesela, o da ilginç.
Yani Ergenekon’dan, Balyoz’dan beri bizlere “darbeci” denilmesine alıştık.
Hiçbir zaman militarist ya da herhangi bir cemaate yakın olmadık ve hatta “kandırıldık” yalanlarına sığınmadık ama Yarbay Mehmet Alkan’ın kardeşini şehit verdiğinde, cenazesi başında; “Dün çözüm diyenler neden şimdi sonuna kadar savaş diyor” diye haykırdığında ne kadar haklı olduğunu da görmezden gelmedik. Yine Yarbay Alkan’ı “darbeci” diyerek ilk fırsatta ele geçen KHK ile attıklarında haklılığının tescillendiğine tanıklık ettik, sizlere de manşetlerimizden aktardık.
Annelerin, babaların, kardeşlerin, sevgililerin, nişanlıların, dostların davulla zurnayla, ellerine kına yakarak askere gönderdiği çocukların cansız bedenine 30 yıldır sarılan ve“gözyaşının rengi olmaz”tesellileriyle avutulan ülkemdeki karanlığa çöktü 15 Temmuz gecesi gökyüzü.
Ne de çabuk “bizim güvenliğimiz için şehit oldu bu çocuklar” diye ağlayan insanlar ellerinde piknik tüpüyle hiç tanımadığı gencecik bu çocukların kafasını eze eze öldürebildiler ve buz gibi yalanlarıyla televizyon televizyon katliamı gizlemek için dolaşabildiler?
Hangi sosyolog, hangi tarihsel gerçeklik anlatabilir ki o gece yaşananları?
Tanklardan kimin acımasızca halkın üstüne ateş açtığını kim tespit edecek? Yargılanmadan ölen insanları hainler mezarlığına gömmek isteyenler mi?
Ya bu çocukları kimlerin acımasızca öldürdüğünü hangi savcı soruşturacak?
Birileri “kafası kesilen er yok” yalanlarını söylese de, henüz o erin ailesine ve bilgilerine ulaşamamış olmam, bir eve daha ateşi düşmemiş kılmayacak.
15 Temmuz Katliam Köprüsü’nde kalabalık tarafından linç edilen; boğazı kesilip, boynuna bastırılıp nefesi kesildiği adli tıp raporunda tespit edilen 21 yaşındaki Murat’ın ablası Mehtap’ın bana anlattıklarını bir de siz okuyun.
Şunu düşünerek okumanızı rica ediyorum ama Mehtap’ın yakarışını:
Tatbikat yalanıyla kandırılıp linç edilen Murat sizin oğlunuz olabilirdi, kardeşiniz, can dostunuz. Birilerinin öyle çünkü, birilerinin yeri hiç doldurulmayan bir yarası artık Murat; incecik sızlayacak bir ömür boyu.
Gerisi sizin vicdanınız.
Zira vicdandan başka bir teraziye inanmıyorum bu ruhsuz zamanda…
-15 Temmuz gecesi, biz onu Yalova’da kampta sanıyorduk. Olayları televizyondan duyduk, hatta beş gün ben de dışarı çıktım. Komşumuzun oğlu Murat’la sınıf arkadaşıydı, onun tutuklandığını öğrendik. Murat’tan haber alamayınca kardeşimin de tutuklanmış olabileceğini düşündük. Annemle babam araştırmak için İstanbul’a gitti. Hiçbir listede kardeşimin adını bulamadılar; ne tutuklanma listelerinde ne de hastanelerde… Yaklaşık on gün kardeşimi aradık ve kimseden bilgi alamadık. İzmir’den Adli Tıp’ı aradım, orası da bilgi vermedi. Gelip bakın dedi, bakmak istemedik, ihtimal vermedik.
“ŞEHİT OLURSAM, BENİ TIRNAĞIMDAN TANIRSINIZ”
13. gün dayımla babam İstanbul’daki Adli Tıp’a gittiler. Orada önce teşhis edemiyorlar, çünkü tanınmayacak halde. Çıkıyorlar morgtan. Sonra ‘tırnağından’ şüpheleniyorlar ve geri dönüyorlar ve teşhis ediyorlar. Sol el tırnağındaki işaretten tanıyorlar, kendisi de öyle söylerdi hep; “Şehit olursam, beni tırnağımdan tanırsınız”diye. Gerçekten de tırnağından tanındı.
İzmir’de morgta gördüm, bakmasam içime dert olurdu. İnanmam gerekiyordu, ellerimle kaydettim Hava Harp Okuluna. Ben havacı olmasını istiyordum, o denizci olmak istiyordu.
15 TEMMUZ KATLİAM KÖPRÜSÜ
O gece bizim de bildiğimiz üzere, Yalova’da eğitimdeydi Murat’lar. Akşam eğitiminden sonra uyuyorlar ve komutanları 15 dakika sonra uyandırıyor: “Hayatınızda göreceğiniz en gerçekçi tatbikata götürüyoruz sizi” diyor.
