From: Huseyin Murat Cekirge_U [mailto:hmcekirge@usa.net]
Okulları “gaza bilinci” ile açtılar
ANALİZ
Okulları “gaza bilinci” ile açtılar
Cumhurbaşkanı Erdoğan Gaziler Günü’nü kutlarken “gaza bilincinden” söz etti. Erdoğan’a göre 17 Temmuz darbe girişimine karşı çıkanlar gaza bilincinin ne denli önemli olduğunu gösterdiler.
Dün sabah açılan okullarda ise ilk ders olarak 17 Aralık darbe girişimi anlatıldı, kimi okullarda gaziler için Fatihalar okundu, Kuran okunarak açılan bile olduğu ileri sürüldü. Açıkçası Türkiye adeta ilan edilmemiş bir din devleti kurallarını uygulamaya başladı.
Her şey dinle başlıyor dinle bitiyor.
Bilmeyenler olabilir, “gaza” nedir, ona bir bakalım.
Gaza şu anlama geliyor; İslam dinini korumak veya yaymak amacıyla Müslüman olmayanlara karşı yapılan kutsal savaşa verilen isimdir. Katılanlara gazi denir. Bu savaşta ele geçirilen mallara ganimet denir.
Demek ki 17 Temmuz’daki halk demokrasi, özgürlükler ve milli irade için değil, İslam dinini korumak ve yaymak, Müslüman almayanlara karşı kutsal bir savaş vermek için sokaklara dökülmüş.
Ve tabii darbenin bastırılmasından sonra el konan şirketlerin mal ve para varlıkları da ganimet oluyor.
Türkiye artık rayından iyice çıktı.
Cumhuriyet değerleri, çağdaş ilkeler, medeni tutum ve davranışlar, akıl ve zekâya dayalı hamleler, bilim, sanat, kültür tamamen ortadan kalkıyor.
Demokrasi askıya alındı, hukuk sadece bir kişinin emir ve arzularına göre uygulanıyor, özgürlükler, insan hakları ayaklar altında. Ama olsun, arkasında “halk desteği” yani “milli irade” var, o halde yapılan her şey doğrudur, güzeldir.
Gerçi bu “milli irade” denilen kalabalığın içeriği boş. Bilim, kültür, sanat, demokrasi, hukuk, insan hakları ve özgürlükler bu kalabalıklar için bir şey ifade etmiyor.
Sayısı daha az gibi görünen ama ülkeyi sırtlayıp götüren, iktidarın gerici zihniyetine rağmen Türkiye’yi ayakta tutan kesim ise ağır ve faşizan baskılar nedeniyle sinmiş susmuş gibi görünüyor.
İlkellik, banallik, gerilik ve gericilik “milli irade” adı altında dizginleri boşalmış at gibi önüne geleni devirip koşuyor.
Nereye kadar?
Tarihin her döneminde bu durum yaşanmıştır ancak hiçbir zaman sürekli egemenlik sağlamamıştır.
Yine olmayacak elbette.
Ama ne yazık ki tarihte de çok örneği olduğu gibi bu durum pek çok kişinin canını yaktıktan sonra bitecektir. O vade de çok uzun değildir.
Bunu da böyle bilin.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
İşte iktidarın yarattığı yargı pespayeliği
Kendini bilmez bir dinci otobüste şortlu gördüğü kızın yüzüne tekme attı.
Şaşırtıcı biçimde bu yaratık yakalandı.
Ama o ne?
Gönderildiği adliye bu kendini bilmezi serbest bıraktı.
Çünkü savcıya göre bu saldırgan “kasıtsız adam yaralamaya teşebbüs” suçlusuydu. Tutuklu yargılanmasına gerek yoktu.
Oysa bu dinci densiz ifadesinde “İslam hukukunu uyguladım” diyordu.
Yani artık konu “kasıtsız adam yaralama” kapsamından çıkıyor ve bir örgütlü terör suçuna dönüşüyordu.
Neden terör? Çünkü ülkemizin bir hukuk düzeni var. Eğer kişi bu “İslam hukukunu uyguladım” diyorsa mevcut hukuku tanımıyor ve karşı çıkıyor demektir, bu da teröre girer.
Örneklerini biliyorsunuz.
Derken, serbest bırakıldığında sırıtarak evine dönen bu densiz bir üst mahkemenin talebi ile yeniden gözaltına alındı.
