BARACK OBAMA ÇIKMAZI

 
Malî krizin sekizinci yılında, küresel ekonominin kriz öncesi koşullara geri dönmesi yönündeki umutlar kaybolmuştur.
Büyük ekonomilerde yatırımlar en düşük seviyelerde kalmaya devam ediyor.
Dünya ticaretinde büyüme yavaştır.
Üretkenlik düşmüş, çalışanların çoğunluğu için gerçek gelirler on yıl önceki seviyelerinin altında kalmıştır.
Toplumsal eşitsizlik görülmemiş seviyelere ulaşmış,
Gelişmekte olan ekonomilerin tetikleyeceği canlanma öngörüsü çökmüştür.
 
*
Merkez bankalarınca sürdürülen politikalar gerçek ekonomik iyileşmeyi sağlamamıştır.
Tersine bu politikalar devlet tahvilleri fiyatlarının, 2008’dekinden bile daha ciddi bir çöküşün koşullarını yaratacak şekilde,
Trilyonlarca dolar değerinde tahvilin negatif getiri üzerinden işlem görecek kadar yüksek olması olgusunu yaratmış, daha önce tanık olunmamış bir malî balon oluşmuştur.
 
*
Bundan yararlananlar krizi tetiklemeye yardımcı olan;
Dünya nüfusunun yarısından çoğunun sahip olduğundan fazla servete sahip 62 milyarder malî spekülatör ve yatırımcıdır. 
 
*
ABD başta olmak üzere büyük güçlerin her biri kendi konumunu korumak için askeri araçları kullanmaya hazırlanıyor.
Bu hazırlıklara, demokratik haklara yönelik saldırıların derinleşmesi ve daha otoriter yönetim biçimlerinin gelişmesi eşlik ediyor…
Ama her ülkede halklar, kâr sisteminin iflasının bedelini ödemesi için yaşam standartlarına ve toplumsal koşullarına yönelik sonu gelmez saldırılarla karşı karşıyadır.
 
*
İşte ABD, Demokratik Parti’li iki başkanı George W.Bush ve Barack Obama döneminde kesintisiz bir savaşın içindedir. 
Onlar ABD derin devletinin aldığı, Ortadoğu’nun tüm dost hükümetlerini değiştirmek ve bu bölgede kendilerine direnen hükümetlerle savaşma kararı çerçevesinde,
Afganistan’dan Irak’a, Irak’tan Afrika’ya, Pakistan ve Filipinlere ardından Libya ve Suriye’de ki savaşları yürüttüler.
ABD’nin terörizmle mücadele stratejisini benimseyen Avrupa Birliği ülkeleri de bu savaşlara katkı verdi…
 
*
Dost rejimlerin değiştirilmelerinin ve kendilerine karşı direnen rejimlere karşı yürütülen savaşların amacı bu ülkeleri fethetmek değil onları yağmalamaktı.
ABD yağmalamayı dünyanın geri kalanına yalan söyleyerek yürüttü.
Yürütülen savaşlarda iki milyondan fazla kişi hayatını kaybetti, ABD 10 binden fazla yurttaşını kurban etti.
Düşman olarak tanımladıklarını mahvetmek için 3.5 trilyon dolardan fazlasını harcandı…
 
*
Bu konjonktür ve son yapılan ara seçimlerde Cumhuriyetçi Parti’nin Kongre’nin iki kanadında da çoğunluk elde etmesi; 
Başkanlık seçimine iki ay kala ABD’nin hem içeride hem de dünya karşısına tek cephe olarak çıkmasında zorluk oluşturdu…
 
*
Amerikalı Cumhuriyetçiler, bireyin girişim özgürlüğünü ve aile değerlerini savunuyor.
Demokratlar değişimden yanadır, bireyin girişim özgürlüğünden çok toplumsal haklara ve imtiyazsız kitlelerin devletçe korunmasına ağırlık veriyor.
Eğer siyasiler bugün olduğu gibi kurucu atalarının vazettiği yaşam tarzını tanımlayan ABD Anayasası’nın ruhuna dokunmaya başlarsa;
Buna ne derin Amerika ne de Yüksek Mahkeme izin veriyor…
 
