“ÜÇTAŞ” VE KIBRIS

“ÜÇTAŞ” VE KIBRIS - 9cbd78d0432dd63c7808923f18a5d414

9cbd78d0432dd63c7808923f18a5d414

 

“ÜÇTAŞ” VE KIBRIS

Hüseyin MÜMTAZ

 

“Üçtaş”; kendi üç taşını aynı doğrultuda dümdüz sıralarken, rakibinin üç taşının öyle olmasını engellemeye yönelik bir çocuk oyunudur.

Türkiye 1959’dan beri Kıbrıs’ta bu son derece basit oyunla uğraş(tırıl)ıyor.

Yetmezmiş gibi kuyuda üç büyük taş daha var; a)15 Temmuz travması, b) Suriye (ve şimdi Irak)’de savaş, d) PKK isyanı.

Üç de küçük taş; a)Abdülhamit kutlamaları, b)Anıtkabir’deki oyun parkı, c)Lozan üzerine yazılanlar.

Bunca gürültü, toz duman arasında, “nedense” kendisinden hiç söz edilmeyen Kıbrıs’ın “kim verdiye” gitmesinden endişe ediyorum.

Cabbar “Cumhuriyetçi” Aydıntaşbaş değirmene su taşıyor;

“Kıbrıs’ta çözüm, 10 yıldan bu yana ilk kez yeniden gündemde. Bir uzanma mesafesinde. Ankara biraz konsantre olursa, olmayacak iş değil. Önce bu işin Türkiye’yi nasıl rahatlatacağını anlatayım. Çözüm olursa Kıbrıs Türk’ü anında Avrupa Birliği’ne girecek, Türkçe resmen bir AB dili olacak, Türkiye’nin AB süreci buzdolabından inecek, kapalı olan AB fasılları şıkır şıkır açılacak. Hayal kurmuyorum. Dış politikada dev, hatta tektonik bir düzelmeden söz ediyorum. Fasılların çoğu Kıbrıs blokajı yüzünden açılamıyor ya da kapanamıyor. Bu durum mecburen değişecek. AB sürecinin sahiden başlaması da otomatikman demokrasinin kalitesini bir tık yükseltecek, biraz nefes almamızı sağlayacak”.

“AB fasılları şıkır şıkır açılacak”mış, “demokrasinin kalitesi bir tık yükselecek”miş…

Hep öyle değil miydi? Çiller’li yıllarda da gündüz gözüyle Ankara/Kızılay’da havai fişekler atıp AB’ye girişi kutlamamış mıydık?

O yıllardan beri ağzımızla kuş tutmamız istenmiyor mu?

“Demokrasi kalitemizin bir tık yükselmesi” uyutmacasıyla develere hendek bile atlatmadık mı?

Ne oldu?

Kıbrıs’ta Rum/Yunan; AB-D; BM’nin bütün isteklerini karşılayarak Kıbrıs’ı “halletsek”, başka herhangi bir şart koşmadan bizi Brüksel kapısında alkışlarla karşılayacaklarını mı zannediyorsunuz?

Hele son günlerde; “Küçük Asya Felâketi” sonrası imzalanmış olan Lozan’ı, bizzat Yunanistan’ın savunur hâle gelmiş olmasını sizin aklınız alıyor mu?

Kıbrıs’ta süren görüşmelerde Rumlar kulağımızın arkasını bile istiyorlar.

Anastasiadis BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada; “Mülkiyet, Toprak ve Garantilerde sıkıntı var” diyor.

Peki şimdiye kadar konuştuklarınız neydi be birader?

Anastasiadis: “Toprak konusunda sızmalar olursa her iki tarafta da kargaşa yaşanır” diyor…

Demek görüşmeleriniz kargaşa doğuracak düzlemde seyrediyor.

Rum gazeteleri, “liderlerin ‘Toprak’ başlığının yurtdışında kamp formatında görüşülmesi konusunda anlaştığı” temasını öne çıkarıyor.

Demek 2004’deki gibi yine yangından mal kaçırılacak! “Yurt dışında” ve “kamp formatında”nın, Hawai’de bikini ile güneşlenmek olduğunu kimse düşünmüyor zaten… Toplumun yararınaysa neden uzaklarda, kapalı kapılar ardında kotarılıyor “anlaşma”?

Anastasiades: “Kıbrıs sorununa bulunacak olan çözüm ‘acı verici bir uzlaşma’ olacak diyor…

                “Acı”nın kendi payıma düşecek olan kısmını asla kabul etmiyorum.

Anastasiadis bütün bunları gözümüzün içine baka baka söylüyor da; konuyla ilgili hayli mürekkep tüketmiş, ince ruhlu kalem erbâbı, siyasette nice sancılı doğumlara bizzat şahitlik etmiş Beratlı bile diyor ki;

“Bunca zaman, görüşmeler hakkında hiç yazmadım. O zaman olduğu gibi, gene somut metnin ortaya çıkmasını bekledim. Ama o zaman olduğu gibi, bugün de ortada daha bir metin yokken, her şeye ‘evet’ diyecek olanlarla, her şeye ‘hayır’ diyecek olanlar, gene kavgaya tutuştular. Oysa onlar, toplumun küçük bir azınlığı…”

….diyor.

