Amerika’nın “Terörizme Karşı Savaşı”

Michel Chossudovsky

Amerika’nın “Terörizme Karşı Savaşı”

Çeviren: Alpaslan Işıklı

İMGE Kitabevi

Özgün Adı America’s “War on Terrorism”

© Michel Chossudovsky, 2005

© imge Kitabevi Yayınları, 2010

1. Baskı: Nisan 2010

Michel Chossudovsky, emekli olduğu Ottowa Üniversitesi’nde ziyaretçi profesör olarak dersler veren bir ekonomisttir. Konuk öğretim üyesi profesör olarak Batı Avrupa, Latin Amerika ve Güneydoğu Asya’daki çeşitli üniversitelerde ders vermiş, gelişmekte olan ülke hükümetlerine ekonomi alanında danışmanlık yapmış, ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Afrika Kalkınma Bankası, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve daha pek çok uluslararası kurumda görevler üstlenmiştir. Babası Evgeny Chossudovsky (1914-2006) de Birleşmiş Milletler’deki görevleri ve tüm yaşamı boyunca Filistin davasını desteklemiş Rus Yahudisi bir BM diplomatı ve ekonomisttir. Kanada’daki savaş karşıtı hareketin aktif üyelerinden biri olan Michel Chossudovsky’nin, Le Monde diplomatique, Third World Resurgence ve Covert Action Quarterly gibi yayınlarda sık sık yazıları yer alır. globalresearch.ca adresi üzerinden küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni konulu yayınlar yapan Küreselleşme Araştırmaları Merkezi’nde editörlük yapmaktadır. Bu siteye, 2002, 2003, 2004 ve 2005’te GoodWriters.net tarafından “Demokrasi Medyasıödülü verilmiştir. Ayrıca Chossudovsky 2003 yılında Berlin merkezli Sivil Hakları ve İnsan Haysiyetini Koruma Örgütü’nün insan hakları ödülünü almış, yedi kez de ABD Kaliforniya’da bulunan Sonoma Üniversitesi gazetecilik bölümünün yaygın medyada yer bulamayan önemli haber ve yazılar için verdiği “Project Censored” ödülüne layık görülmüştür. The Globalisation of Poverty (Yoksulluğun Küreselleşmesi) adlı kitabı Türkçe dahil on bir dilde yayınlanmıştır.

Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, 1940 yılında Amasya’da doğdu. 1961’de mezun olduğu Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde, bir yıl sonra asistan olarak göreve başladı. Aynı fakültede 1980’de profesör oldu. 1983’te sıkıyönetim yazısıyla görevine son verildi. 1989’da İdare Mahkemesi ve Danıştay kararıyla görevine döndü. Fransa ve ingiltere’de bilimsel çalışmalarda bulundu. Uzun yıllar çeşitli sendikal örgütlerin eğitim ve araştırma faaliyetlerine katıldı. 1990-1994 yıllann-da Mülkiyeliler Birliği’nin ve ardından bir dönem de Öğretim Üyeleri Derneği’nin başkanlığını yaptı. Işıklı’nın Türkçe ve yabancı dillerde yayımlanmış çok sayıda yapıtı vardır. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından seçildiği YÖK üyeliği görevim 2 Şubat 2005 tarihine kadar sürdürdü. Ankara Üniversitesi SBF Çalışma Ekonomisi ve Endüstri ilişkileri Bölümü’nden 2007’de emekli oldu. Işıklı, halen TÛMÖD (Tüm Öğretim Elemanları Derneği) genel başkanıdır ve Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Yönetim Kurulu üyesidir.

“Düşünceyi bu denli tahrik edici ve bu kadar iyi araştırılmış bir belgeyi bilmemek olmaz.”

SCOTT LOUGHREY, The Baltimore Chronide

“Chossudovsky’nin kitabı okuyucularına acı bir gerçeği sunuyor: terörizm, ABD dolarının yönlendirdiği ve ABD askeri gücünün desteklediği korporatif kapitalizmin büyümesinin sağlanmasının ve yaygınlaştırılmasının bir aracıdır. Onun kitabının, ‘ayrı noktaları birleştirerek bilmece çözmeye’ benzeyen çalışmalardan birisi olarak, özellikle medyanın yanlış yönlendirdiği, tarihsel bilgi yoksunu Amerikalılar tarafından okunması gerekir.”

KELLIA RAMARES, Online Journal

“Kanadalı iktisat profesörü Chossudovsky’nin kitabı, yoğun belgesel verileri derlemeyi ve sonra bunları dolambaçsız ve berrak bir biçimde ortaya koymayı başarmış ender bulunan bir yazarlık yeteneğini gözler önüne sermektedir. Bush’un söylemindeki bataklığı tümüyle dağıtmakta, bir ulusun, askeri ve istihbarat olanaklarını, dünyayı daha güvenli bir yer yapma bahanesiyle küresel petrol pazarını denetim altına almak için kullanmasındaki açık ve yalın gerçeği okuyucuların incelemesine sunma yürekliliğini göstermekte.”

WILLIAM HARE, Amazon.com

“Chossudovsky, dünyadaki tüm yurttaşlar için bir uyandırma hizmeti görecek olan alarm verici bir kitap yazmıştır. Chossudovsky, Amerika’nın gizli istihbarat operasyonlarının arkasındaki uluslararası çıkarları ve ABD dış politikasının amaçlarını açığa çıkarmaktadır.”

