Avukat baba, çok yaşlanmış. Avukatlık bürosunu kendi gibi avukat olan oğluna devretmiş. Aradan birkaç ay geçmiş.
Oğlu bir gün suratında gülücükler babasına uğramış.
“Baba, sana bir müjdem var!”
Babası sevinmiş, sormuş; “Ne oldu oğlum, büyük bir dava mı aldın?”
Oğlan gülmüş; “Yok be baba, hani senin şu 35 yıldır sonlanmayan arazi davan vardı ya, ben bir ayda hallettim, dava sonuçlandı, bitti!”
Babası oğlunun suratına hayretle bakmış;
“Ne yaptın be oğlum? Senin mama parandan eğitimine, yediğin içtiğinden harçlığına, bunca yıldır bunların hepsini neyle karşıladım sanıyorsun ki?”
Yukarıdaki avukat baba gibi, siyasette de kargaşayı, karışıklığı, huzursuzluğu isteyen ve bunlardan beslenen tipler vardır.
Bunlar, bir müddet için herkesi kandırabilirler ama sonra çevrelerinde sadece onlardan beslenen yalaka takımı kalır. Bu tiplerin ayakları taşa değdiğinde ise önce o yalaka takımı kaçar ve ihanet eder. Bu tiplerin sonu yalnızlıktır…
Erdoğan, kaostan-kargaşadan-huzursuzluktan beslenen siyasetçilerin başında gelir!
Bilgi seviyesinin sığlığı, beceri kapasitesinin yetersizliği, tartışma-sorgulama-araştırma-danışma gibi çağdaş değerlerden uzak olması, onu sürekli olarak kargaşadan beslenmeye zorladı!
Hepimizin bildiği üç olayı beraberce değerlendirelim istedim.
Sizce, ülkenin tüm istihbarat, güvenlik ve askeri örgütleri emrinde olan biri, aşağıdaki gibi tüm toplumu ilgilendirecek ciddi konularda yanlış bilgi alıp, ülkede kaos çıkaracak şekilde konuşur mu?
-“Başörtülü bacıma saldırdılar. 40-50 kişilik bir grup, ayaklarında deri pantolon, üzerleri çıplak kişiler, bebeğiyle beraber olan bacımıza saldırdılar, çocuk arabasını devirdiler, bacımızın üstüne işediler!”
-Bunlar nasıl insanlar? Camiye kızlı-erkekli ayakkabılarıyla girdiler. Bununla da yetinmediler ve Cami içinde utanmadan içki içtiler. Elimizde görüntüler var. Cuma günü açıklayacağız…
-Darbeciler, Beştepe’de ki Cumhurbaşkanlığı Külliyesini bombaladılar!
Bu üç konuşma, Türkiye’yi yöneten ve sorumluluk makamında bulunan birinin ağzından tüm televizyonlardan yayınlandığında, en azından vicdanlarda karışıklık çıkmaması mümkün mü?
Peki, ülkeyi yöneten en yetkili ağızdan söylenen bu tehlikeli sözlerin doğru olmadığı anlaşılınca, Türk Milletinden özür dilenip, suçlular hakkında yasal takip yapıldı mı?
Bu sözleri Erdoğan değil de, bir vatandaş söyleseydi başına neler geleceğini, nasıl hain ilan edileceğini, hangi terör örgütü ile ilişkilendirilip hapse atılacağını, varsa mallarına nasıl el konulacağını tahmin edebilirsiniz, değil mi?
Değerli Okurlar;
2002 yılından beri hemen her gün karmaşa, karışıklık, huzursuzluk içinde yaşamamızın nedeninin, ülkeyi 15 yıldır tek başlarına yöneten Bademler olduğunu daha net olarak anladınız mı?
Şimdi bunun üstüne bir de ülkenin soyulmasını, hırsızlıkları, yolsuzlukları, rüşvetleri koyun.
Yetmedi, bir de ülkenin acımasız ve gereksiz bir savaş içine sürüklenmesi var…
Bu “Köpek Dolabından” ülkemizin çıkabilmesi için, susup-oturup mucize bekleyenler, kendilerini yakın bir zamanda “Federe İslam Devletinin” uysal ve sadık bir tebaası olarak bulacaklardır.
Sonrası kolay, iki lokma-bir hırka anlayışı ve her birinizin başında eli sopalı bir din polisi ile beraberce yaşar gidersiniz gari…
Sağlık ve başarı dileklerimle 08 Ekim 2016
Rifat Serdaroğlu
Yazıları posta kutunda oku