İyi de, “sen yazmasan, ben yazmasam, o yazmasa/nasıl çıkacak görüşmelerin karanlık tarafları aydınlığa” Nazım?

“Somut metin” ortaya çıkınca zaten, 2004’deki gibi atı alan Lefke’yi geçmiş olacak be Nâzım!

“Dillirga, Monarga kantonları” türküsü yerine “çayda çıra”yı çağıracağız.

12 yıl sonra hızla ikinci bir “Karen Fogg/Sorosçu çocukları” dönemi geliyor.

İşte tam da böyle bir zaman aralığında “fabrika ayarlarına dönen” Serdar Denktaş, nihayet ve haklı olarak “DENKTAŞ”laşıyor ve Türkiye ile imzalanan “Gençlik ve Spor Bakanlığı Koordinasyon Ofisi Anlaşması” konusunda mangalda kül bırakmayanların neden “AB Koordinasyon Ofisi”ne aynı tepkiyi göstermediklerini soruyor.

İkisi de “koordinasyon” değil mi?

AB Koordinasyon Ofisi’ndeki “rezaleti” açıklıyor Denktaş ve Avrupa Birliği Koordinasyon Merkezi’nin (ABKM) uzun yıllar bir kişi ve yakın çevresine bırakıldığını; bu kişinin orayı kendi dukalığı içinde yönettiğini kaydetti ve bu durumun ortaya çıkarttığı sonuçları halkın bilmesi gerektiğini ifade ediyor.

Kıyamet kopuyor.

Çünkü Serdar Denktaş AB’den destek alan dernekleri isim isim açıklıyor.

AB’nin sivil toplum örgütlerine ‘belli eylem ve etkinlikleri desteklemek için para verdiğini belirten Serdar Denktaş, yazılı açıklamasında AB Kordinasyon Merkezi’ne ve sivil toplum örgütlerine dönük ifadelere yer vererek “Bugüne kadar dağıtılan fonlar ne amaçla kullanılmış, bunların sonuçları ne olmuş, bu fonlar hangi etkinlik ve aktivitelerde kullanılmış, yapılan araştırmaların sonuçları ne olmuş, Kıbrıs Türk halkı bu araştırmalardan ne şekilde yararlanmış, yazılan raporların sonuçları ne olmuştur? Bunları bilmek KKTC vatandaşlarını hakkıdır” diyor.

Bu rezilliğin üstü örtülmemelidir, 2004’de AB-D Euro/dolarlarıyla yaşadığımız ayıp bir daha yaşanmamalıdır.

O zaman ceplerinden yabancı paralar sarkanlar Sarayönü’nde Rum bayraklarıyla gösteri yapıyorlardı.

Ceplerinden sarkan paralarla “2017 ortasındaki” muhtemel referandumda nasıl oy kullanacaklarını düşünüyorsunuz?

2004’de KTHY uçakları, bir şekilde KKTC vatandaşı olmuş ama 30 yıldır yurt dışında yaşayıp, tatil için Kıbrıs’a gelenleri referandumda “yes be annem” demeleri için dünyanın dört bir yanından KKTC’ye beleş taşıyorlardı.

Bir süre önce “Yurt dışında yaşayan, KKTC’nin dertleri-zorlukları-sıkıntıları ile asla yüzleşmeyen KKTC vatandaşlarının seçimlerde oy kullanmamalarının” tartışılması gerektiğini yazmış, hariçten gazel okumasınlar demiştim.

Tık çıkmadı.

Şimdi, “görülen lüzum üzerine” bir adım daha atıyorum.

“Acıtacak”, toplumdan saklanarak “yurt dışında kamp formatında” kotarılacak, bizi Rum’a bağlamak isteyen bir anlaşmanın oylanacağı referandumda “KKTC’de yaşasalar/otursalar bile”, “aynı zamanda” Rum kimlikli/kişilikli/pasaportlu Rum vatandaşı olanlar da oy kullanmasın.

“Rum vatandaşı”, Türklerin mi Rumların mı çıkarına oy kullanır?

Demokrasi; Lefke’de-Gazimağusa’da-Girne-Lefkoşa-Mehmetçik’te, KKTC’nin en uzak-tenha köyünde yaşayan, yazın artı 50 derecesinde kavrulan, kışın doğal gazsız-elektriksiz soğuğunda üşüyen, bu memleketin çilesini çeken, sevinciyle sevinen, sadece Kıbrıs Türk kimliği sahibi Kıbrıs Türklerine lâyıktır.

“Ya Türk Kıbrıs vâr olur/Ya mücahit yaşamaz” diyen Kıbrıs Türklerine.

Yukarıdaki haritadan daha “somut metin” mi bekliyorsunuz?7 Ekim 2016