ANTHONY LAFRATA, Chapters-Indigo

Andre Gunder Frank’ın anısına

İçindekiler

ÇEVİRENİN ÖNSÖZÜ: 13

İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ : 19

BİRİNCİ ANA BÖLÜM

11 Eylül : 35

I. BÖLÜM

Geri plan: 11 Eylül’ün Arkasındakiler: 37

I. BÖLÜME EK

Usame Bin Ladin 11 Eylül’de Neredeydi?: 55

II. BÖLÜM

Usame Bin Ladin Kimdir? : 61

III. BÖLÜM

Washington Uluslararası Terörü Destekliyor : 81

IV. BÖLÜM

Örtüleme veya Suç Ortaklığı : 99

İKİNCİ ANA BÖLÜM

Savaş ve Küreselleşme: 115

V. BÖLÜM

Savaş ve Gizli Program: 117

VI. BÖLÜM

Afganistan Üzerinden Petrol Boru Hattı: 137

VII. BÖLÜM

Amerikan Savaş Makinesi : 155

VIII. BÖLÜM

Amerikan İmparatorluğu : 183

IX. BÖLÜM

Yeni Dünya Düzeni’ni Silahsızlandırmak: 197

X. BÖLÜM

Siyasal Kandırmaca: 11 Eylül’ün Arkasındaki Kayıp ilişki: 211

X. BÖLÜME EK

Resmi Tutanakların Tahrifi: 227

ÜÇÜNCÜ ANA BÖLÜM

Yanlış Bilgilendirme Kampanyası: 229

XI. BÖLÜM

Savaş Propagandası: Bir Dış Düşman İmal Etme: 231

XII. BÖLÜM

11 Eylül ve İran-Kontra Skandalı: 251

XIII. BÖLÜM

Düşmana Bir Görüntü Vermek: Ebu Musab El-Zarkavi Kimdir?: 257

XIV. BÖLÜM

El Kaide Savaşçılarının Savaş Sahnesinde Muhafaza Edilmesi: 293

XIV. BÖLÜME EK

Sivillerin Guantanamo Toplama Kampına Gönderilmesi: 303

DÖRDÜNCÜ ANA BÖLÜM

Yeni Dünya Düzeni: 307

XV. BÖLÜM

Savaş Suçluları Yüksek Makamlarda: 309

XVI. BÖLÜM

Savaş Ganimeti: Afganistan’la Milyarlarca Dolarlık Eroin Ticareti: 325

XVII. BÖLÜM

11 Eylül’ün Önceden Bilinmesi: 341

XVIII. BÖLÜM

11 Eylül Sabahı: Uçaklarda Ne Oldu?: 357

XIX. BÖLÜM

Amerika’nın Önleyici Savaş Doktrini: 375

XX. BÖLÜM

11 Eylül Sonrası Terör Uyarıları: 403

XXI. BÖLÜM

Büyük Birader: İç Güvenlik Devletine Doğru: 423

XXII. BÖLÜM

Londra 7/7 Bombalı Saldırıları: 459

EK A

Çalıntıya Dayalı İstihbarat: Britanya “İstihbaratı”nın Irak Dosyası: 485

EK B

Dünya Ticaret Merkezi’nin Kiralanmasının Ardındaki Mali Çıkarlar: 495

Dizin: 499

Çevirenin Önsözü

Kanadalı profesör Michel Chossudovsky, 10-23 Aralık 1998 tarihlerinde ülkemize gelmişti.

13 Aralık 1998’de Ankara’da düzenlenen bir açık oturumda ikimiz de konuşmacıydık.

Akşam yemeğinde de Mülkiyeliler Birliği’nde birlikte olduk.

Bu vesileyle kendisiyle tanışmanın ötesinde uzun uzun görüşmelerimiz oldu.

Görüştüğümüz hemen her konuda, sanki yıllardır birlikte olmuş, görüş alışverişi içinde bulunmuşuz gibi düşüncelerimizin örtüştüğünü görmek beni şaşırtmıştı.

Sanırım o da benzer bir izlenimle ayrılmıştı.

Kanada’ya döndükten kısa bir süre sonra gönderdiği, dilimize Yoksulluğun Küreselleşmesi adıyla çevrilmiş bulunan kitabını “merkez bankasının gerçekten demokratikleşmesi için…” diye yazarak imzalamıştı.

Görüşmelerimiz sırasında, merkez bankasının özerkleştirilmesi adı altında yapılanın güya bir demokratikleşmeymiş gibi gösterildiğini; gerçekte ise bu yolla merkez bankasının halk iradesinden uzaklaştırılarak küresel sermayenin kuyruğuna takılmasının sağlanmakta olduğunu söylediğimde memnuniyeti gözlerine yansımıştı.

13

Besbelli ki aynı paralelde düşündüğümüzü bir kere daha vurgulamak istediğinden kitabını böyle bir ithaf yazarak göndermeyi uygun görmüştü.

Chossudovsky’nin elinizdeki kitabı da yıllardır zihinlerimizi işgal eden, her gün bir başka görünümüyle karşılaştığımız sorunların iç yüzüne ışık tutuyor ve ortaya koyduğu tespitleri son derece zengin kaynaklarla belgeleyerek sunmuş bulunuyor.

11 Eylül 2001’de vuku bulan, İkiz Kulelere ve Pentagon’a yönelik saldırıların hemen ardından düzenlenen bir açık oturumda, bu saldırılarla, Hitler’in önlenemeyen yükselişine basamak yaptığı Reichstag yangını arasındaki paralelliğe dikkat çekmiştim.

Chossudovsky, elinizdeki kitabında, insanlık tarihinde yeni bir dönemin açılmasına başlangıç teşkil etmiş olan bu saldırıların içyüzünü hiçbir tereddüde yer bırakmayacak açıklıkla ve reddedilmesi mümkün olmayan kanıtlara dayanarak ortaya koymuştur.

Chossudovsky’nin küresel ölçekte başlatılmış bulunan bu süreçle ilgili yargısı düşündürücüdür ve bu konudaki görüşleri doğrultusunda insanlığa çok ciddi sorumluluklar düştüğü, kitabının IX. Bölümünde yer alan şu cümlelerde olanca açıklığıyla ortaya konulmuştur:

“Olası bir Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesi algılanmalı ve anlaşılmalıdır. Yeni Dünya Düzeni’nin silahsızlandırılması için, bu totaliter sistemin içyüzü açığa çıkarılmalı ve bütünüyle anlaşılmalıdır. Bu anlayış, bir avuç yazarla ve eleştirmenle sınırlı kalmamalı; yaşamları ‘terörizme karşı savaş’ ile doğrudan bağlantılı olan tüm yurttaşlarımız tarafından paylaşılmalıdır.”

14

Görünen odur ki küresel kapitalizm, içine yuvarlandığı ve kendisiyle birlikte dünyayı da sürüklediği felaketlere bir sorumlu icat etmek ihtiyacını duyduğundan “İslami teröradı altında bir düşman icat etmek istemiştir.

Amerika’nın uluslararası alandaki emelleri ile “İslami terör” veya “köktenci islam” arasındaki bağlantı, Chossudovsky’nin bu kitabında geniş bir tahlile tabi tutulmuştur.

Kitap boyunca ayrıntılı bir anlatımla sunulmuş olan bu bağlantı, II. Bölümde şöyle özetlenmiştir:

“11 Eylül’ün ertesinde, ‘köktenci islam’ın’ Ortadoğu ve Orta Asya’daki kayda değer gelişimi, Amerika’nın gizli programı ile uyum halindeydi. Bu program, ulusal toplumları kargaşaya sürüklemek ve Amerikan imparatorluğuna karşı gerçek toplumsal hareketlerin eklemlenmesini önlemek amacıyla, uluslararası terörizmle savaşmak yerine desteklemekten ibaretti.”

Chossudovsky, ABD’nin “islamcı terör” ile ilişkisinde Pakistan istihbarat örgütü ISI’nin oynadığı rolün önemini ayrıntılarıyla ortaya koymuştur.

Yazarın XXII. Bölümde belirlediği üzere “Geniş ölçüde belgelenmiş bulunmaktadır ki Pakistan istihbarat örgütü ISI, terör şebekesini desteklemiştir. ISI, ABD’li karşılığı CIA ile yakın ilişki içinde olmuştur“.

Chossudovsky, İslamiyet dışı bir bilim adamı ve düşünür olmasına karşın, kışkırtılan ve İslam görüntüsü arkasında islamiyet’le bağdaştırılması mümkün olmayan amaçlar uğruna acımasızca kullanılan bir takım hareketlerle gerçek Müslümanlık arasında hiçbir ilişki bulunmadığının yeterince bilincindedir.

Bu tespitini, kitabının III. Bölümünde aşağıdaki görüşlere yer vererek ortaya koymuştur:

15

“Bu gruplar, Müslüman ve İslami bilim adamlarının geniş kesiminin yüce bir uygarlık ve mükemmel bir ahlak örneği olarak savundukları ortak islam anlayışını temsil etmezler. Onlar, İslam etiketi altında bir anarşik hareket olmaktan öte bir şeyi temsil etmemektedirler… Onların niyeti, pek o kadar da bir İslami devlet kurmak değildir, yalnızca işlerini geliştirerek sürdürebilecekleri bir kargaşa durumu yaratmaktır.”

Bütün bu tertip ve istismar yüklü politikaların gerisinde yatan ekonomik çıkara dayalı unsurların ve nedenlerin irdelenmesine, kitapta geniş bir yer ayrılmıştır.

Bu bağlamda, petrol kaynaklarının bölüşümüyle ve uluslararası alanda kârlılık ölçütleri açısından taşıdığı önem dolayısıyla onun hemen ardından gelen uyuşturucu ticaretinin denetimiyle ilgili çok kapsamlı ve ayrıntılı bilgiler verilmiştir.

Sistematik olarak tahrik edilen İslami terör korkusu, ABD’nin uluslararası ölçekte uyguladığı emperyalist politikalara ve bu politikalara uygun yöntemlere bahane oluşturmakla kalmamış, aynı zamanda ülke içinde baskıcı bir rejim kurulması yönündeki bazı ciddi adımların atılmasını kolaylaştırmıştır.

Bu çerçevede, ABD’de Anayasal hukuk düzeninin ana unsuru olan Posse Comitatus yasasının değiştirilmesiyle hız kazanan, rejimin askerileştirilmesi yönündeki gelişmeler, özellikle XXI. Bölümde ayrıntılarıyla ele alınmıştır.

Chossudovsky’nin bu kitabı, ABD’nin terörizme karşı savaş bahanesiyle başlattığı sürecin özünü ve ayrıntılarını ortaya koyarken ülkemiz açısından da olağanüstü önem taşıyan gerçeklere parmak basmış bulunuyor.

Ancak unutmamak gerekir ki ABD’nin ve Türkiye’nin uluslararası ilişkiler alanında işgal ettikleri yerin taban tabana zıt olan konumu dolayısıyla, bu ülke ile ilgili görüşlerin bizim ülkemize olduğu gibi taşınması bazı yanlışlıklara yol açabilir.

16

Örneğin, ABD’de egemen sermaye güçleri ile ordu arasındaki ittifak, temel nitelikte belirleyici bir unsur oluşturur.

Bu nedenledir ki askerî-sınaî ittifak olarak tanımlanan bu olgu, Chossudovsky’nin tahlillerinin önemli temel taşlarından birisini oluşturmuştur.

Aynı temelde bir tahlilin, 12 Eylül gibi bazı dönemlerin dışında, ülkemiz gerçekleri çerçevesinde önemli bir yere sahip bulunan Kemalist geleneği de kapsayacak yönde genişletilmesinin, bir hayli yanıltıcı olabileceği sanırım yadsınamaz.

Chossudovsky bu kitabını Obama’nın iktidara geçmesinden önce kaleme almıştır.

Ancak, tahlillerinin ve vardığı sonuçların bugün için de geçerliliğini koruyacağına o zamandan işaret etmiş bulunuyor.

Onun, XV. Bölümde ifade ettiği gibi “engizisyonun tam bir kukla olan yüce papazlarını, George W. Bush veya Tony Blair’i yerlerinden ayırmak yeterli değildir“.

Cumhuriyetçi Bush’un “terörizme karşı savaş” adı altında uyguladığı politikaların Demokratlardan hiçbir karşıtlık görmemiş, tam tersine destek görmüş olması kitapta belgelenmiş bulunuyor.

Bir kere daha anlaşılmaktadır ki, geleceği belirleyecek olan, tek başına şu veya bu kişi değil, her zaman olduğu gibi bir bütün olarak dünya ulusları ve bu bütünlüğün bir parçası olarak Amerikan halkı olacaktır.

Alpaslan Işıklı

17-18

İkinci Baskıya Önsöz

11 Eylül sabahı saat 11’de, Bush yönetimi Dünya Ticaret Merkezine ve Pentagon’a yönelik saldırıların sorumlusunun El Kaide olduğunu açıklamıştı.

Bu iddia, derinlemesine bir polis araştırması gerçekleştirilmeden yapılmıştı.

Aynı akşam saat 21.30’da, belli sayıda seçilmiş üst düzey istihbaratçı ve askeri danışmanlardan oluşan bir “Savaş Kabinesi” toplandı.

