TÜRK ASKERİ KUZEY IRAK’TA NE ARIYOR

Türkiye’nin, Kuzey Irak’ta 500’ü Başika’da, Duberdan ve diğer yerlerde 2 bin kadar askeri bulunuyor.
Askerler, İŞİD terör örgütünün alt yapısını oluşturan Sünni Arap Haşd el Vatani güçlerini ve Kürt peşmergesini eğitiyor.
 
Türkiye, Irak’taki askeri gücünü Bağdat’ın bilgisi dahilinde konuşlandırdığını belirtiyor.
Irak hükümeti ise Türkiye’yi izin almadan asker sayısını artırmakla suçluyor.
 
*
Nitekim Türk askeri birliği daha önce bir çok kez,
Son olarak da birkaç gün önce Irak Meclisi’nin aldığı bir kararla  “işgalci güç” olarak tanımlandı.
Türkiye komşuluk ilişkisine saygı göstermemek ve Irak’ın egemenliğini ihlal etmekle sorumlu tutuldu.
BM Güvenlik Kurulu acil toplantıya çağırıldı. 
Son zamanda BM Güvenlik Kurulu’nda bekletilen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye’ye ait bir çok suç duyurusu bulunuyor. 
 
*
Ciddi bir tartışma başlamıştır..
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKYB) Türk askerlerinin eğitim kamplarında Irak merkezi hükümetinin bilgisi ve rızası dahilinde bulunduğunu, 
ABD’nin IŞİD’le Mücadele Koalisyonu ise Irak’a gelecek yabancı güçlerin, merkezi hükümetin onayı dahilinde orada bulunması gerektiğini,
Kuzey Irak’ta bulunan Türk askerlerinin koalisyonun parçası olmadığını belirtiyor.
IKYB ;”Sensiz olmaz”, ABD ise “Bak işine” der gibidir… 
Başbakan B. Yıldırım ise “Irak’ta 63 ülkenin askeri unsuru bulunuyor. Etrafımızda çok ciddi istikrarsızlıklar var. Başika’daki askeri varlık, Musul’un İŞİD tarafından işgalinden sonra ortaya çıkan zorunluluk dolayısıyladır. Türk varlığı orada kalmaya devam edecektir ” diyor.  
 
*
Herşey ABD’nin Irak savaşının ardından oluşturduğu yapıda etnik-mezhepsel ayrımlara yapılan vurgunun federal yapının en zayıf yanı olmasıyla başladı.
Irak’ın tek bir kimlik etrafında bütünleşmesinin engellenmesi öngörüldü.
Çünkü Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen yapay sınırlar Suriye ve Irak’ta yeniden çizilmek isteniyor ve Suriye ile Irak’ın yapısı değişmeye zorlanıyordu.
 
*
Osmanlı’dan beri ülkeyi yöneten ve ABD işgali sonrasında giderek El Kaide etkisiyle radikalleşen Sünni azınlık; işgal öncesi kazanımların peşindeydi. 
Şii ve Kürt grupları ise gerekirse ülkenin üçe bölünmesini dahi kabul ediyor;
Irak güçlü bir ayrışma potansiyelinde yaşıyordu.
Irak’ı bir arada tutan zayıf iç dinamikler, her grubun geleceğini dış dinamiklerde aramasına neden oldu…
 
*
Türkiye’de AKP hükümeti ise Irak’ı birlikte tutan unsurların dağılmasıyla oluşacak istikrarsızlık, çevreye yayılabilir çatışma riski ve Kürtlerin konumuyla ilgilendi.
Hem olası bağımsız bir Kürt devletinin milliyetçi ve ayrılıkçı etkilerinin Türkiye Kürtlerine sirayet etmesiyle oluşacak asimetrik tehditi gördü.
Hem Irak toplumunda, merkezi hükümetin Kürt bölgesinin tartışmalı bölgeleri, Petrol Yasası ve Musul- Kerkük gibi ağır sorunları çözeceğine,Irak’ın toprak bütünlüğüne ve geleceğine sahip olacağına dair inancın tükendiğini farketti…
 