*
Bugün ABD’de, Demokratlar tarafından “Obamacare” olarak adlandırılan düşük gelirlilere sosyal güvenlik hizmeti almalarını sağlayacak harcamaların Senato oylamasındaki krizi ancak bu politikaya zaman tanınarak aşılmıştır.
Ya da bütçe krizleri bağlamında Başkan B.Obama’ya muhalif olarak ortaya çıkan “Tea Party”nin bütçe harcamaları konusunda Demokrat ve Liberallerin arasında çıkan fikir ayrılığının da ertelenmiş olması gibi sorunlar bulunuyor.
 
*
Dış politikada Cumhuriyetçi D.Trump, IŞİD’i bitirmek için ulus inşa etme ve rejim değiştirme politikasının geride bırakılması gerektiğini,
Bu yöntemin Libya, Irak, Mısır ve Suriye’de işe yaramadığını savunuyor.
IŞİD’i bitirmenin yolunun bu hedefi taşıyan müttefiklerle birleşerek IŞİD ve İslami terörizmi hızla yok etmek olduğu düşüncesini taşıyor.
Demokrat H.Clinton ise IŞİD’e karşı faaliyetin artırılması, bunun yoğun hava saldırılarıyla  yapılmasını,
Bunun için yerel kuvvetlere destek verileceğini ve istihbarat sayesinde saldırıların gerçekleşmeden durduracağını öngörüyor.
 
*
H.Clinton, Rusya Devlet Başkanı V.Putin’in bir zorba olduğunu düşünüyor.
D.Trump Putin’e karşı olumludur,hatta Kırım’ın Rusya’ya ait olduğunu kabul edebileceğini vurguluyor.
Putin ise D.Trump’ı överek onun yetenekli biri olduğunu söylüyor.
Trump ile birlikte dostça ilişkilerin gelişeceğini ve birlikte IŞİD’i yeneceklerini ifade ediyor…
 
*
D.Trump, NATO’yu sıkça tartışmaya açıyor.
NATO üyelerinden birine saldırılması durumunda diğer ülkelerin onu savunması ilkesine karşı çıkıyor.
Bunun nedeni olarak pek çok üye ülkenin NATO şartları gereği yapılması gereken GSYİH’ nın yüzde 2’si kadar harcamayı yapmamasını gösteriyor.
Ama bu koşulu yalnızca ABD’nin de içinde bulunduğu 5 ülke karşılayabiliyor…
Clinton ise NATO’ya bağlıdır.
“NATO ve silahlı kuvvetlerimiz teröristlere karşı birlikte savaşıyor, diplomatlarımız yan yana çalışıyor”diyor.
Ne Clinton NATO yanlısı açıklamalarından ne de Trump NATO’nun değişmesi gerektiği yönündeki duruşundan geri adım atıyor.  
 
*
Sonuçta iki partinin de uzlaştığı konularda geniş çaplı düzenlemelerin yapılması zaruri görülüyor.
Başkanlık seçiminin bu uzlaşmaya fırsat tanıyacağı öngörülüyor.
O yüzden gözler bir seçim klasiği olarak sonuçta bir politikacı olan ve birkaç ay sonra görevini Cumhuriyetçi D.Trump ya da Demokrat H.Clinton’a devredecek, B.Obama’nın seçimi yönlendirebilecek olası maniplasyonlarına çevrilmiş bulunuyor… 
  
*
Nitekim Rusya ve ABD, ne zaman Suriye İç Savaşı’nın siyasal çözümü için yeni bir anlaşmaya varıp el sıkışsa,
Başkan Obama, Suriye’den hareketle Rusya ve Çin üzerinde kontrolü ele geçirmek amacıyla; Rusya’ya suçlama yöneltmek için yeni bir bahane üretiyor.
 