Bu kez gerçek suçlamasıyla birlikte.
Durumun tekrar düzelmesi yargı sistemimizdeki rezaleti görmezden gelmemize neden olamaz.
Yaygın inanç “bu dinci densiz serbest bırakılmasına kamuoyunun büyük tepki göstermesi nedeniyle tekrar gözaltına alındı” şeklinde.
O halde soralım; Bu nasıl hukuktur böyle? Halk tepki göstermese yeniden gözaltı olmayacak mıydı, o densiz yaratık sırıtarak sokaklarda mı dolaşacaktı?
İnancımı söyleyeyim; Bu kişi halkın tepkisi yüzünden tekrar gözaltına alınmadı. İktidar yandaşları bile böylesi bir kepazelikten çok utandılar. En tepedeki de baktı kendi yandaşları bile tepkili “alın bunu” talimatı verdi.
Başkası mümkün değil.
İslam hukukunu uyguladığını söyleyen biri “deli bile olsa” hangi babayiğit savcı onu içeri alabilir ki talimat gelmeden?
BUNU YAZMAK GEREK
Sağdan say 4, soldan say 3 sanatçısı olanlar, elbette Tarık Akan’a saldıracak
Tarık Akan’ın ölümünden sonra yandaşlar bir karalama yarışına girdiler.
Kimileri akla hayale gelmeyecek hakaretlerde bulundu kimileri de ki çoğu eski komünistlerden oluşan şimdinin sözde liberalleri, daha entelektüel biçimde rezillikler sergilediler.
Neymiş efendim orta halli bir sinema oyuncusundan devrimci çıkmazmış. Zaten Tarık Akan aslında resmi ideolojiyi savunan sıradan bir aktörmüş.
Tarık Akan’ı sevenler bu aşağılık saldırılara üzüldüler tepki gösterdiler.
Ben de çok üzüldüm ama inanın ciddiye almadım.
Sanatçısı olmayanlar sanatı ve sanatçıyı bilemez ki. Onlar sadece “bizden mi, değil mi” diye bakarlar ve en aptal, en seviyesiz, en rezil biçimde sadece saldırırlar.
Bu zihniyet sanatı da sanatçıyı da bilmez.
Kendi sanatçısı yoktur, sağdan sayarlar 4 tane, soldan sayarlar 3 tane anca çıkar.
Onlar da taklitçilikten öte değildirler.
Bu zihniyetin sanatçı diye nitelediği kişileri gözünüzün önüne getirin ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız.
O halde, boş verin, ne söylerlerse söylesinler, gerçeği değiştirebilirler mi?
Bİ SORALIM BAKALIM
Saray başsağlığı dilemeyince Genelkurmay da sessiz mi kaldı?
Şurası bir gerçek ki, Tarık Akan’ın cenazesine katılanlar burada iktidar mensuplarının bulunmasından elbette rahatsız olacaklardı.
Herhalde iktidar mensupları da bunu biliyorlardı.
Ama bu durum, Tarık Akan için bir başsağlığı mesajı yayınlanmasına da engel değildir.
Başbakan taziye dileklerini sundu ama Cumhurbaşkanı kılını bile kıpırdatmadı.
Tarık Akan’ın fikirleri Cumhurbaşkanı’na uymayabilir, Akan Erdoğan’ı sert şekilde eleştirmiş de olabilir, ama eğer Erdoğan dediği gibi “herkesin Cumhurbaşkanı” ise halkın çok sevdiği, AKP’li büyük bir kitlenin de sevgilisi olan Tarık Akan için bir başsağlığı mesajı yayınlamalıydı.
Bunu yapmayarak güya çok karşı çıktığı “ayırımcılığı, ötekileştirmeyi” kendisi yaptı.
Tabii Erdoğan böyle yapınca yaveri gibi davranan Genelkurmay Başkanı da istifini bozmadı.
Kıyaslamak belki ayıp ama paçavra bir gazetenin dinci yazarın ölümünden sonra ailesini arayıp “Çok değer verdiğimiz mümtaz bir yazardı” diyerek başsağlığı dileklerini ileten Genelkurmay’dan Tarık Akan için de bir mesaj veya aileye bir telefon beklemek herhalde hakkımızdır.