*
Üstelik, bağımsız devlet gibi davranan Mesud Barzani liderliğinde Kürt yönetimi;
Bir yanda Türkiye ile düştüğü herhangi bir ihtilafta sorumluluğu merkezi Irak’a yıkıyor,
Öte yandan çeşitli ülkeleri arkasına alarak diplomatik gücünü arttıran bir politika takip ediyordu ki, Türkiye rahatsız oluyordu. 
 
*
Barzani Kürtlerin bağımsızlığını ilan edeceğini: Kürt Anayasasının hazırlanacağını: Bağımsızlık için sandığa gidileceğini: Kürdistan’a bağlı Kerkük ve Musul’un Arap,Türkmen ve Kürtlerin eşit temsilinde federal bir yapıya kavuşturulma olasılığını gündemde tutuyordu.
PKK ise hem bölgedeki güç boşluğunu hem de ABD’nin Kürt müttefiklerini karşısına almamasından yararlanıyor;Kuzey Irak’ı toparlanma ve Türkiye’ye operasyonlar yapma yeri olarak kullanıyordu…
 
*
AKP hükümeti bu çerçevede politikasını;
Hem Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ile Kürtlerin Türkiye ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından hareketle bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği düşüncesine,
Hem İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde “bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak’ı Milli topraklarını da kazanırız” oportunizmine kurdu… 
Teminen Irak’ta çeşitli Şii yerleşim bölgelerine  bombalı terör saldırıları planlamakla suçlanan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’nin örgütselliğinden yararlandı. 
 
*
Kürt Barzani ve Sünni El Haşimi ortaklığı; Irak hükümetini oluşturan koalisyon ortakları arasında bir krizi tetiklemesini: Şii Başbakan Maliki’yi devirmeyi:Irak toprak bütünlüğünü sarsmayı hedefledi.
O günlerde Şii Başbakan Nuri El Maliki, “Erdoğan Irak’ın iç işlerine karışıyor. Bu politikaları sürdürme konusunda ısrarcı olmak, Türkiye’yi bölgedeki herkes için düşman bir devlet haline getiriyor” diyordu… 
 
*
Doğrusu M. Barzani de merkezi hükümeti zayıflatmak ve Musul’u devlet kontrolünden çıkarmak için,
IŞİD terör örgütü olarak tanınan aslında alt yapısı Tarık El Haşimi’ye bağlı Saddam’ın BAAS ordusundan bakiye Irak Sünnilerinin oluşturduğu;
Haşd el Vatani güçlerinin Irak’ı fiilen parçalayan saldırılarını fırsata dönüştürdü.
Tartışmalı bölgeleri ilhak etmeye yönelik adımlarını pekiştirdi.
 
*
Irak Anayasası 140.maddesinin kendiliğinden uygulandığını, Kerkük’ün Kürdistan Bölgesi’ne katılmış olduğunu, bunun müzakere konusu bile olmayacağını açıkladı.
Ardından “Bağımsızlık Kürdistan halkının doğal hakkıdır. Kürdistan’ın nihai hedefi bağımsızlıktır. Bağımsızlık referandumuna gideceğiz” ifadesiyle,
Irak’ın her saat daha fazla siyasi karmaşaya ve istikrarsızlığa boğulmasına katkı koydu… 
 
*
O konjoktürde Barzani’nin referandum kararı zor bir durumdu.
Eğer Kerkük’ü Kürdistan bölgesi içine alan, böylece ekonomisi kendine yeten bağımsız bir Kürdistan kurgulanıyorsa; Irak, İran, Rusya, Çin  gibi muhaliflere koz veriliyordu. 
Eğer Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerde askeri varlık tutularak sadece Kürdistan bölgesinde bağımsızlık ilanı kastediliyorsa,
Bu defa da Kürdistan ekonomisini ayakta tutabilmek için yaşanılan kaos gerekçe gösterilecek ve Irak Anayasası ihlal edilmek pahasına Kerkük petrollerinin satışına devam edilecekti. 
Bu durum Kürdistan-Irak arasında  sorunlu tartışmalı bölgelerin uluslararası platforma taşınması sonucunu oluşturacaktı.
 
