Kolombiya’da devlet ve Marksist Devrimci Silahlı Güçler (FARC) arasında barış anlaşmasının oylandığı referandumda ‘hayır’ sonucu çıktı.
Anlaşma yaklaşık 63 bin oy farkla, yüzde 50.24’lük oranla reddedildi.
*
Bu sırada Türkiye’de bir bankacı “Türk ekonomisinde kriz görüşlerine kesinlikle katılmıyorum.
1-Biz Türkler hep bardağın boş tarafını görürüz.
2-Değişimi görmüyorlar,otomatik reaksiyon gösteriyorlar.
Mutlak değil, göreceli bakmalıyız. Kendi kategorimizdeki ülkelere bakın. Bizden düşük oranda büyüyorlar” diyor.
*
Kolombiya’da ise 52 yıllık çatışmanın bitmesi toplumun büyük bölümünün talebi gibi gözükürken,
Barış anlaşmasının neden reddedildiğine ilişkin tartışmalar sürüyor.
FARC’ın,Marksist ideolojik çizgisiyle bir siyasi parti olarak parlamentoda temsil edilmesi istenmemiş midir?
Barış anlaşmasının FARC üyelerine kapsamlı bir affı içermesi tepkiye mi yol açmıştır?
Yoksa Matthew kasırgasının ülkenin bir bölümünde etkili olması referanduma katılımı mı düşürmüştür?
*
Aslında gerçek neden Uluslararası Para Fonu, Avrupa Merkez Bankası ve diğer mali kuruluşların,
2008 küresel mali krizden, 2012 Euro krizinden ve çift dipli durgunluğun ikinci evresinden beri küresel ekonomi ülkelerinden örtülü bir şekilde yapısal reformlar talep etmesinde gizlidir.
*
2000 Mart’da Portekiz/Lizbon’da, Avrupa Birliğine üye 15 ülkenin başkan ve başbakanları, Avrupalıların kaderini belirleyen stratejik bir karar aldılar.
Güya Avrupa Birliği’nin 2010’a kadar dünyanın en güçlü ve dinamik ekonomik bölgesi olmasını hedeflediler.
Teminen “Avrupa’nın Sosyal ve Ekonomik Yenilenmesi” adlı bir reform paketi üzerinde odaklandılar.
Paket, Soğuk Savaş döneminden sonra tek kutuplu dünyada, ne kadar sosyal hak varsa hepsinin bir bir ortadan kaldırılmasıyla ilgiliydi.
Tarihe “Ajanda 2010” olarak geçti…
*
“Ajanda 2010” hedeflerine nasıl varılacağı 2002’de İspanya/Sevilla’da belirlendi.
Çalışma saat ve ücretlerinde, işten atılma konusunda, işsizlik sigortasında, emeklilik konusunda, eğitim ve sağlıkta, kazanç ve gelir vergisinde çalışanlar aleyhinde ve işveren lehinde kısıtlamalar öngörüldü.
Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda ve daha bir çok ülkede, işte şimdi Kolombiya’da; sosyal kıyım önerileri “Reform” adıyla servise konuldu…
Bugün bu ülke halkları ayaktadır…
*
Çünkü yapısal reformlar iddia edildiğinin tersine ne işsizliği ortadan kaldırmak ne de bütçe açıklarından dolayı yapılıyordu.
Bu yasaların zengini daha zengin, fakiri daha fakir ettiği çok açıktı.
*
Asıl hedef kapitalizmin işine gelmeyen toplumsal kesimleri açlıkla baş başa bırakmak,
Böylece sosyal devlet denen olguyu geçmişte bırakarak üretimin devamı için ihtiyaç duyulan iş gücünün aç kalmamak için çok ucuza çalışmaya boyun eğmesini sağlamaktı…
Halklar soyulup bir bütün olarak kapitalizminin kârlılığı yükselirken, askeri gücünü arttırabilen ülkeler dünyanın sömürülmesinden daha çok pay alacaktı…
*
Kolombiyalıların büyük kısmı Juan Manuel Santos hükümetini desteklemiyordu.
Çünkü Kolombiyalılar, Santos hükümetinin ve onun ABD’deki ve Batı Avrupa’daki destekçilerinin sahte “barış” taleplerinin, referandumun gerçek amacının üstünü örtmeyi amaçladığını biliyordu.
*
Latin Amerika ve Karayipler Ekonomi Komisyonu raporlarına göre Kolombiya’nın doğrudan yabancı yatırımlardaki kâr oranı;
Emtia fiyatlarındaki düşüş nedeniyle 2010 ile 2014 arasında yüzde 12’den 2015’te yüzde 4’e gerilemişti.
Toplam doğrudan yabancı yatırımların akışı geçen yıl yüzde 26 azalmış ve bu yıl yüksek enflasyon ve reel ücretlerde düşüşe yol açmıştı…
Vergi gelirleri azalırken, işsizlik artmış ve kamu borcu GSYİH’nin yüzde 45’ine ulaşmıştır.
*
Bu yüzden Kolombiya’da Barış Anlaşması;
Tamamı siyasi ve ekonomik zayıflığa ilişkin işaretler olan kemer sıkma, militarizme ve ülkedeki toplumsal krizin keskin bir şekilde kötüleşmesine siyasi bir örtüydü.