FIKRA GİBİ
Menderes’i asan alçaklaaaar. İdam istiyoruuuuuuz
Milli irade kavramını, demokrasi ve hukuku, insan hak ve özgürlüklerini hep dini açıdan ele almaya çalışırsanız Türkiye gibi komik bir ülke durumuna düşersiniz.
Size son komiklikten söz edeyim.
17 Eylül Adan Menderes’in idam edilmesinin yıldönümüydü.
Ne kadar AKP’li varsa kınama yarışına girdi.
Ortam da uygun olunca aklı zekası kendinden menkul ne kadar adam varsa ağzına geleni söyledi.
Adnan Menderes’i asanlar alçaklardı, bugün hâlâ darbe bekleyen, vesayetçi unsurlardı, hepsi Amerikan hayranıydı, Türkiye’nin bağımlı olmasını isteyenlerdi.
Hepsi iyi güzel.
Zaten bugün aklı başında hiç kimse Adnan Menderes ve iki DP’linin asılmasına onay vermez bunu desteklemez.
Ancak iktidar adına Menderes’in asılmasına tepki gösterenler, bu konudaki söylevleri bitince bu kez “idam geri gelsin, idam istiyoruz” çığlıkları atmaya başlıyor.
Eeee, ne oluyor?
Bir taraftan idam edileni kutsayacaksın öte taraftan artık kalkmış olan idam cezasının geri getirilmesini isteyeceksin.
Böyle komedi olur mu?
Yeni Türkiye’de oluyor işte.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Diploma sorunu unutulmuş değil yine sırası gelir
Cemaatin dinci faşist darbe girişiminden hemen önceki önemli gündem maddelerinden biri de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diploma sorunuydu.
Darbe girişimi ile birlikte pek çok sorununu unutulduğu ya da rafa kalktığı gibi bu konu da bir kenarda kaldı.
Ama kimse unutulduğunu bir daha hatırlanmayacağını da sanmasın.
Çünkü bu konu önemlidir.
Bugün anayasanın bile fütursuzca ihlal edildiği bir oramda sonuç almak belki hayal gibi gelebilir ama gerçeğin ortaya çıkarılması bile başlı başına bir görevdir.
Bu nedenle duyarlı herkesin konuyu sabırla takip etmesi ve bir sonuç alınıncaya kadar bundan vazgeçmemesi gerekir.
Ben yine ısrarla Genelkurmay’a sormak istiyorum.
Erdoğan’ın öğrenim belgesi ile ilgili en önemli ve kesin kanıt şu an ellerinde.
Erdoğan askere giderken ASAL’a yani Askere Alma Dairesi’nde öğrenim durumunu gösteren bir belge sundu.
Erdoğan o sırada ne Başbakanlık ne Cumhurbaşkanlığı’nın hayalini bile kurmadığına göre verdiği belge en doğru ve geçerli olan öğrenim belgesiydi.
Genelkurmay için 30 saniyelik bir iş bu. 1980’lerin başına gidip Erdoğan’ın askere giderken sunduğu resmi belgeyi çıkarıp herkese göstersin.
Bu ne özel hayatın gizliği ne de devlet sırrı niteliğinde değildir.
Genelkurmay’ın bunu yapması belki de “lüzumsuz bir tartışmanın” da sona ermesini sağlayacaktır.
ÇOK GÜLDÜM
Kurada şanslı acemi asker
Bugün Yıldırım Tuna’dan bir asker fıkrası sunuyorum;
İstanbul’da acemilik dönemini bitiren asker, kura çekim töreninde elini torbaya daldırmış, katlanmış bir kağıdı avucunun içine almış, “Tamam mı oğlum?..” diye sormuş komutanı. “Hayır Komutanım..!” diye cevap vermiş asker, “Ben Sarıyerliyim ve Sarıyer Orduevi’ni istiyorum.. İçime doğdu.. Bu kura İstanbul, ama Sarıyer değil..” demiş ve kağıdı açmadan torbaya geri atmış, karıştırmış, karıştırmış ve başka bir kağıt seçerek komutanına uzatmış. “Tamam mı oğlum?” demiş komutanı, “Bu mudur?” Acemi asker “Evet Komutanım, budur.. Kesin hissettim bu Sarıyer Orduevi..!”
Komutan kağıdın katlarını açmış, okuduktan sonra “Bravo evladım..” demiş, “Sarı’yı tutturmuşsun ama “Kamış’ı ne yapacağını bilemiyorum..!”
Yazıları posta kutunda oku