Bir gruba “8 tane canlı bomba var” denilmiş, diğer gruba da“Cumhurbaşkanı tutuklandı”. Kardeşimin grubuna canlı bomba denilmiş, arkadaşlarından öyle olduğunu öğrendik. Sonra bunları Boğaziçi Köprüsü’ne doğru götürüyorlar, çocuklara yolda uyumaları söyleniyor, onlar da uyuyorlar.
“BEN ÖĞRENCİYİM, HİÇBİR ŞEYDEN HABERİM YOK”
Köprüye geldiklerinde bir anda halk otobüsü yakıyor ve çocukları içeriden çıkarmak istiyor. Çocuklar da şaşkınca etrafa bakınıyorlar. Tam olaylar başladığında birisi “Yapmayın, onlar öğrenci” diye bağırıyor. Kardeşim demiş ki; “Ben öğrenciyim, ben bir şey yapmayacağım. Haberim bile yok.” Şahit olan arkadaşı anlatıyor öyle dediğini.
(Video aşırı şiddet içerdiğinden yayımlamıyoruz.)
“GÖZLERİMLE GÖRDÜM, BOĞAZINI KESTİLER KARDEŞİMİN”
O an kalabalıktan biri gelip, tam kalp hizasına tekme atıyor. Çocuk yere düşüyor, bıçaklarla saldırıyorlar. Ben morgta kendim gördüm; boğazını, boynunu kesmişler kardeşimin. Kim ne derse desin, ben gözümle gördüm kardeşimi. Otopsi raporunda da bu nedenle öldüğü yazıyor.
TESLİM OLMAYA GİDERKEN KATLEDİLDİ
Çok kötü bir şekilde kardeşim katlediliyor, hem de hiçbir şeyden haberi yokken. Arkadaşlarıyla birlikte darbe olduğunu anlayınca gidip teslim oluyorlar hemen zaten. Kardeşim de teslim olmak istiyor ama arkada kalmış, polis arabasına yetişememiş. Arkadan biri gelip tekme atıp da düşünce lince maruz kalıyor.
Silivri’de yatan arkadaşları var Murat’ın çok fazla öğrenci var yaşananları anlatan, video da öyle olduğunu doğruluyor.
Videoda birisi “Teğmen mi bu” diyor, anlamıyorlar bile öğrenci olduğunu çoğu. Eski emniyet müdürü asker kıyafetiyle tanktan çıkarılıyor, o gece dönen provokasyonlar ortada, olan bu vatan için gözünü kırpmadan şehadete yürüyen gencecik çocuklara oldu. Asker kıyafetiyle ateş edildiğini gören kitle masum çocukları katletti.
CENAZE TÖRENİ: “MÜSLÜMAN ÜLKESİ DEĞİL MİYİZ?”
Kardeşimin naaşı teslim alındıktan sonra İstanbul’da hiçbir hizmet verilmedi. Ailem özel uçak tuttu THY’den, İzmir’e getirildi. İzmir’de sela verilmedi, imamlara özellikle emir gelmiş, cenaze namazına imam bulamadık. Müftülüğü aradım, “Müslüman ülkesinde bunu yapıyorsunuz” diye çıkıştım, “Devletten bize emir geldi” dediler. Kendi imkanlarımızla usulüne uygun bir şekilde yaptırdık. Belediyeden, askeriyeden, müftülükten hiçbir yardım gelmediği gibi hain muamelesi yaptılar.
OTOPSİ RAPORU DOĞRULUYOR: BOĞAZI KESİLDİ
Raporda, 21 yaşındaki öğrenciye yapılan otopsi işlemi sonucunda ölümün “Vücudunda yaygın kunt travmatik lezyonlar ile kesici delici alet yaralanmasından saptanan kişinin ölümünün boyun baskısı ve ağız burun kapanmasına bağlı mekanik asflesi” sonucu meydana geldiği kaydedildi.
BİRİ BOĞAZINA BASMIŞ, DİĞERİ AĞIZ VE BURNUNU KAPATMIŞ
Herkesin daha net anlayabilmesi için otopsi raporunu değerlendirmesini rica ettiğim bir doktor arkadaşım şu yorumda bulundu:
“Darp olmuş, bıçaklanmış ve boğazı sıkılıp nefessiz bırakarak ölümüne neden olunmuş. Biri ağzını kapatmış, biri boğazına bastırmış ölsün diye, tek kişinin travması değil bu.”
Baba Sedat Tekin, Adli Tıp’teki teşhis sırasında verdiği ifadeyi şu sözlerle noktalıyor:
“Ben oğlumu Yeşilköy Askeri Hava Harp Okuluna teslim ettim. Ölüsünü alıyorum.”
Kaynak: Ece Sevim Öztürk – http://www.cagdasses.com/