*
O yüzden referandum ve bağımsızlık kararı askıya alındı.
Tartışmalı bölgeleri ele geçirmek için Peşmerge güçleri özellikle Kerkük’te yoğunlaştırıldı.
Barzani, güya IŞİD’e karşı kullanmak bahanesiyle “Biz tüm dostlarımızdan silah talep ettik. Askeri destek talebimiz karşısında bize ilk yardım eden İran İslam Cumhuriyeti oldu. Bize silah verdi ve askeri işbirliğinde bulundu” dedi.
İran birlikleri hâlâ o bölgededir…
 
*
Ardından Türk askerleri de yukarıdaki görüntüde olan Kuzey Irak’a geçti.
İŞİD terör örgütüyle mücadele gerekçesi ve eğit-donat faslından Barzani’nin peşmergelerine ve Sünni Araplardan oluşan Haşd el Vatani güçlerine eğitim vermeye başlanıldı.
Musul’un geleceği takip edilmeye başlandı.
 
*
Sonra Türkiye, Türk askerinin nezaretinde  İŞİD terör örgütünün Suriye ve Irak’ta yasal sahiplerinden çaldığı petrolün ana tüketicisi oldu.
IŞİD, Musul petrolünü Türkiye’de iki limana gönderiyor, bir kısmı depolanıyor, bir kısmı kaçak rafinerilerde işleniyordu.
Kerkük – Yumurtalık boru hattından gelen petrolün yasa dışı ticaretine Türkiye’nin üst düzey siyasi yönetim kadrosunun, Cumhurbaşkanı ve ailesinin karıştığı açıklandı.
 
*
Bugün, Musul’da da IŞİD işgaline karşı kısa sürede ve kesin sonuç alabilecek tek gücün bölge ülkeleri tarafından oluşturulan Şii Haşd Eş Şabi milisleri ile Gönüllü Halk Güçleri olduğu kabul ediliyor.
Ama Türkiye, bu kez IŞİD işgali altındaki bölgelerin, Tahran’ın Bağdat üzerindeki nufuzundan endişeyle İran askeri danışmanların komutasında bulunan Gönüllü Halk Güçleri ve Şii Haşd Eş Şabi milisleri tarafından korunmasına itiraz ediyor.
Bunların Irak ve Suriye arasında bağlantı kurarak Suriye yönetimini destekleyeceğinden,
İKYB’nin tartışmalı bölgelerini ilhak etmelerinden,
Bölgede güçlenmeleri durumunda IKYB’nin PKK’yi bölgeden uzaklaştırma konusunda güç kaybedeceğinden endişeleniyor.
Başika’daki Türk askerini bu düşüncenin karşısına dikiyor.
 
*
Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye ve Irak’ta süren savaşlarda BM Güvenlik Konseyine iletilmiş üzerine atılı savaş suçlarından kurtulmak için ilgili ülkelerde yara kaşıyor.
Ah! Şam’da Emevi Camiinde bir namaz kılabilse, Eset’in cesedini bir çiğneyebilse aklanacaktır.
Teminen Kuzey Suriye’de Fırat Harekâtı sürdürüledursun,
TSK’nın özel kuvvetlerine ait bir birliği ve bunlara ait askeri mühimmat ve teçhizatla Kuzey Irak’ta bu misyonu bekliyor…
 
*
Bütün bunlar Türkiye’nin PKK ile mücadele için değil Kürdistan’a kalıcı bir işgalci güç olarak geldiği,
Kürdistan parçaları arasında olası çatışmaya zemin oluşturmak ve Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırma amacına dönük bir hamle olarak kabul ediliyor.
Türkiye giderek bir başına sınır ihlali yapmak, savaş hukukunu ve uluslararası yasaları çiğnemekle itham ediliyor.
 
*
Ne ki, ABD’de başkanlık seçimleri öncesinde Temsilciler Meclisi ve Senato’da alınan Suudi Arabistan’ın 11 Eylül saldırılarındaki payına ilişkin karar,
Cumhuriyetçiler ve Demokratlar rekabetinden hareketle; İsrail’in bölgedeki güvenliğini beklemeye kalmıştır.
Bu yüzden Obama Yönetimi, Moskova ile Suriye’de bir ateşkes ve siyasi anlaşma yönündeki ikili görüşmeleri kesmiş;
Suriye krizine ait çözüm olasılıklarını seçim sonrasına ertelemiştir.
 
*
ABD, Türkiye’nin Fırat Kalkanı harekâtında  YPG’ye söz verdiği için Kürt koridorunu açmamış, TSK’nın önünü tıkamış;
Ankara’nın Kuzey Suriye’deki askeri varlığı tartışılmaya başlamıştır derken,
Şimdi Kuzey Irak’taki Türk askeri varlığının tartışılması da buna eklenmiş bulunuyor.
*
ABD Ortadoğu’da düşük viteste gerilimin ateşini düşürmemenin çabasını sürdürüyor.
Tartışmalar üzerinden olan biteni de hem Suriye’de hem Kuzey Irak’taki Türk askeri varlığı üzerinden Türkiye hükümetine yüklüyor…
 
*
Türk askerinin başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir,Türk halkı üzülüyor. 
 
8.10.2016
Türkiye'nin, Kuzey Irak'ta 500'ü Başika'da, Duberdan ve diğer yerlerde 2 bin kadar askeri bulunuyor.
Askerler, İŞİD terör örgütünün alt yapısını oluşturan Sünni Arap Haşd el Vatani güçlerini ve Kürt peşmergesini eğitiyor.
 
* 
Türkiye, Irak'taki askeri gücünü Bağdat'ın bilgisi dahilinde konuşlandırdığını belirtiyor.
Irak hükümeti ise Türkiye'yi izin almadan asker sayısını artırmakla suçluyor.
 
*
Nitekim Türk askeri birliği daha önce bir çok kez,
Son olarak da birkaç gün önce Irak Meclisi'nin aldığı bir kararla  "işgalci güç" olarak tanımlandı.
Türkiye komşuluk ilişkisine saygı göstermemek ve Irak'ın egemenliğini ihlal etmekle sorumlu tutuldu.
BM Güvenlik Kurulu acil toplantıya çağırıldı. 
Son zamanda BM Güvenlik Kurulu'nda bekletilen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye'ye ait bir çok suç duyurusu bulunuyor. 
 
*
Ciddi bir tartışma başlamıştır..
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKYB) Türk askerlerinin eğitim kamplarında Irak merkezi hükümetinin bilgisi ve rızası dahilinde bulunduğunu, 
ABD'nin IŞİD'le Mücadele Koalisyonu ise Irak'a gelecek yabancı güçlerin, merkezi hükümetin onayı dahilinde orada bulunması gerektiğini,
Kuzey Irak'ta bulunan Türk askerlerinin koalisyonun parçası olmadığını belirtiyor.
IKYB ;"Sensiz olmaz", ABD ise "Bak işine" der gibidir... 
Başbakan B. Yıldırım ise "Irak'ta 63 ülkenin askeri unsuru bulunuyor. Etrafımızda çok ciddi istikrarsızlıklar var. Başika'daki askeri varlık, Musul'un İŞİD tarafından işgalinden sonra ortaya çıkan zorunluluk dolayısıyladır. Türk varlığı orada kalmaya devam edecektir " diyor.  
 
*
Herşey ABD'nin Irak savaşının ardından oluşturduğu yapıda etnik-mezhepsel ayrımlara yapılan vurgunun federal yapının en zayıf yanı olmasıyla başladı.
Irak'ın tek bir kimlik etrafında bütünleşmesinin engellenmesi öngörüldü.
Çünkü Sykes-Picot anlaşmasıyla çizilen yapay sınırlar Suriye ve Irak'ta yeniden çizilmek isteniyor ve Suriye ile Irak'ın yapısı değişmeye zorlanıyordu.
 
*
Osmanlı'dan beri ülkeyi yöneten ve ABD işgali sonrasında giderek El Kaide etkisiyle radikalleşen Sünni azınlık; işgal öncesi kazanımların peşindeydi. 
Şii ve Kürt grupları ise gerekirse ülkenin üçe bölünmesini dahi kabul ediyor;
Irak güçlü bir ayrışma potansiyelinde yaşıyordu.
Irak'ı bir arada tutan zayıf iç dinamikler, her grubun geleceğini dış dinamiklerde aramasına neden oldu...
 
*
Türkiye'de AKP hükümeti ise Irak'ı birlikte tutan unsurların dağılmasıyla oluşacak istikrarsızlık, çevreye yayılabilir çatışma riski ve Kürtlerin konumuyla ilgilendi.
Hem olası bağımsız bir Kürt devletinin milliyetçi ve ayrılıkçı etkilerinin Türkiye Kürtlerine sirayet etmesiyle oluşacak asimetrik tehditi gördü.
Hem Irak toplumunda, merkezi hükümetin Kürt bölgesinin tartışmalı bölgeleri, Petrol Yasası ve Musul- Kerkük gibi ağır sorunları çözeceğine,Irak'ın toprak bütünlüğüne ve geleceğine sahip olacağına dair inancın tükendiğini farketti...
 
*
Üstelik, bağımsız devlet gibi davranan Mesud Barzani liderliğinde Kürt yönetimi;
Bir yanda Türkiye ile düştüğü herhangi bir ihtilafta sorumluluğu merkezi Irak'a yıkıyor,
Öte yandan çeşitli ülkeleri arkasına alarak diplomatik gücünü arttıran bir politika takip ediyordu ki, Türkiye rahatsız oluyordu. 
 
*
Barzani Kürtlerin bağımsızlığını ilan edeceğini: Kürt Anayasasının hazırlanacağını: Bağımsızlık için sandığa gidileceğini: Kürdistan'a bağlı Kerkük ve Musul'un Arap,Türkmen ve Kürtlerin eşit temsilinde federal bir yapıya kavuşturulma olasılığını gündemde tutuyordu.
PKK ise hem bölgedeki güç boşluğunu hem de ABD'nin Kürt müttefiklerini karşısına almamasından yararlanıyor;Kuzey Irak'ı toparlanma ve Türkiye'ye operasyonlar yapma yeri olarak kullanıyordu...
 
*
AKP hükümeti bu çerçevede politikasını;
Hem Kuzey Irak Kürt Yönetimi sahasında ekonomik ilişkilerden örgütlediği İslami sermaye ile Kürtlerin Türkiye ekonomik ve siyasi kontaklarına bağlılılığından hareketle bağımsız Kürt Devletini pasifize edebileceği düşüncesine,
Hem İslam Birliği başlığında bir Sünni koridor üzerinde "bölgeyi kazanırsak petrolü ve Misak'ı Milli topraklarını da kazanırız" oportunizmine kurdu... 
Teminen Irak'ta çeşitli Şii yerleşim bölgelerine  bombalı terör saldırıları planlamakla suçlanan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi'nin örgütselliğinden yararlandı. 
 