Saat 23’teyse, Beyaz Saray’da yapılan bu tarihsel toplantının sonucunda, “Terörizme Karşı Savaş” resmen başlatıldı.

Taliban ve El Kaide’ye karşı savaş kararı, 11 Eylül saldırılarının intikamı olarak ilan edildi.

Ertesi sabah, 12 Eylül günü, haber başlıkları, ısrarlı bir biçimde 11 Eylül saldırılarındaki “devlet desteği”ne işaret etmekteydiler.

ABD medyası koro halinde Afganistan’a karşı bir askeri müdahaleyi savunmaktaydı.

Yaklaşık dört hafta sonra, 7 Ekim tarihinde, Afganistan bombalandı ve ABD birlikleri tarafından işgal edildi. Amerikalılar, savaşa başvurma kararının 11 Eylül akşamında mevcut koşulların zorlamasıyla, saldırılara ve saldırıların trajik sonuçlarına yanıt olarak alındığına inanmaya yönlendirildiler.

19

Halk, böylesine geniş kapsamlı bir savaş senaryosunun planlanmasının ve icra edilmesinin asla bir haftalık bir mesele olmayacağını kavramakta yetersiz kaldı.

Bir savaşa girişme ve Afganistan’a askeri birlikler gönderme kararı, 11 Eylül’den çok önce alınmıştı.CentCom” (ABD Merkez Komutanlığı) komutanlarından General Tommy Franks’in daha sonraları kullandığı ifadeyle, “terör, müthiş felaket doğurucu olay“, planlananın son aşamasına gelmiş bulunan savaş programının desteklenmesi yönünde kamuoyunu tahrik etmeye yaradı.

Trajik 11 Eylül olayları, dünya kamuoyunun tam desteğiyle ve “uluslararası topluluğun” onayladığı “insancıl amaçlarla” bir savaş yapıldığı iddiasını doğrulamak için gerekli gerekçeyi sağladı.

Pek çok tanınmış “ilerici” aydın, ahlaki ve etik gerekçelerle, “terörizme karşı misilleme” davasını benimsedi. Bir askeri doktrin olan “haklı neden” (jus ad bellum) benimsendi ve 11 Eylül’e meşru bir yanıt olarak görüntüyü belirleyen bir unsur niteliğiyle öne çıkarıldı. Bu arada, Washington’un “Is-lami terör şebekesini” desteklemekle kalmayıp, 1996’da Taliban yönetiminin kurulmasında aracı olduğu gerçeği üzerinde durulmadı.

11 Eylül’ün ertesinde savaş karşıtı hareket tümüyle yalnızlaştırılmıştı.

Sendikalar ve sivil toplum örgütleri, medyanın yalanlarını ve hükümet propagandasını yuttular.

30 milyonluk yoksul bir ülke olan Afganistan’a karşı bir misilleme savaşını onayladılar.

11 Eylül gecesi, geç vakitte, El Kaide tarihi hakkında daha önce derlediğim araştırma notlarının yığınları arasında dolaşarak yazmaya başladım.

20

12 Eylül’de yazımını tamamladığım ve aynı tarihte ilk defa yayınlanan bu metin, “Usame Bin Ladin Kimdir?” başlığını taşımaktaydı. (Bkz: Bölüm I)

En önce, resmi açıklamayı sorguladım.

Resmi açıklamaya göre, El Kaide’nin desteklediği on dokuz hava korsanı olağanüstü düzeyde gelişkin ve örgütlü bir eyleme karışmışlardı, ilk hedefim, “Anavatanı tehdit eden” bu “Amerika düşmanı” hayalinin gerçek niteliği üzerindeki örtüyü kaldırmaktı.

“Dış düşman” ve “İslami teröristler” efsanesi Bush yönetiminin, Afganistan’ın ve Irak’ın işgaline bahane oluşturan askeri doktrininin temel taşıdır.

Bunların yanı sıra, Amerika’da sivil özgürlüklerin ve anayasal hükümetin ortadan kaldırıldığının da unutulmaması gerekir.

“Dış düşman” olmasaydı, “teröre karşı savaş” olamazdı.

Tüm ulusal güvenlik programı iskambil kâğıtlarıyla yapılmış bir kule gibi çökerdi.

Yüksek makamlardaki savaş suçlularının üzerlerine basacakları yer bulunmazdı.

Dolayısıyla, tutarlı bir savaş karşıtı ve sivil haklar hareketinin gelişimi için, El Kaide’nin ve bu örgütün birbiri ardından gelen ABD hükümetleriyle gelişmiş olan ilişkilerinin niteliği üzerindeki örtünün kaldırılması yaşamsal önem taşımaktadır.

Geniş ölçüde belgelenmiş, ancak egemen medya tarafından pek değinilmeyen bir konu olmasına karşın, El Kaide, tarihsel olarak Sovyet-Afgan savaşına dayanan bir CIA ürünüdür.

Bu durum, ABD Kongresinin resmi belgeleri dahil çok sayıda kaynağın doğruladığı, bilinen bir gerçektir.

Nitekim, istihbarat birimleri, Usame Bin Ladin’i desteklemiş olduklarını defalarca açıklamışlardır. Ancak, Soğuk Savaş’ın ertesinde böyleydi; sonra “bize karşı cephe aldı” demektedirler.

21

11 Eylül’den sonra, medyanın yanlış bilgilendirme kampanyası, yalnızca gerçeğin karanlığa gömülmesine değil, bu hayali “dış gücün” nasıl imal edildiğine ve nasıl “Bir Numaralı Düşmana” dönüştürüldüğüne ilişkin pek çok tarihsel kanıtın yok edilmesine hizmet etti.

Balkan Bağlantısı

1990 yılı ortalarından bu yana yürüttüğüm Balkanlarla ilgili araştırmalarım, El Kaide ile ABD yönetimi arasındaki pek çok sayıdaki bağlantıyı ve ilişkiyi kanıtlamama olanak sağladı.

ABD ordusu, CIA ve NATO, Balkanlarda El Kaide’yi desteklemiştir.

Washington’un hedefi, etnik çatışmaları tetiklemek ve önce Bosna’yı, ardından Kosova’yı karıştırmak suretiyle Yugoslavya Federasyonu’nu istikrarsızlaştırmaktı.

1997’de, ABD Senatosundaki Cumhuriyetçi Parti Komitesi, Başkan Clinton’ı Bosna’da “İslami Militan Şebeke” ile işbirliği yapmakla ve Usame Bin Ladin ile ilişkili bir örgütle el altından birlikte çalışmakla suçlayan ayrıntılı bir rapor yayınladı. (Bkz: Bölüm III)

Ne var ki rapor, kamuoyuna geniş bir biçimde yayılmadı.

Bunun yerine, Cumhuriyetçiler, Clinton’ı Beyaz Saray görevlilerinden Monica Lewinsky ile ilişkisi dolayısıyla itibarsızlaştırma yolunu seçtiler.

Clinton yönetimi, ayrıca, El Kaide tarafından desteklenen yarı askeri bir topluluk olan Kosova Kurtuluş Ordusu’na örtülü yardımda bulunmaktaydı.

Savunma istihbarat Örgütü ve genellikle MI6 olarak bilinen Britanya Gizli istihbarat Servisi, Britanya 22. Özel Hava Hizmetleri Alayı (SAS) ile birlikte, Kosova Kurtuluş Ordusu’na (örgütlü suçla ve uyuşturucu ticareti ile yaygın ilişkilerine rağmen) eğitim vermekteydi.

22

Bu arada, El Kaide’nin pek çok eyleminin Kosova Kurtuluş Ordusu’nun yönetim kadrolarıyla ilişkisi bilinmekteydi ve belgelenmiş bulunuyordu.(Bkz: Bölüm III)

11 Eylül’e ön gelen aylarda, Kosova Kurtuluş Ordusu komutanlarıyla bağlantılı, kendisini Makedonya Ulusal Kurtuluş Ordusu olarak tanıtan yarı askeri bir grup tarafından Makedonya’da gerçekleştirilen terör eylemlerinin araştırılmasına yoğun bir biçimde koyulmuştum.

El Kaide’nin Mücahittin kanadı Ulusal Kurtuluş Ordusu ile iç içeydi.

Bu arada, Pentagonla mukavele bağlantısı olan kâr amaçlı bir özel şirkete mensup kıdemli ABD askeri görevlileri teröristlere danışmanlık yapmaktaydılar.

11 Eylül’den yaklaşık iki ay kadar önce, ABD askeri danışmanlarının aynı yarı askeri örgüt bünyesinde El Kaide eylemlerine karıştıkları görüldü.

2001 yılı Haziran ayı sonlarında 17 Amerikalı “eğitmen“in geri çekilen isyancılar arasında yer aldığı belirlendi.

ABD ve NATO, diplomatik rezaleti önlemek ve “islamcı teröristlerle” birlikte ele geçirilen kıdemli ABD personelinin medya karşısındaki durumunu kurtarmak amacıyla, Ulusal Kurtuluş Ordusu teröristlerinin salınmaları ve onlarla birlikte ABD’nin kendi danışmanlarının serbest bırakılmaları için Makedonya hükümeti üzerinde baskı yaptı.

Makedonya başbakanının açıklamalarını ve basın haberlerini içeren kanıtlar, eski Yugoslavya’da ABD’nin “İslami birliklere” sürekli gizli yardımlarının kesin olduğunu göstermekteydi.

Bunlar, geçmiş Soğuk Savaş döneminde değil, Haziran 2001’de, 11 Eylül’den yaklaşık iki ay kadar önce olmaktaydı.

Günbegün izlediğim bu gelişmeler, benim zihnime 11 Eylül konusundaki resmi açıklama ile ilgili ani bir kuşku düşürdü.

23

Resmi açıklama, Dünya Ticaret Örgütüne ve Pentagon’a yönelik saldırıların arkasında ana unsur olarak El Kaide’ye işaret etmekteydi. (Bkz: Bölüm IV)

Pakistanlı Esrarengiz General

12 Eylül’de, ABD basın haberlerine göre “saldırılar sırasında Washington’da bulunan” Pakistan askeri istihbaratının (ISI) başkanı esrarengiz bir korgeneral, dışişleri bakan yardımcısı Richard Armitage’in makamına çağrıldı.

Teröre karşı savaş” 11 Eylül gecesinin geç vakitlerinde resmen başlatıldı ve Dick Armitage, general Mahmud Ahmed’den “teröristleri izleme” konusunda Amerika’ya yardımcı olmasını istedi.

Pakistan devlet başkanı Pervez Müşerref, Dışişleri Bakanı Colin Powell ile telefonda görüştü; 13 Eylül’de, iki hükümet arasında kapsamlı bir anlaşmaya varıldı.

Bu arada basın, Pakistan’ın “teröre karşı savaş” konusunda Bush yönetimini destekleyeceğini duyurdu.

Ancak sözünü etmekte yetersiz kaldıkları bir şey vardı.

General Ahmet’in İslami terör şebekesi ile uzun süredir ilişkileri bulunmaktaydı.

Pek çok kaynak tarafından doğrulandığı üzere, Pakistan Askeri istihbaratının, El Kaide ve Taliban dahil, çok sayıda Islami örgütü desteklediği bilinmekteydi. (Bkz: Bölüm IV)

13 Eylül tarihli haberlerin başlıklarını okuyunca ilk tepkim şu oldu:

Eğer Bush yönetimi teröristleri temizlemeye gerçekten niyetliyse, niçin, bu teröristleri desteklediği ve finanse ettiği bilinen Pakistan Askeri istihbarat Örgütü’nü yardıma çağırmaktadır?

24

İki hafta sonra, ABC News kanalı tarafından kısaca sözü edilen bir FBI raporu, 11 Eylül’ün faili oldukları iddia edilen teröristlerin finansmanında bir “Pakistan bağlantısı” olduğuna parmak basmaktaydı. ABC’nin haberi, 11 Eylül hava korsanlarının arkasında “para babası” ve “hareketin beyni” durumunda bir Pakistanlıdan söz etmekteydi.

Nitekim birbirini izleyen haberler, 13 Eylül 2001’de Colin Powell ile buluşan Pakistan askeri istihbaratının başkanı General Mahmut Ahmet’in, 11 Eylül hareketinin elebaşı Muhammed Atta’ya 100.000 dolar ödenmesini emrettiği iddiasını yaymaktaydı.

