[contact-form][contact-field label=’İsim’ type=’name’ required=’1’/][contact-field label=’E-Posta’ type=’email’ required=’1’/][contact-field label=’Web Sitesi’ type=’url’/][contact-field label=’Yorum’ type=’textarea’ required=’1’/][/contact-form] Suriye’de Bir Adım Sonra
Fırat Kalkanı operasyonu birinci ayını doldurmak üzere. Türkiye, güney sınırındaki terör örgütleri dizisi kumpasının belini şimdilik kırdı. PYD’nin desteklenmesinin gerekçesi IŞİD ile mücadele idi. (Bu tabloyu PYD’ye destek için IŞİD oluşturuldu şeklinde okuyanlar az değil). Başta Türkiye’nin Suriye topraklarına girmesine “mızmızlanan” ABD ile bugün IŞİD’e karşı ortak operasyon düzenlenmektedir. Bunun sonucu ABD’nin PYD’ye ihtiyacı olmayacaktır. Çünkü IŞİD’e karşı karada çarpışacak unsur bulamadığından ABD, PYD ile işbirliğine mecbur kalmıştı! Şimdi Türk ordusu bu ihtiyacı karşılamakta. Öte yandan 15 Temmuz darbe girişimiyle yara alan Türk ordusu moral ve güven kazanmıştır.
Türk ordusunun Suriye’de ne kadar kalacağı son derece önemlidir. Bunun 10-15 yılı bulacağına dair beyanlar gündeme geldi. Daha önce üst düzey bir ABD yetkilisi IŞİD ile mücadelenin en az 10 yıl süreceğini söylemişti.
Bu başarı haberleri yanında bir gerçeği hatırlamamızda yarar var: Suriye’deki olayların başlangıcından beri Türkiye’yi bu savaşa sokmayı arzu eden bir haçlı zihniyeti var. 1980lerde İran-Irak savaşına, görünüşte batının desteklediği Irak yanında girmemiz için büyük baskı yapılmıştı. İran’daki Humeyni yönetimine karşın Türkiye bu oyuna gelmedi, bu kirli savaş dönemini atlattı. ABD’nin 2003 Irak’a müdahalesinde de bu yönde baskılar, vaadler, pazarlıklar yapıldı. Parlamentonun basiretli kararı ile bu tehlike bertaraf edildi. Netice itibariyle yıllardır arzulanan Türkiye’nin Orta Doğu savaşına girmesi bugün gerçekleşmiş oldu. Esasen Suriye’deki olayların başlaması aşamasında Esed karşıtı güçler, Türkiye’den sevk ve organize edilmiş, ihtiyaç duyulan silahlar gönderilmişti. Ancak bu durum Türkiye’nin hukuken savaşa girmesi anlamına gelmiyordu. Bugün tartışmasız bir şekilde hukuksal anlamda da bu savaşa girilmiştir. Bu cephede ileri bölgelere sarkmak, ki ABD bu konuda cazip işbirliği öneriyor, çıkışın zorlaşması demektir.
Türkiye’nin Suriye’ye girmesine önce Şam rejimi karşı çıktı. Buna karşı Şam’ın Rusya üzerinden haberdar edildiği söylendi. Yaklaşık 900 km ortak sınırımız olan Suriye’ye müdahale etmek zorundayız ve bunu Rusya üzerinden komşumuza haber veriyoruz! Suriye’nin Rusya ile askeri işbirliği anlaşması bulunmakta olup uçak krizinden sonra ihtiyatlı hareket ettik. Rusya ile uzlaşmadan sonra güvenliğimiz gereği bu iletişimi Moskova aracılığıyla yaparken aslında Rusya’yı da bilgilendirmiş olduk. Bir bakıma Suriye’deki varlığımızı güvence altına aldık. Bununla beraber Türkiye’nin Şam ile diyaloğunu Moskova üzerinden sağlaması, üzerinde durulması gereken bir konudur. Esed rejiminin eli kanlı, insan hakları sicili bozuk. Ancak Rusya’nın, ABD’nin veya son olarak uzlaştığımız İsrail’in bu konudaki sicilinin Şam’dakilerden iyi olduğu iddia edilemez. Sözkonusu olan uluslararası politikadır, çıkarlardır, güvenliktir.
