Tarık Akan vefat etti onu çok sevdik ama artık yol buraya kadardı… Ben bir ülkücüyüm, o ise bir devrimciydi. Ortak özelliğimiz bu toplum için insanlık için ideal olanı hayal etmekti. Yani idealizm ve bedel ödemeye hazır bir yürektik.
Onda kendi mücadelemi buluyordum. Onu bu yüzden seviyordum. İkimizin de itirazı vardı düzene. Zaten düzendeki adaletsizlik akılsızlık ve ahlaksızlığa ya bir devrimci ya da bir ülkücü itiraz edebilirdi bu ülkede… Bu itirazı göze alabilecek yüreği bedeni kadar güzeldi. Beni ona bağlayan buydu…
Makina mühendisiydi fakat hiç mesleğini yapmadı, onun ruhu sanata yatkındı, o eser sunmayı ve medyayı kullanmayı daha kutsal buluyordu evine ekmek götürmekten, işte bu beni ona bağlamıştı. Çünkü sıradanlığı kabul etmeyecek kadar yürekliydi , bir arayışı vardı…
Önce aşk filmlerinde oynadı, Gülşen Bubikoğlu ile bize aşkın samimiyetini ve burjuva olan bir gencin aşık oldukça nasıl burjuva hayatından vazgeçebildiğini anlattı.
Aşk, insanı nasıl sosyal adalete sevkeder, nasıl baba parasını terkeder, nasıl fabrikatörlükten vazgeçer, nasıl sevdiği için çatıdan atlar , intiharı göze alır, bu duyguların hepsini bize yetmişli yıllarda anlattı. Sanırım aşk filmlerinin de en yakışıklı jönüydü…
Yetmişlerin sonuna doğru toplumsal içerikli filmlerde oynadı. O artık itirazını toplumculuk üzerinden anlatacaktı; fakirlik, yoksulluk, adaletsizlik, ezilmişlik ve sosyal adalet içerikli bu filmlerle itirazını ortaya koyacaktı. Üstelik ülkede ihtilal havası ve baskısı vardı. Bu filmlerde oynamak askeri, düzeni ve burjuvayı karşısına almak demekti. Yürekliydi oynadı, bedelini de ödedi ihtilalden sonra hapis yattı…
Canım kardeşim, Sürü ve Yol gibi toplumsal içerikli sosyal mesaj veren filmlere omuz verdi. Dedim ya itirazı vardı ve bir şeyleri değiştireceğine inanmış ütopist, romantik,idealist ve bıyıklı bir işçiydi o artık. Yine o kocaman yüreğine hayran etti bizi bıyıklı sosyal adalet temalı filmleriyle. Cannes film festivalinde, Yol filmiyle ödül aldı. Artık uzamış bıyıkları ve kirli sakalıyla özdeşleşmişti onun itirazı…
Onda beni çeken bir ruh vardı. Gençliğinde aşkı samimi oynayışıyla, orta yaş da bıyıkları ve kirli sakalıyla yaptığı itirazlarıyla,yaşlılığında yaptırdığı okulla, sosyal adalete olan özlemiyle, ideal insanlık hayaliyle, bedel ödemeye hazır yüreğiyle onda beni kendine bağlayan bir şeyler vardı, dedim ya aynı tuzağın kurbanı yolları farklı iki deli yürek.
Romantik idealizmin tuzağına düşmüş iki ruh iki beden iki ayrı itirazdık. İdealizm zehri insana bir defa bulaşmaya görsün kemirir ruhunu, ne ev koyar ne araba ne çoluk ne çocuk bunların hepsini idealizme değişebilir hale gelirsiniz. Bu zehir size varoluşunuzun özünü hatırlatır; yani ideal cemiyet tasavvuru, ideal insanlık, ideal adalet, ideal ahlak gibi. Bunlar bu dünyada mümkün değildir, ya da ölümlü bir beşerin çözebileceği şeyler değildir.
Ama dedim ya bu zehir eroin gibi size tesir eder ve hücrelerinize nüfuz eder. Sizi bu uğurda savaştırır, bedel ödetir. O da onlardan biriydi…
İyi insanlar çabuk göçer gider, bunun bilimsel bir izahı var mı bilmiyorum ama bu yürek bir kişinin derdini çekebiliyor bana kalırsa. Fedakârlık diğergamlık hele ki insanlık dedin mi bu yürek bu sikleti çekmiyor.
Yıpranıyor yoruluyor ve idealizmin bir tuzak olduğu bu dünyada bedeli yüreğe, yürekli insanlara ödetiyor.
Tanrı, bunu sen çözemezsin diyor, sen ölümlüsün…
Nitekim dediği gibi de oluyor bu yürek bu dertleri çözemiyor. Erkenden göçüp gidiyor. Ama onurlu mücadelesi hep kalıyor.
Nietzsche’nin bir sözüyle bitirelim; Ben eserim için yaşıyorum diyor.
Tarık Akan da eseri için yaşamış ve insanlığa bakiye bir sürü eser bırakmıştı.
Yolun açık olsun güzel insan mekanın cennet, hoşçakal…
Kaynak : Gazete2023