Yüksel Sarı
Mustafa Kemal Atatürk diyor ki; “Hafızamda aldanmıyorsam, Belgrat üzerinden Viyana’ya yürüyen bir Osmanlı ordusunun başında bulunan Sultan Süleyman-ı Kanuni’nin atının nalı düşmüştür. Nalbant bulmak önemli bir sorun olmuştur. Nihayet askerler arasında nalbantlıktan anlayan birisi bulunmuştur. Padişahın atı nallanmıştır. Fakat Padişah bu olaydan, ordusunda bir nalbant bulunmasından müteessir olmuştur. (Çünkü) Padişah, bu gibi sanatların orduya girmesinin orduyu zayıflatacağını düşünmekteydi. İşte bu zihniyetin uygulaması sonucundadır ki, Osmanlı ordusunu iğneden ipliğe her türlü ihtiyacını sağlamada cahil ve aciz bir halde bırakmıştır. Bütün ihtiyaçlarının sağlanması için millet ecnebilere bağlı kaldı. Bu zihniyetle sanatın gereği, sanatkarlığın önemi ve şerefi takdir olunamazdı. Efendiler, bu zihniyetin ne kadar yanlış, ne kadar akıldan uzak olduğunu, asırların verdiği acı tecrübe ile ve özellikle bugün içinde bulunduğumuz şartların zorluğuyla anlamış, acısını hissetmemiş bir kişi kalmamıştır ”(A. Mithat İnan, Atatürk’ün Not Defterleri, s.118-121) Atatürk’ün ifade ettiği bu anlayışa uygun olarak, Cumhuriyet hükümetleri, savaş koşullarında ordunun tıbbi ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla, önemli çalışmalar yapmıştır. Yeni askeri hastaneler kurulmuş, özellikle uzmanlık gerektiren savaş yaralanmalarının tedavisi konusunda çok önemli başarılar elde edilmiştir. Öyle ki, bu konuda Türk ordusunun diğer ordulara göre ilk sıralarda yer aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Kuşkusuz bu durum sadece dağlarda teröre karşı mücadele eden ve gerektiğinde yurt dışı harekatlarda görev alan kahraman askerimiz için değil, aynı zamanda bizler için de güven kaynağı olmuştur. Bu güven nedeniyledir ki, bir asker yakınımızın yaralandığını öğrendiğimiz anda aklımıza ilk GATA(Gülhane Askeri Tıp Akademisi) gelmektedir. GATA’ ya ulaştırılmışsa eğer, biz de rahatızdır. Ne gerekiyorsa en iyi şekilde yapılacağından eminizdir. Ne yazık ki, artık bu kadar rahat olamayacağız. Çünkü; AKP iktidarı tarafından 15 Temmuz darbe girişimi gerekçesiyle yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname ile GATA özel konumundan çıkarılmış, Sağlık bakanlığına bağlanmış ve başına da bir “türbanlı bacımız” atanmıştır. Ondan sonra ne oldu biliyor musunuz? Uzman Çavuş Akif Güleç; “Fırat-Kalkan” harekatının 13.gününde IŞID tarafından bir tankımızın vurulması üzerine ağır yaralandı. Ağır yanık teşhisi ile Gaziantep Devlet Hastanesine kaldırıldı. İlk müdahalesi bu hastane tarafından yapıldı. Gaziantep Devlet Hastanesi, askerimizin durumunun ciddiyetinden söz ederek, Ankara GATA’ ya bir yazı gönderdi ve askerin acilen GATA’ ya alınması gerektiğini bildirdi. Ancak, GATA eski GATA değildi artık. Sağlık Bakanlığına bağlı olduğu için, Sağlık Bakanlığına bağlı diğer hastanelerin prosedürünü aynen uyguladı. Yanık merkezinde yer olmadığını belirterek yaralı askeri kabul etmedi. Bunun üzerine Adana Numune ve Eğitim Araştırma Hastanesi’ne götürülen askerimiz orada şehit oldu. Şimdi, karda kışta, Hakkari’nin en yüksek dağlarında, bir gecenin kör karanlığında nöbet tutan Mehmetçik şaşkınlık içinde komutanına soruyor; “ Bizi vatan görevine davul zurnayla göndermediler mi komutanım? ‘En büyük asker bizim asker ‘diye seslenmediler mi? Kınalar yakıp ellerinize teslim etmediler mi? Her daim bizimle gurur duyduklarını söylemediler mi? Söylesene komutanım… şimdi neden istemiyorlar bizi? Yüreğiniz yetiyorsa cevabını siz verin! |