Santos hükümetinin anayasaya göre bir referandum düzenlemeye ihtiyacı yoktu.
Ama hükümet, bir “evet” oyunun, hükümete daha güçlü sosyal kesintiler ve militarizm programı uygulamak için gerekli siyasi meşruiyeti sağlayacağı hesabını yapmıştı.
Sonuçta Santos hükümeti siyasi olarak zayıflamıştır ve Kolombiya kapitalizmi kemer sıkmayı dayatmak için bir “B Planı” tasarlamakla meşguldür…
*
Bu sırada Türkiye’de, o bankacıdan sonra bir tuzu kuru Anadolu Grubu CEO’su Tuncay Özilhan, “Ekonomi Krizde” konusunda konuşmaktadır.
“Özellikle ekonomi gibi hassas bir konuda söyleyene, yorum yapana bakmak lazım. Yorumu yapan itibar edilir biriyse değeri var. İtibar edilir değilse değeri yoktur.
Ekonomi gibi bir konuda insanların bunu ayırt etmesi gerekir” değerlendirmesini yapıyor!
*
Ama;
1- 1950-2002’de Türkiye’ye doğrudan yabancı sermaye yatırımı girişi 15,1 milyar dolardır.
2003-2014’te ise 148,2 milyar dolar yabancı sermaye girmiştir.
Yani 2002 sonrasındaki 13 yılda, önceki 52 yılda gelenin on katına yakın yabancı sermaye yatırımı yapılmıştır.
Başarı olarak görünen bu artışın temel nedeni;
Dünya konjonktüründe yaşanan çıkışın ve sermaye hareketlerinin serbest kalmasının 2000’li yıllarda gelişme yolundaki ülkelere doğru yarattığı büyük sermaye akımı artışıdır…
*
2-Yabancı sermaye girişinde böylesi bir patlama yaşanmışken, aynı patlamanın büyümede de yaşanması gerekirdi.
1950- 2002’de toplam 15,1 milyar dolarlık yabancı sermaye girişi olurken ortalama büyüme oranı yüzde 5,1 dir.
2003- 2014’de toplam 148,2 milyar dolarlık doğrudan yabancı sermaye yatırımı girişi olduğunda ise ortalama yıllık büyüme hızı yüzde 4,7 dir…
*
3-Doğrudan yabancı sermaye yatırımı girişi on kat arttığı halde büyüme oranının düşmesi hayret verici bir sonuca işaret ediyor.
Ya büyümede beceriksizlik söz konusudur,
Ya yabancı sermaye verimsiz biçimde kullanılmıştır,
Ya da hem yabancı sermaye verimsiz kullanılmış hem de büyümede de beceriksizlik yaşanmıştır.
*
4- Yabancı sermaye yatırımı girişindeki bu büyük artışın büyümeye niçin pozitif katkı sağlamadığı konusu ise açıktır.
Bir neden; 2003’den itibaren gelen yabancı sermayenin önemli bölümü inşaat sektörüne yatırım için gelmiş ve bir defalık büyüme katkısı yapmıştır.
Diğeri ise yeni yatırımdan çok mevcut tesisleri ve şirketleri özelleştirmeler veya özel kesimin satışı nedeniyle satın almak için kullanılmıştır…
*
5-Üstelik şimdilerde gelen yabancı sermaye kâr transferlerine hız vermeye başlamıştır.
Yani büyümeye katkı yapmıyor sadece cari açığın finansmanına katkı sağlıyor, bundan böyle de cari açığa ek finansman sorunu yaratacaktır.
*
6- Bu çerçeve Türkiye’de her yeni yapısal reformun arkasından,
Kapitalist sosyal politikaların sonucu olarak insanların giderek işsiz kalacağı, yardıma muhtaç hale geleceğini gösteriyor.
Çünkü zengin bir azınlığın ve onların çıkarlarına satılmış siyasi parti ve politikacıların;
Kârlarını arttırmak için insanlardan daha çok çalıp daha az ücret verenleri, vergi kaçıranları, toplanan vergiyi iç eden ama vergilerin bir bölümünü polise, orduya, silahlanmaya ve savaşa harcayacağı,
Sonra Suriye, Irak gibi ülkeleri yağmalayıp ceplerini dolduracakları giderek pek çok kişi tarafından öğreniliyor.
*
Rağmen,yıllarca Ayşe Teyze’leri afyonlamış bir zengin tabağı yalayıcısı biri de,
“Yaşadığımız günlerdeki şartlar ekonomideki iyilikler ve iyiye yönelik gelişmeleri öne çıkararak halka, yatırımcılara ve işadamlarına moral vermeyi zorunlu kılıyor” diyor…
Soyha!
*
Ama dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de halklar giderek artan bir öfkeyle kapitalizmin soygun, talan ve yalana dayalı düzenine kahrediyor.
Bu uğurda Kolombiya’da 52 yıllık çatışmanın sona ermemesine aldırılmıyor, “inceldiği yerden kopsun” deniliyor…
10.10.2016