Rusya ve İsrail ile sorunların bir şekilde çözülmesi gerekli bir adımdı. Bununla beraber Suriye’deki operasyonlarda veya bölgede bundan sonraki gelişmelerde kimse Rusya’yı çantada keklik görmemeli. Rusya’dan turist gelmeye devam edebilir, dometes, biber de satabiliriz. Ancak Rus silahlarıyla mehmetçikler şehit edilebilir. Tıpkı Cerablus’ta askerlerimiz baş müttefikimiz ABD tanksavarlarıyla yeni şehit edildiği gibi.
17 Eylül’de ABD “yanlışlıkla” IŞİD yerine Suriye askerini vurdu. ABD askerinin böyle hedef ıskalaması meşhurdur. Daha Mart ayında Afganistan’da IŞİD hedefi yerine sivil hastaneyi vurmuştu. Ortak tatbikatta Türk muhribini vurarak askerimizi ve subayımızı şehit ettiği hatırlanmaktadır. Yarın yanlışlıkla hangi hedefleri vuracağı belli olmaz.
ABD’de global politikaları oluşturan birimlerin yeni Orta Doğu haritaları yıllardır herkesin elinde. Bu haritalarda Türkiye üzerindeki tadilatlar da bulunmaktadır. Libya’dan Irak’a hazırlanan projenin gereği adım adım uygulanmaktadır. Bu aşamada Türkiye’nin Cerablus’a girmesi ve her geçen gün derinlere sarkmasının sözkonusu çevrelerde ne kadar sevindirici olduğu bilinemez.
Esed ile ipleri koparmanın yanlışlığı ne yazık ki her geçen gün daha belirginleşiyor. Aslında Daha 2012’de hiç değilse 2013 şartlarında Şam ile doğrudan ilişkiler kurulsaydı zayiat bugünkünden çok daha az olurdu. Fırat Kalkanı’nın başarılı sonuçları ortadadır, ancak maç devam ediyor. Burada asırlık hesaplar, İsrail’in güvenliği ve petrol jeopolitiği sözkonusu. Her kalemin onlarca değişkeni var.
Türkiye’nin “Suriye’nin toprak bütünlüğü” ilkesine karşın güvenli bölge ısrarı anlamsızdır. Irak’ın toprak bütünlüğü 36 paralelin kuzeyindeki güvenli bölge ile bozulmuş ve burada fiilen bağımsız bir devlet ortaya çıkmıştır. Sınırda güvenli bölge yerine Şam yönetimi ile bütün Suriye’yi güvenli hale getirmek, sorunu kökten çözmek demektir. Başta ÖSO olmak üzere çatışan taraflar için umumi af çıkarttırılır, Türkiye, Suriye’deki güvenliğin ve ateşkesin garantörü olabilir. Bu süreçte Rusya ve İran ile işbirliği güçlenir. ABD ve diğer müttefiklerle koordinasyon sağlanırken olayların akışının manipüle edilmesi, yanlış hedeflerin bombalanması önlenir. Ankara açısından Suriye’deki Türk tugayı bulundurmak yerine aynı hedeflere Esed ile işbirliği halinde ulaşmak çok daha risksiz değil mi? Önemle hatırlatalım: Suriye’de vekaleten veya doğrudan savaşan güçler içinde sadece Türkiye bu ülkenin sınır komşusudur. Ve bu iç savaşın beslediği terör en fazla bizi vurmaktadır.
Suriye’ye girmekle Türkiye masada ağırlıklı olarak yer alacaktır. Aynı zamanda Esed ile diyalog ve işbirliği halindeki Türkiye’nin gücü ve etkisi çok daha fazla olacaktır.
alaeddin.yalcinkaya@marmara.edu.tr
Öncevatan, 20.09.2016