*
Kürt Barzani ve Sünni El Haşimi ortaklığı; Irak hükümetini oluşturan koalisyon ortakları arasında bir krizi tetiklemesini: Şii Başbakan Maliki'yi devirmeyi:Irak toprak bütünlüğünü sarsmayı hedefledi.
O günlerde Şii Başbakan Nuri El Maliki, "Erdoğan Irak'ın iç işlerine karışıyor. Bu politikaları sürdürme konusunda ısrarcı olmak, Türkiye'yi bölgedeki herkes için düşman bir devlet haline getiriyor" diyordu... 
 
*
Doğrusu M. Barzani de merkezi hükümeti zayıflatmak ve Musul'u devlet kontrolünden çıkarmak için,
IŞİD terör örgütü olarak tanınan aslında alt yapısı Tarık El Haşimi'ye bağlı Saddam'ın BAAS ordusundan bakiye Irak Sünnilerinin oluşturduğu;
Haşd el Vatani güçlerinin Irak'ı fiilen parçalayan saldırılarını fırsata dönüştürdü.
Tartışmalı bölgeleri ilhak etmeye yönelik adımlarını pekiştirdi.
 
*
Irak Anayasası 140.maddesinin kendiliğinden uygulandığını, Kerkük'ün Kürdistan Bölgesi'ne katılmış olduğunu, bunun müzakere konusu bile olmayacağını açıkladı.
Ardından "Bağımsızlık Kürdistan halkının doğal hakkıdır. Kürdistan'ın nihai hedefi bağımsızlıktır. Bağımsızlık referandumuna gideceğiz" ifadesiyle,
Irak'ın her saat daha fazla siyasi karmaşaya ve istikrarsızlığa boğulmasına katkı koydu... 
 
*
O konjoktürde Barzani'nin referandum kararı zor bir durumdu.
Eğer Kerkük'ü Kürdistan bölgesi içine alan, böylece ekonomisi kendine yeten bağımsız bir Kürdistan kurgulanıyorsa; Irak, İran, Rusya, Çin  gibi muhaliflere koz veriliyordu. 
Eğer Kerkük ve diğer tartışmalı bölgelerde askeri varlık tutularak sadece Kürdistan bölgesinde bağımsızlık ilanı kastediliyorsa,
Bu defa da Kürdistan ekonomisini ayakta tutabilmek için yaşanılan kaos gerekçe gösterilecek ve Irak Anayasası ihlal edilmek pahasına Kerkük petrollerinin satışına devam edilecekti. 
Bu durum Kürdistan-Irak arasında  sorunlu tartışmalı bölgelerin uluslararası platforma taşınması sonucunu oluşturacaktı.
 
*
O yüzden referandum ve bağımsızlık kararı askıya alındı.
Tartışmalı bölgeleri ele geçirmek için Peşmerge güçleri özellikle Kerkük'te yoğunlaştırıldı.
Barzani, güya IŞİD'e karşı kullanmak bahanesiyle "Biz tüm dostlarımızdan silah talep ettik. Askeri destek talebimiz karşısında bize ilk yardım eden İran İslam Cumhuriyeti oldu. Bize silah verdi ve askeri işbirliğinde bulundu" dedi.
İran birlikleri hâlâ o bölgededir...
 
*
Ardından Türk askerleri de yukarıdaki görüntüde olan Kuzey Irak'a geçti.
İŞİD terör örgütüyle mücadele gerekçesi ve eğit-donat faslından Barzani'nin peşmergelerine ve Sünni Araplardan oluşan Haşd el Vatani güçlerine eğitim vermeye başlanıldı.
Musul'un geleceği takip edilmeye başlandı.
 
*
Sonra Türkiye, Türk askerinin nezaretinde  İŞİD terör örgütünün Suriye ve Irak'ta yasal sahiplerinden çaldığı petrolün ana tüketicisi oldu.
IŞİD, Musul petrolünü Türkiye'de iki limana gönderiyor, bir kısmı depolanıyor, bir kısmı kaçak rafinerilerde işleniyordu.
Kerkük – Yumurtalık boru hattından gelen petrolün yasa dışı ticaretine Türkiye'nin üst düzey siyasi yönetim kadrosunun, Cumhurbaşkanı ve ailesinin karıştığı açıklandı.
 
*
Bugün, Musul'da da IŞİD işgaline karşı kısa sürede ve kesin sonuç alabilecek tek gücün bölge ülkeleri tarafından oluşturulan Şii Haşd Eş Şabi milisleri ile Gönüllü Halk Güçleri olduğu kabul ediliyor.
Ama Türkiye, bu kez IŞİD işgali altındaki bölgelerin, Tahran'ın Bağdat üzerindeki nufuzundan endişeyle İran askeri danışmanların komutasında bulunan Gönüllü Halk Güçleri ve Şii Haşd Eş Şabi milisleri tarafından korunmasına itiraz ediyor.
Bunların Irak ve Suriye arasında bağlantı kurarak Suriye yönetimini destekleyeceğinden, İKYB'nin tartışmalı bölgelerini ilhak etmelerinden, Bölgede güçlenmeleri durumunda IKYB'nin PKK'yi bölgeden uzaklaştırma konusunda güç kaybedeceğinden endişeleniyor.
Başika'daki Türk askerini bu düşüncenin karşısına dikiyor.
  *
Ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye ve Irak'ta süren savaşlarda BM Güvenlik Konseyine iletilmiş üzerine atılı savaş suçlarından kurtulmak için ilgili ülkelerde yara kaşıyor.
Ah! Şam'da Emevi Camiinde bir namaz kılabilse, Eset'in cesedini bir çiğneyebilse aklanacaktır.
Teminen Kuzey Suriye'de Fırat Harekâtı sürdürüledursun,
TSK'nın özel kuvvetlerine ait bir birliği ve bunlara ait askeri mühimmat ve teçhizatla Kuzey Irak'ta bu misyonu bekliyor...
 
*
Bütün bunlar Türkiye'nin PKK ile mücadele için değil Kürdistan'a kalıcı bir işgalci güç olarak geldiği,
Kürdistan parçaları arasında olası çatışmaya zemin oluşturmak ve Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırma amacına dönük bir hamle olarak kabul ediliyor.
Türkiye giderek bir başına sınır ihlali yapmak, savaş hukukunu ve uluslararası yasaları çiğnemekle itham ediliyor.
 
*
Ne ki, ABD'de başkanlık seçimleri öncesinde Temsilciler Meclisi ve Senato'da alınan Suudi Arabistan'ın 11 Eylül saldırılarındaki payına ilişkin karar,
Cumhuriyetçiler ve Demokratlar rekabetinden hareketle; İsrail'in bölgedeki güvenliğini beklemeye kalmıştır.
Bu yüzden Obama Yönetimi, Moskova ile Suriye'de bir ateşkes ve siyasi anlaşma yönündeki ikili görüşmeleri kesmiş;
Suriye krizine ait çözüm olasılıklarını seçim sonrasına ertelemiştir.
 
*
ABD, Türkiye'nin Fırat Kalkanı harekâtında  YPG'ye söz verdiği için Kürt koridorunu açmamış, TSK'nın önünü tıkamış;
Ankara'nın Kuzey Suriye'deki askeri varlığı tartışılmaya başlamıştır derken,
Şimdi Kuzey Irak'taki Türk askeri varlığının tartışılması da buna eklenmiş bulunuyor. *
ABD Ortadoğu'da düşük viteste gerilimin ateşini düşürmemenin çabasını sürdürüyor.
Tartışmalar üzerinden olan biteni de hem Suriye'de hem Kuzey Irak'taki Türk askeri varlığı üzerinden Türkiye hükümetine yüklüyor...
 
*
Türk askerinin başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir,Türk halkı üzülüyor. 
  8.10.2016 - turkish army turk ordusu operasyon savas