Bu haberlere göre, Pakistan askeri istihbaratının başkanı, ABD hükümetinin üst düzey yetkilileri ile yakın temasta olmakla kalmamış, aynı zamanda sözü edilen hava korsanları ile de ilişkide bulunmuştur.

Balkanlarla Pakistan ilişkileri üzerine yazdıklarım, 2001 Ekim’inin başında yayınlandı, daha sonra bu kitabın birinci baskısına dahil edildi.

Sonraki araştırmamda, dikkatim Amerika’nın Orta Asya ve Ortadoğu’daki geniş kapsamlı stratejik ve ekonomik programına yöneldi.

Savaş ve küreselleşme arasında karmaşık bir ilişki bulunmaktadır.

“Teröre Karşı Savaş” yeni ekonomik ufukların keşfedilmesi ve sonuçta Irak’ın engin petrol yatakları üzerinde büyük şirketlerin denetiminin kurulması yolunda bir bahane olarak kullanılmaktadır.

Yanlış Bilgilendirme Kampanyası

Mart 2003’te Irak’ın işgaline ön gelen aylarda, yanlış bilgilendirme kampanyası tam vites yürütülmekteydi.

İstila öncesinde bilindiği ve belgelendiği üzere, Britanya ve ABD, istilayı ve Irak’ın işgalini meşru göstermek için yaygın bir biçimde sahte istihbarat kullandılar.

25

El Kaide’yi Bağdat rejiminin müttefiki olarak gösterdiler. “Usame Bin Ladin” ve “Kitle İmha Silahları” söylemleri haber kanallarında cömertçe dolaştırıldı. (Bkz: Bölüm XI)

Bu arada yeni bir terörist üstat ortaya çıktı:

Ebu Musab El-Zarkavi.

Colin Powell’ın BM Güvenlik Konseyindeki tarihsel konuşmasında, Saddam Hüseyin ile Ebu Musab El-Zarkavi arasındaki uğursuz ilişki hakkında ayrıntılı “belgeler” sunuldu.

Bunlar, söz konusu ilişkinin, laik eğilimli Baas rejiminin tam desteği ve onayıyla ölümcül nitelikte kimyasal, biyolojik ve radyolojik silahlar imaline yönelik olduğu konusuna odaklanmıştı.

Powell’ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki -BM silah denetçisi Dr. Hans Blix tarafından aynı mekânda nazik bir biçimde yalanlanmış olan- konuşmasının ardından, iki gün zarfında turuncu kodlu bir terör alarmı geldi.

Böylece, gerçek baş aşağı çevrilmiş oluyordu:

Artık ABD’nin Irak’a savaş açma hazırlığında olduğu görülmüyordu.

Irak, “İslami teröristlerin” desteğiyle Amerika’ya saldırmaya hazırlanıyordu.

Baş terörist El-Zarkavi bir numaralı şüpheli olarak tanımlandı.

Resmi açıklamalar, ABD’ye yönelik kirli bir radyoaktif bomba saldırısı tehlikesine işaret etmekteydi.

Yanlış bilgilendirme kampanyasının asıl saldırısı, Mart 2003’te gerçekleşen, ABD öncülüğündeki Irak istilasının ertesinde başladı.

Amaç, Irak direniş hareketini “terörist” bir hareket olarak göstermekten ibaretti.

Barış koruyucusu” Amerikalılarla çarpışan “demokrasi karşıtı teröristler” görüntüsü, yeryüzünün bir ucundan öbür ucuna televizyon ekranlarında ve boyalı basında görüntülendi.

26

Bu arada, turuncu kodlu terör uyarıları, Bush yönetimi tarafından Amerika’yı boydan boya saran bir korku ve çekingenlik havası yaratma yolunda kullanıldı. (Bkz: Bölüm XX).

Terör uyarıları, aynı zamanda, kamuoyunun dikkatinin, ABD güçleri tarafından Afganistan ve Irak’taki savaş meydanlarında sahnelenen sayısız canavarlıklardan ve bunlara ek olarak sözde “düşman savaşçılarına” karşı sıradan bir yöntem olarak uygulanan işkencelerden başka tarafa çekilmesine hizmet etti.

Afganistan istilasının ardından, savaş tutsaklarına işkence uygulanması ve toplama kamplarının kurulması Bush yönetiminin 11 Eylül sonrası gündeminin ayrılmaz bir parçası oldu.

Tüm yasal çerçeve alt üst edilmişti.

ABD Adalet Bakanlığına göre, artık bazı koşullarda işkenceye izin vardı.

Teröristlere” uygulanan işkence, demokrasi ve insan haklarını korumanın haklı bir yolu olarak kabul gördü. (Bkz: Bölüm XIV, XV)

Tamamen çarpık bir mantıkla, Başkomutan tümüyle yasaya uygun olarak işkence yapılmasına izin verebilir, çünkü mevcut durumda işkence kurbanları “terörist” denilenlerdir.

Bu demektir ki aynı yöntemler sıradan bir uygulama olarak Amerikalılara karşı da kullanılır.

Guantanamo toplama kampındaki savaş tutsaklarına ve 2003 yılındaki istilanın ardından Irak’ta işkence yapılmasına dair emirler, ABD hükümetinin en üst düzey yetkililerinden kaynaklanmıştır. Gardiyanların ve ABD ordusuyla CIA’nın sorgulayıcılarının açıklamaları, konunun özününün belirlenmesine yanıt oluşturmaktadır.

Bir engizisyon düzeni kuruldu. ABD’de ve Britanya’da “terörizme karşı savaş” kamu yararına olduğu gerekçesiyle savunulmaktadır.

27

Günümüzde bu duruma ilişkin -keyfi gözaltıları ve tutuklamaları, erkek, kadın ve çocuklara işkence yapılmasını, siyasal cinayetleri ve toplama kamplarını içeren- uygulamaları sorgulayanlar, terör karşıtı mevzuat hükümlerine göre, tutuklanabilir.

7/7 Bombalı Londra Saldırısı

Temmuz 2005’te, trajik bir biçimde 56 kişinin ölümü ve yüzlercesinin yaralanmasıyla sonuçlanan Londra metrosundaki bombalı saldırı ile birlikte “teröre kaşı savaşta” yeni bir eşik aşıldı.