*
İşte, Suriye’deki iç savaşın altıncı yılında harap edilen ülkeye barış getirme potansiyeline sahipmiş gibi sunulan,
Dışişleri bakanları J.Kerry ile S.Lavrov’un ortak çalışmalarına dayanan ateşkes  anlaşması;
ABD Dışişleri Bakanlığı ile ABD Savunma Bakanlığı’nın farklı bakış açılarına sahip olması nedeniyle sona ermiştir.
Bu Dışişleri Bakanı J.Kerry liderliğindeki ABD diplomasisinin Suriye İç Savaşına siyasal çözüm mekanizması oluşturmaya yönelik çalışmaları yürütürken;
ABD’li generallerin farklı bir yaklaşıma sahip olduğu anlamına geliyor.
Bu yüzden ABD destekli koalisyon güçlerinin düzenlediği hava saldırısında IŞİD hedefi zannedildiği belirtilen 83 Suriye askeri öldürülmesiyle,
Ateşkes son bulmuş, ABD ile Rusya gerginliği yükselmiştir…
 
*
ABD Cumhuriyetçiler-Demokratlar çekişmesinin yansıdığı bu tablodan dolayı Suriye’de pek çok zorlukla karşılaşıyor.
Mesela yaşanan ayrılıklar yüzünden ılımlı muhaliflerle radikal teröristleri birbirinden ayıramıyor.
Suriye’deki savaş mütemadiyen yükseliyor.
Başkan Obama’nın ateşi körükleme ve yerel kuvvetlere destek verme gayreti bu noktadan çıkıyor.
 
*
Beşar Esad, Deyr Ez Zor’da Suriye askerlerinin vurulmasıyla ilgili olarak “ABD’nin Suriye askerlerini vurması kasıtlıydı, bombardıman yaklaşık 1 saat sürdü” demesine ve Rusya’nın askerlerin vurulma anını gösteren video çekimlerine rağmen,
İşte bir yerel kuvvet Türkiye’de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ateşkesin neden ve kim tarafından engellendiğine ilişkin ABD ve Rusya arasındaki karşılıklı suçlamalara,
“Yardım konvoyuna saldırıdan bizzat Esed sorumludur. Bu saldırıyla Esed rejiminin karakterini bir kez daha görmüş olduk” diyor.
 
*
Aslında “o”, mevkidaşı B.Obama ile birlikte üstlerine atılı ” insanlık suçu, savaş suçları, dünya barışına karşı suç işlemek ve savaşa sebep olmak, iç savaşı ahlaksız bir ticarete konu etmek” suçlarında ona taşeronluk yapıyor.
Üstlerine atılı suçlardan esaslı bir kurtuluş için “Esed”e karşı şahsi intikamını sürüklüyor.
İçinde “Ah! Şu Esed bir geberse “diye geçirirken “600 bin kişinin ölümüne sebep olan kişiyi halâ Suriye’nin başında tutmak, o kişilere saygısızlıktır”diyor…
Erdoğan’ın “Suriye’deki kilit bölgeler üzerinde tüm uçuşların durdurulması” için yaptığı çağrı Başkan Obama’dan teşvik alıyor.
 
*
Bu noktada sahnede bir ABD komedisi başlıyor.
Savunma Bakanı Ashton Carter, ABD ve Rusya arasındaki  “Suriye ateşkes görüşmelerinde ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı koalisyonun Suriye’deki operasyonları gündeme alınmamıştır” derken, Deyr Ez Zor’da Suriye askerlerinin vurulmasını mazur göstermeye çalışıyor.
“Kerry, şimdi Suriye ve Rus hava güçlerinin uçaklarını kullanmamasını sağlamaya çalışıyor” diyor!
 
*
Ne ki ABD, ekonomik ve askeri gücü ne kadar büyük olursa olsun, önderlik ettiği sistemin çelişkilerinin üstesinden gelecek durumda değildir.
Tam burada Rusya Dışişleri Bakanı S.Lavrov J. Kerry’yi arıyor ve Suriye’deki ateşkesi denetleme ve ateşkesin bozulmasını önleme konusunda tam destek verme teşvikinde bulunuyor…
 
24.9.2016
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Hussein Obama

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir