Lozan Anlaşması sonrasında İstanbul 6 Ekim 1923 tarihinde İngiliz işgalinden kurtarılmıştır. Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3’ncü Kolordu İstanbul’a girmiş ve işgal resmen sonlanmıştır. İşgal 4 yıl 10 ay 23 gün sürmüştür. Lozan Anlaşması’nın imzalanmasını izleyen 1923 Eylül ayında, Matbuat Genel Müdürlüğü’nün “Ayın Tarihi” yayının ilk cildinin ilk sayısının 7’nci sayfasında İstanbul’un boşaltılma olayı şöyle açıklanmıştır:
“Lozan Muahedenamesinin ondördüncü faslını teşkil eden (Tahliye protokolü ve merbutu beyanname) mucibince ve ‘kıtaatı elhaletühazi (haIen), Türk arazisinin bazı aksamını işgal eden düveli müttefika yani Fransa, Büyük Britanya ve İtalya Hükümetleri ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, milletlerinin amali sulhpervaranelerini bila tehir tatmin etmek emniyesini mütesaviyen perverde ettikleri cihetle …’Mondros Mütarekenamesinin salifülzikir yedinci maddesini vesile ittihaz ederek işgal ettikleri yerleri tahliyeye ister istemez razı olmuşlardır.»
Neden İstanbul’un kurtuluşu Türkiye’nin gündeminde yeterince yer almamıştır? Yetkililer acaba bu günü unutmuşlar mıdır? İstanbul’u hala Constantinopolis olarak isimlendiren Yunanistan’ı rahatsız etmemek gerekçe olabilir mi?
Başbakan Yıldırım’ın Şirketler İçin Yaptığı Tespit Kapatılan Üniversiteler İçin de Geçerli Olmalıdır
Başbakan Binali Yıldırım geçen hafta TOBB Genel Merkezi’nde 9’ncu Türkiye Ticaret ve Sanayi Şurası’nda yaptığı konuşmada doğru bir tespitte bulunmuştur :
“FETÖ ile mücadelede iş alemi için bizim ölçümüz çok nettir. Biz şirketleri değil, sorumlu şahısları cezalandıracağız. Şirketin ne kabahati var, bir sürü çalışanı var. İş aş evlerine ekmek götürüyorlar .Memleketin ekonomisine katkı sağlıyorlar. Bizim şirketle bir alıp vereceğimiz olmaz, şirket çalışmaya devam edecek. Ama şirket içerisinde yönetici düzeyinde, ortak düzeyinde bu terör örgütüne mensup, bunlarla iş tutan birileri varsa tabi ki onları ayıklayıp şirketi temize çıkarmak bizim görevimiz. ”
Bu tespit kapatılan üniversiteler için de geçerli olmalıdır. Eğer konuşmadaki “şirket” yerine “üniversite”, “ekonomisine” yerine “bilimine”, “çalışanı” yerine “öğretim üyesi” dediğimizde acaba Başbakan Yıldırım’ın yukarıdaki açıklamaları geçerliliğini korur mu?