7/7 saldırıları, Atlantik’in her iki yakasında geniş bir kesimi ilgilendiren polis devleti önlemlerinin önünün açılması yolunda kullanıldı.

ABD Temsilciler Meclisi, ABD PATRIOT Yasasını “şüpheli teröristlerin sorgulanmasında hükümete tanınmış bulunan benzeri görülmemiş yetkilere devamlılık kazandıracak” yönde yeniledi. Cumhuriyetçiler, Londra saldırılarının “yasanın yenilenmesinin ne kadar acil ve önemli olduğunu” gösterdiğini savunmuşlardır. (26 Ekim 2001’de Bush’un imzaladığı kısa adı PATRIOT (VATANSEVER) olan yasanın adının açılımı için I. bölümdeki 10 no.lu dipnotuna bkz. -Çev. notu)

Londra saldırılarından yaklaşık bir hafta önce, Washington, FBI’nın himayesinde bir “yurtiçi casusluk örgütü” kurulduğunu duyurdu.

Esas olarak Büyük Birader’in “Gizli Polis Devleti” demek olan bu yeni kuruluşa “Amerika’da bulunup terörizm ile ilgisinden veya önemli istihbarat bilgisi taşıdığından şüphe edilen kimseler hakkında, bu kişiler bir suç işleyeceklerine dair şüphe uyandırmış olmasalar bile” casusluk yapma görevi verilmiştir, ilginçtir, bu yeni FBI kuruluşu, Adalet Bakanlığı bünyesine dahil edilmiş değildir.

28

Terör şüphelilerini” tutuklama emrini verme yetkisine sahip olan Negroponte’nin başında bulunduğu Ulusal İstihbarat Başkanlığı tarafından denetlenmektedir.

Bu arada, 7/7 tarihli Londra saldırılarının ertesinde, Britanya içişleri Bakanlığı “terörizme karşı” yanıt olarak bir İD (kimlik) kartı sistemi kurmakla görevlendirildi.

Britanya yurttaşı olan ve Britanya’da ikamet eden herbir kişi devasa bir ulusal veritabanı oluşturmaya varacak ölçüde geniş kapsamlı olarak kişisel bilgilerini kaydettirmekle yükümlü kılındı.

Bu bilgiler, kişinin biometrik ölçümlerini, “gözünün iris tabakasının biçimini“, parmak izlerini ve “dijital olarak tanınacak nitelikte cepheden görünen yüz çizgilerini içermektedir.

Benzer işlemler Avrupa Birliği’nde de uygulanmaktadır.

Savaş Suçluları Yüksek Makamlarda

Terör karşıtı mevzuat ve bir polis devletinin kurulması, geniş kapsamlı savaş suçları işlemiş ve başka bir durumda ulusal ve uluslararası mevzuat açısından suçlu bulunacak olanların çıkarlarına hizmet etmiştir.

7/7 tarihli Londra saldırılarının ertesinde, savaş suçluları yüksek makamlardaki yerlerini işgal etmeyi yasal olarak sürdürdüler; böylece, hukuksal düzenin çerçevesini ve yasaların yaptırım gücünü yeniden tanımlama olanağı sağladılar. Süreç, onlara “kimlerin suçlu olduğunu” belirleme görevi verdi. Oysa gerçekte suçlu olanlar kendileriydi. (Bölüm XVI)

11 Eylül’deki New York ve Washington’dan, Mart 2004’teki Madrid’e ve Temmuz 2005’teki Londra’ya kadar, terör saldırıları habeas corpus (suçsuzluğunu ispatlama hakkı) ilkesinin askıya alınmasına bahane oluşturdu.

29

Terör karşıtı mevzuata göre, bir kimse keyfi olarak tutuklanabilir ve belirsiz bir süre için gözaltında tutulabilir.

Daha genel bir deyişle, boydan boya Batı Dünyası’nda yurttaşlar, mimlenmekte ve yaftalanmakta, elektronik postaları, telefon görüşmeleri ve faksları izlenmekte ve kaydedilmektedir.

Kentsel alanlara yerleştirilmiş binlerce kapalı devre TV kamerası onların hareketlerini gözetlemektedir.

Ayrıntılı kişisel bilgiler, Büyük Birader’in dev veri bankalarına doldurulmuştur.

Bu kataloglama işlemi tamamlandığında, insanlar su sızdırmayan hücrelere kilitlenmiş gibi olacaklardır.

Cadı avı, yalnızca etnik yapısı dolayısıyla terörist oldukları varsayılanları hedef almamakta; aynı zamanda, değişik insan hakları, olumlu eylem ve savaş karşıtlığı yandaşları da terör karşıtı mevzuatın konusu olmaktadır.

Ulusal Güvenlik Doktrini

2005’te Pentagon, Washington’un küresel askeri yönetimine ilişkin programının geniş bir çizimini oluşturan Amerika Birleşik Devletlerinin Ulusal Savunma Stratejisi (NDS) başlıklı önemli bir metin yayınladı. NDS, yönetimin Yeni Amerikan Yüzyılı Projesinde (PNAC) altı çizilen önleyici” savaş doktrininin ayak izlerini izlemekle birlikte, Washington’un küresel askeri programının çerçevesinin ortaya konulmasında çok daha ileri gitmiştir. (Bkz: Bölüm XIX)

Her ne kadar önleyici savaş doktrini, ABD’ye düşman kategorisine sokulmuş ülkelere karşı bir “meşru savunma” aracı olarak askeri eylemi hedeflemekteyse de 2005 tarihli NDS bir adım daha ileri gitmiştir.

30

NDS, “istikrarsız ülkelere” veya “çöküntüye uğramış uluslara” askeri müdahalede bulunma olanağını öngörmektedir.

Pentagon, bu arada, “Amerikan Anavatanının Savunması” için teröristlere ve haydut düşmanlara karşı nükleer silahlar kullanımım onaylayan bir görüş doğrultusunda önemli bir propaganda ve halkla ilişkiler kampanyası başlattı.

Terörizm karşıtı önemli eylemler çerçevesinde kullanılacak nükleer bombanın Pentagon tarafından “siviller için uygundur” biçiminde sınıflandırılmış olması mantıkla bağdaşmamaktadır.

2005 yılında ABD Stratejik Komutanlığı (STRAT-COM)11 Eylül türünde başka bir terörist saldırıya karşı kullanılmak üzere olasılıklar üzerine kurulmuş bir plan” hazırladı.

Plan, İran’a yönelik, taktik nükleer silahların kullanımı suretiyle hava saldırılarının yapılmasını içermektedir.

Amerika’nın “Teröre Karşı Savaşı”

Bu kitabın ilk on bölümü, bazı değişiklikler ve güncellemelerle birlikte, 2002 yılında Savaş ve Küreselleşme: 11 Eylül’ün Arkasındaki Gerçek adıyla yayınlanan ilk baskısıyla örtüşür.

Elinizdeki genişletilmiş baskı, Irak’ın istilasının öncesinde ve sonrasında yapılmış olan araştırmaların ürünü olan oniki yeni başlığı içermektedir. (Bölüm III ve IV)

III. ve IV Bölümdeki malzemelerin sıralanması, 11 Eylül sonrası s askeri ve ulusal güvenlik programının tarihsel evrimiyle uyumludur. Birincil amacım, resmi açıklamaları çürütmek ve -ayrıntılı kanıt ve belgelemelerden yararlanarak- Amerika’nın “teröre karşı savaşı”nın gerçek yüzünü ortaya çıkarmak olmuştur.

31

Birinci ana bölüm, 11 Eylülle ilgili olarak El Kaide’nin tarihi ve Amerikan istihbarat aygıtı üzerinde odaklanmış bulunan dört bölümü içermektedir.

Bu bölümler, birbirini izleyen hükümetlerin, ulusal toplumları kargaşaya sürükleyerek ve siyasal istikrarsızlık yaratmak suretiyle terörist örgütleri nasıl desteklediklerini ve ayakta kalmalarını sağladıklarını belgelemektedir.

Savaş ve Küreselleşme başlığını taşıyan ikinci ana bölüm, “savaş ve terörizmi” belirleyen stratejik ve ekonomik çıkarlar üzerinde yoğunlaşmıştır.

Üçüncü ana bölüm, Irak istilasından önceki ve sonraki savaş propagandasının ve yanlış bilgilendirme kampanyasının ayrıntılı bir çözümlemesini içermektedir.

Yeni Dünya Düzeni başlığını taşıyan dördüncü ana bölümde, Bush yönetiminin önleyici savaş doktrini (Bölüm XIX), ABD’nin himayesinde yürütülen Taliban sonrası uyuşturucu ticareti ve özellikle “11 Eylül sabahında uçaklarda ne oldu” sorusuna odaklanarak 11 Eylül Komisyonu Raporu gözden geçirilmektedir.

XX. bölüm, terör uyarı sistemleri ve onların doğurduğu sonuçlar üzerinde odaklanmıştır.

XXI. Bölüm, anayasal hükümetin ortadan kaldırılmasına yol açan sıkıyönetimin ilanı yolunda yararlanılan acil önlem yöntemlerinin incelenmesi ile devam etmektedir.

Bu açıdan, ABD Kongresi, askerlerin polise ve yargının işleyişine doğrudan müdahalesine olanak sağlayan yöntemler kabul etmiştir.

Ulusal ölçekte acil durumlarda -yani, sözde terör saldırısına karşı- ABD’de bir askeri hükümetin kurulmasına kadar varabilecek açıkça belirlenmiş önlemler öngörülmüş bulunmaktadır.

Son olarak, XXII. Bölüm, Britanya’da, Avrupa Birli-ği’nde ve Kuzey Amerika’da ortalığı kasıp kavuran polis devleti önlemlerinin alınması sonucuna varan, 7/7 tarihinde Londra’da meydana gelen bombalı saldırıların geniş boyutlu sonuçları üzerine odaklanmıştır.

32

Bu kitabı yazmak, kolay bir iş değildi. Malzemeler bir hayli hassastı.

Buradaki analizin ABD dış politikasının üzerine oturduğu iğneli alanı iğneleyen sonuçları, hem belalı hem de rahatsız edicidir. Varılan sonuçların kabulü zordur, çünkü devletin üst katmanlarının suçluluğa bulaştıklarına işaret etmektedir.

Ayrıca, yönetimin savaş programının meşruiyetini savunan ve ABD destekli savaş suçlarını ört bas etmekte büyük şirket topluluklarının denetimi altındaki medyanın suç ortaklığını ortaya koymaktadır.

İran’a karşı askeri hareket doğrudan doğruya İsrail’in karışması sonucunu doğurur, bu da karşılık olarak, işgal altındaki Filistin topraklarındaki göçe ek olarak, Ortadoğu’da daha geniş kapsamlı bir savaşı tetikleyebilir.

Yeteneğimin azamisini kullanarak olağanüstü karmaşık bir siyasal sürecin kanıtlarını ve ayrıntılı belgelerini sağlamaya giriştim.

Tüm yeryüzündeki milyonlarca insanın yaşamsal yararları söz konusudur. Gerçeğin egemen olması ve bu ayrıntılı araştırmanın Dünya barışı davasına hizmet etmesi samimi umudumdur. Bu hedefe, ancak, Amerika’nın “teröre karşı savaşının” arkasındaki yalanların açığa çıkarılmasıyla ve yaygın savaş suçlularının sorumlusu olan siyasal ve askeri baş aktörlerin sorgulanmasıyla ulaşılabilir.

Çalışmalarım boyunca çabalanma destek olan ve gerçeği aydınlatıcı yararlı araştırmalar sağlayan pek çok insana borçluyum, www.globalresearch.ca adresindeki Global Research sitesinin okuyucuları, sürekli bir esin ve yüreklenme kaynağı oluşturmuşlardır.

33

Yaratıcılık ürünü olan ve Yeni Dünya Düzeni’ni canlı bir biçimde ifade eden ön kapak desenlerinden ve ayrıca bu kitabın düzenlenmesi ve oluşturulmasmdaki katkılarından dolayı Nicolas Calve’ye müteşekkirim. Son el yazılarının yayınlanmasında bana yardımcı olan kızım Natacha’ya da teşekkür borcum var. Ayrıca, ekte yer alan metinleri özenle araştırmış olan Dr. Leuren Moret’ye ve Glen Rangwala’ya müteşekkirim.

Michel Chossudovsky

Terrasse- Vaudreuil, Quebec, Ağustos 2005

Michel Chossudovsky - macedonia makedonya

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir